ulan yüzyıllardır beynimizi kurcaladınız analar babalar. sırf mutfakta su gideri var diye çamaşır makinasını mutfağa soktunuz. ulan yatak odasında oturma masası var mı? mutfak dediğin sadece yiyecekten içeçekten ibaret olmalıdır. bulaşık makinasına laf yok. adamın dibidir bulaşık makinası. ama çamaşır makinasına da neyin nesidir? çamaşır sepetini sokup duruyorsunuz mutfağa, orası balkon mu eyy aneyler babeyler? sizin yüzünüzden mutfak tezgahının altından çorap, mandal ve çamaşır ipi gibi abuk subuk şeyler çıkıyor. avrupa birliği'ne girmek istiyorsak ilk önce şu mutfaktaki çamaşır makinalarını çıkarmalıyız diyorum ben.
buzdolabına atılmış kokmuş çorap. aşağıdaki diyalog bir öğrenci evinden alıntıdır.
-bu ne profesör
-çorap bu selami
-ne işi var bunun burda profesör
-olm şokladık işte. bak artık kokmuyor
-çek şunu burnumdan selami,allah belanı versin senin selami
öğrenci evinin mutfağında bulunan hemen hemen her şey.
mutfak taşının üzerine kral arthur'un excaliburu gibi yapışmış bardaklar, içinde farklı böcek uygarlıklarını barındıran bozuk bir buzdolabı, tost için iki adet ütü, nutella sürmek için inşaat malası, belki de bir öğrenci... v.b.