musul'un verilmesinin nedeni şeyh sait isyanı falan değildir. bir sürü nedeni vardır. anlatayım. ama iyi okuyun. heh;
efendim atatürk izmit'te gazetecilerle konuşuyor. tarih 17 ocak 1923; lozan görüşmelerinin kesilmesinden on gün önce..."musul vilayeti milli sınırlarımız dahilindedir!" diyor.
biraz da o günkü musul şartlarını hatırlayalım. musul askeri açıdan ingilizlerin işgali altındadır. 1918 yılında, yöredeki 6. ordu komutanı ali ihsan paşa'nın bütün direiş ve gayretine rağmen, ingilizler, mondros mütarekesinin hükümlerini çiğneyerek, musul'u işgal etmişler, ali rıza paşa cephane ve erzağın bir kısmını anadoluya kaçırabilmiş bir kısmı ise ingilizlerin elinde kalmıştı.
musul diplomasi ile alınamazsa, tek seçenek, oradaki ingilizlerle çarpışarak almaktır. işte bundan dolayı atatürk "musul için harbe devam makul bir şey mi?" diyor ve makul olmadığını belirtiyor.
pekii musul'un diplomatik yollarla alınması zemini var mıydı? elbette vardı. lozan'a gidecek ismet paşa heyetinin nasıl bir siyaset izlemesi gerektiği konusunun tartışıldığı meclis'in 2 kasım daki gizli oturumunda bitlis mebusu yusuf ziya bey diyor ki; " misak-ı milli hudutkarı dahilinde olan kerkük, musul ve süleymaniye ta hanakin'e kadar bu yerler, doğu vilayetlerimizin ayrılmaz birer parçalarıdır. bunları ayırmak, doğu vilayetlerimizde bir tür anlaşmazlık uyandırır. şarl vilayetlerimizi musul'dan, kerkük'ten ayırmak, onları felç etmektir. hem felç etmektir, hem doğu vilayetlerimizin sükunetini ve huzurunu yok etmektir."
yusuf ziya bey, meclis kürsüsünden, lozan'a gidecek heyete iki ricada bulunuyor:
"suriye'de kalan yerleri kurtarın... bu vatanın eczası, en mühim parçası olan kerkük, süleymaniye ve musul'u unutmayın..."
mecliste söz alan diğer mebuslarda hemen hemen aynı şeyleri söylüyorlar.
şimdi gün gün lozan konferansına bakalım;
2 kasım 1923: ismet paşa curzon'la görüşüyor. "musul vilayetini istiyoruz" diyor. bunu reddeden curzon, türklerin kurtuluş savaşında yunanlıları yendiğini, ingilizleri yenmediğini, ingizlerin birinci cihan harbinin galibi olduğunu söylüyor. musul'u birinci cihan harbinde kılıçla aldıklarını ima ediyor. ciddi tartışamalar sonucunda ismet paşa musul petrollerinde bizim de hakkımız ve ihtiyacımız olduğuınu söylüyor. curzon'da belirli bir par üzerinde görüşebileceklerini belirtiyor. ismet paşa musul meselesini kamuoyuna açık bir toplantıda, yani komisyonda değil, türkiye ile ingiltere arasında ikili olarak görüşülmesini istiyor. bundan maksadı musul meselesini konuşurken öteki sorunlardan kopmamak, al-ver pazarlıklarını elden kaçırmamaktır. kapitülasyonlar ve borçlar konusunda ingiltere'yi yumuşatmak için musul meselesinde nasıl taviz verildiğini göreceğiz. tarihçiler ve diplomatlar burada ismet paşa'nın ikili görüşme tercihini eleştirmekte, curzon'a insiyatif kazandırdığını söylemekte. musul meselesi sekiz hafta ikili olarak görüşülecek, sonra curzon'un isteği ile komisyonda, basına açık bir şekilde görüşülecektir.
8 aralık 1923: ingiliz dışişleri müsteşarı ve danışmanları ismet paşa'ya geliyor. inglizler ilk defa kuzey ırak'tan türkiye'ye toprak vermeyi teklif ediyor. buna göre, kürtlerin yaşadığı dağlık yerleri, hakkari'den aşağıya, ırak'ın doğusunda, iran'ın batısında bulunan, süleymaniye'yi içine alan dağlık araziyi türkiye'ye veriyorlar, çünkü dağlarda petrol yok. arapların bulunduğu, ayrıca kerkük'ünde yer aldığı düzlük ve petrolce zengin araziyi kendileri alıyorlar. "araplar müttefikimiz, söz verdik, onları bırakamayız." diyorlar. yakında lozan'a gelecek olan ingiliz bağdat valisinin kuzey ıraktaki etnik dağılıma ilişkin bilgiler göstereceğini, tekrar görüşebileceklerini söylüyorlar. bu görüşme, ingilizlerin musul meselesinde türkiye'ye toprak tavizi verebileceğini gösteren bir olaydır. türkiye açıkcası bu seçeneği iyi değerlendirememiştir.
11 aralık 1922: inönü musul meselesini açtığında curzon "kesinlikle" reddediyor, londra'dan kesin talimat adlığını söylüyor. inönü aynı sertlikte cevap veriyor. curzon, londra'ya gönderdiği bir raporda "ismet, musul'suz ankara'ya dönmem dedi" diye belirtiyor. ismet paşa'nın aynı gün ankara'ya gönderdiği telgrafta ise "esas meselelerin hepsinde" tıkanma olduğunu söylüyor ve "musul işi ağırdır" diyor.
3 ocak 1923: başvekil rauf bey, ismet paşa'ya telgraf çekiyor: "fevzi paşa hazretleri, musul'un herhangi şartlar ile olursa olsun idaremiz altına geçmesinin lazım geldiği mütaalasındadır. bilgi için!" dikkat, rauf bey hükümetin ve gazi'nin aynı görüşte olduğuna dair bir ifade kullanmıyor. fevzi paşa'nın sözlerini de bilgi için (beray-ı malumat) iletiyor.
4 ocak 1923: musul'un kaybına dair ilk ve önemli işaret bugün geliyor. ingilizler musul işinin genel görüşmelerden ayrılarak, ayrıca iki devlet arasında bir mesele yapılmasını tercih ediyorlar. görüşmeler sırasında ırak sınır açık bırakılacak, türkiye ve inglitere'nin görüşüp bir çözüme ulaşamaması durumda konu milletler cemiyetine götürülecek deniyor.
6 ocak 1923: önemli bir gün daha. lord curzon yine önderdiği toprakları önerip artı olarak petrol hisselerini teklif ediyor. fakat ismet paşa, musul sizin için petrol bizim için vatan meselesidir deyip teklifi reddediyor. ismet paşa'nın telgrafında şu not göze çarpıyor.
ismet paşaa, musul'u alıp petrolü vermeyi, curzon'u atlayarak doğrudan londra'da denemek istiyor. rıza nur karşı çıkıyor, ama ismet paşa, ankara'ya da bilgi vererek bu yolu deniyor. türk heyetinde bulunan muhtar ve mustafa şeref beyleri curzon'dan habersiz olarak londra'ya gönderdiyor. ingiliz başbakanı bonner law'a bu öneriyi yapmaları için. fakat heyet başkanla görüşemiyor. bunu duyan curzon küplere biniyor. ve ikili çözüm yolu açılıyor. ismet paşa'da maalesef bunu kabul ediyor.
23 ocak 1923: ismet paşa ve curzon'un konuşmalarının okunduğu gün...ikiside yaklaşık 11 sayfa. curzon'u musul yüzünden dünya barışını tehdit etmekle suçlayıp geri adım attırdığını düşünüyor inönü. hatta "belki zafer günüdür" diye telgraf çekiyor ankara'ya. fakat öyle olmadığı çok çabuk bir zaman içinde anlaşlıyor.
24 ocak 1923: curzon ismet paşa'yı konunun milletler cemiyetine taşınmaya ikna etmeye çalıştığı birgün. milletler cemiyetinin tarafsız devletlerden oluştuğunu, orada türkiye'nin haklarının daha iyi müdafaa edileceğini söylüyor.
25 ocak 1923: ismet paşa ilk kez musul'dan feragat kavramını kullanıyor. gönderdiği telgraf aşağıdaki gibidir;
"şimdi halledilecek şudur: konferansa ara vererek ankara'ya gelmek ve vaziyeti musul'dan feragatle başlayarak yeni bir barış imkanı aramaktan hangisi uygundur? ben musul'dan feragat göstererek sulh arama niyetindediym..."
telgrafta rıza nur'un görüşleride yazıyor. rıza nur diyor ki;
"musul memleketin gelişmesi için pek elzem petrolleri işe bize pek lazımdır. keza, elden çıkması ise başımıza bir kürdistan belası çıkarmak demektir ki, bizi böğrümüzden vurur."
rıza nur, curzon 'un blöf yaptığını ve henüz "musul'dan feraget"i düşünmek için erken olduğunu söylüyor. fakat bilindiği gibi konu milletler cemiyetine taşınıyor ve biz musul'u kaybediyoruz konuyu kısa kesmek gerekirse.
(geniş bilgi için bkz: lozan telgrafları, bilal şimşir)
herkes buradan kendi payına olan yorumu çıkarmakta özgür. benim yorumum ise diplomatik beceriksizliktir!
evet keşke musul da elimizde olsaydı fakat mondros gibi bir anlaşmayla elimizde hiçbir şeyin kalmamasına sebep olan beceriksizlerden sonra lozan ın bir zafer olduğu unutulmamalıdır. ismet paşa ya ya da atatürk e bu konu üzerinden bok atmak anlamsızdır. eğer illahi birilerine bok atılacaksa ülkeyi mondrosla teslim edenlere bok atmak gerekir. inönü gibi vatanseverlere ise ülkeyi tekrar ayağa kaldırdıkları için teşekkür edilmelidir.
iç siyasetteki olumsuzlukların dış siyasete yansımasının bir sonucu.ingilizlerden ekonomik destek alan nakşibendi tarikatının organize ettiği şeyh sait isyanı sonucu hükümet dikkatini iç politikaya yönlendirmiştir.bu nedenle de musul konusunda ingilizlerle pek bir diplomasi yapılamamıştır.velhasıl bizim iç siyasetteki başarısızlığımız musul'un ırak a bağlanmasına dolayısıla ingilizlerin eline geçmesine sebep olmuştur.türkiye ye de musul petrollerinden elde edilen gelirlerin %10 u verilmiştir.daha doğrusu öyle kararlaştırılmıştır.verildi mi verilmedi mi orasını muamma.
Her hafta evet her hafta beni derinden yaralayan soru. Aklıma geldikçe çıldırıyorum, Atatürk birkaç sene daha yaşasa şimdi Musul bizimdi ve PKK diye bir sorun yoktu. Refah içinde yaşıyor olacaktık. Neden,neden,neden? Gücümüz mü yetmedi, sonraki idareciler satılık mıydı.
Gecenin bu vakti aklıma gelen beni derinden yaralayan sorudur. Buradaki entryleri okumama rağmen ikna olamıyorum kabullenemiyorum. Neden verdik ve verdiysek neden almadık, hatta almaya teşebbüs bile etmedik. ingilizler ikinci dünya savaşında perişan haldeyken davranamaz mıydık kim tuttu ki bizi ? Ah ismet Paşa ah, bu ülkeye borçlu gittin.
mısır ı,kırım ı,libya yı,balkan devletlerini,suriye yi, batum u vs .vs.neden verdik sorusun cevabı ile aynı olandır.evet neden verdik biz bu topraklar.