izlemek için can attığım can dündar belgeseli. henüz bulunduğum yerdeki sinemada vizyona girmedi, bekliyoruz. belgeselin yapımcısının, çoğu atatürkçü geçinen zibidiye göre çok daha realist bir atatürkçü olarak gördüğüm can dündar'ın olması sabırsızlığımı arrtıran en önemli unsur. "mustafa" hakkında şunları söylemiş can dündar:
-------------------------------------------------------------------------------
"Kışlalarda, okullarda anlatılan atatürk, zamanla devrimci bir lideri, şablonlara hapsetti, katılaştırdı. Heykeller, büstler, rozetlerle insancıl özelliklerinden uzaklaştırılmış bir şef yaratıldı. Ben kendi atatürk'ümü anlatmak istedim.
Mustafa, liderlik dehası kadar, zaafları da olan bir insan...
Mustafa, hayatı cephelerde, savaşlarad geçmesine rağmen karanlıkta uyumaktan korkan bir insan...
Mustafa, unutulmaktan korktuğu için konuşmalarının ya da yazılarının çoğunu "beni hatırlayınız" diyerek noktalayan, yalnız ve mutsuz bir insan...
Mustafa, Çankaya'da ya da dolmabahçe'de yaşadığı yalnızlığını günde üç paket sigara, 15 kahve ve 1 büyük rakıyla gidermeye çalışan bir insan...
Mustafa, "en büyük hatam evlenmekti. orduları idare ettim ama bir kadını idare edemedim" diyebilen ve özeleştirisini yapabilen bir insan..."
---------------------------------------------------------------------------------
bu belgeseli, sözüm ona "ata"larına ne kadar değer verdiklerini göstermek için, atatürk'ün 1.70 boyunda olduğu bilinmesine rağmen, müzeye atatürk'ün 1.85 boyunda bir balmumu heykelini koyan "büyük atatürkçü"ler tekrar tekrar izleseler, bu ülke yarın daha da aydınlık bir yer olur belki. bu belgeseli, atatürk'e küfrederek aslında koca bir ülkenin istiklal ve bağımsızlık mücadelesine küfrettiklerini anlayamayan az beyinliler izlese, beyinleri için hiç olmazsa spor olur belki. izleyelim, izlettirelim efendim.
filmin galasından çıkan her devlet büyüğünün ve devlet yetkilisnin ya da sanatçının, uzun lafın kısası galadan çıkan her kişinin aynen şu cümleyi söylediği film olmuştur;
"atatürk'ün insan tarafı gösterilmiş."
bu söylem sırasında ben kahvaltı yapıyordum bir kahvaltı salonunda. her kişinin bu demecinden sonra aynen şu cümleleri saldım. ve kapı dışarı edildim kahvaltı salonundan;
"atatürk'ü putlaştırdığınızı yeni mi anladınız gerizekalılar? atatürk'ü o kadar eleştirilemez yaptınız ki, bir belgesel beyninizdeki tüm yargıları değiştirdi. bu da sizin aptallığınızın kanıtı oluyor işte."
sonra ana caddede cumhuriyet kutlamalarına bakarken düşündüm;
"günümüzde nasıl ki kabe putlardan arındırılmış bir put kıvamındaysa, atatürk de artık günümüzde, insandan başka bir canlı olarak sunulan büstlerden ibaret varlığa dönüştürüldü."
edit; izledim. atatürk, afedersiniz ama şarapçının tekiymiş. can dündar'ın yalancısıyız biz. üstün bir komutan. felaket derecede düzenbaz bir siyasetçi. üstün bir askeri deha. ama gel gör ki yalnız bir çocukluk geçiren her büyük ve tarihi şahsiyet gibi delirerek (ya da delirmeye yüz tutan) ölenlerden.
filmden çıkardığım tek ders ise şu oldu. yalnızlığını planlı kullanan herkes istediği kişi olabilir. ama yalnız ölür.
bir de yazmazsam ölürüm. yeniçeri kıyafeti ne kadar asil durmuştu kendilerinde. ruhu şad olsun.
mustafa belgeselini en anlamlı mekanda, dolmabahçe sarayı'nda izlemek büyük keyifti. ama yazının en başında söylemeliyim ki; hayalimde canlandırdığım o görkemli belgeseli bulamadım. oysa can dündar, sabancı grubu, goran bregoviç ve ntv isimlerinin bir araya gelmesi beni çok heyecanlandırmıştı. ama bu giriş cümlelerini okuyup da sakın mustafa'yı izlememezlik etmeyin. zira benim müşkülpesentliğim, can dündar'ın bugüne dek yaptığı işlere duyduğum muazzam saygıdan ve beklentimin yüksekliğinden kaynaklanıyor olabilir. ama kendi adıma söylemeliyim ki, "sarı zeybek"in bende yarattığı etki bambaşkaydı. yine de can dündar ve ekibi bugüne kadar atatürk'le ilgili film ve belgesellerde eksik bıraktığımız "insan" kesitini tamamlamak için olağanüstü çaba harcamış. biz bugüne kadar mustafa kemal atatürk'ü, üzerine giydirdiğimiz zırhlarla hantallaştırdık. onu böylece yücelteceğimizi sanırken, sadece "büstten" ibaret hale getirdik. can dündar ise onu olabildiğince sadeleştirip, "mustafa" düzeyinde saflaştırmış, durulaştırmış, arındırmış. kuşkusuz, bugüne kadar bize dikte ettirilen atatürk'le ilgili "büst-seller" eserlerin yanında mustafa çok daha sıcak, çok daha gerçekçi bir etki bırakıyor. bu haliyle "mustafa"nın da "atatürk" kadar görkemli ve etkileyici bir kişilik olduğunu fark ediyor, mustafa kemal atatürk'e daha çok saygı duyuyorsunuz... mustafa belgeseli, atatürk'ün derinlerde sakladığı gizli kaygılarını da gün ışığına çıkardı. büyük önder, sevdiklerine yazdığı mektupların tümünü "beni unutmayınız" sözüyle sonlandırırmış. ankara'daki istasyon binasında mum alacak paraları kalmayıp da karanlıklara gömüldükleri bir gecede, yaveri ali çavuş'a adeta yalvarmış: "ben karanlıkla uyuyamam be çocuk... çabuk bir hal çaresi bul..." ali çavuş, bir gaz lambası bulup, mustafa kemal'in başucuna asmış. belli ki atatürk'ümüzün hayatta iki büyük korkusu varmış: karanlıkta uyumak ve unutulmak... bugün karanlıklar içinde onu unutturmaya niyetlenenlere inat, bir kez daha haykırıyorum: paşam, bu kalp seni unutur mu?..
--spoiler--
atatürk'ü kim daha iyi anları kanıtlamak için yapılmış film.
80 küsür yılda bir ülke bir önderini anlayamamışsa, o önderi tekrar tekrar anlatmaya çalışmak yerine, neden anlaşılamadığı üzerine kafa patlatmak toplumsal olarak daha geliştirici olurdu.
bu gerçekten yapmak istenirse de, en açık biçimde herşeyin tartışılması gerekir. Bozkurt gibi bir kitabı yasaklayarak değil. Çünkü dünyanın hiç biryerinde, ister yasa ile ister zulum ile yasaklanan, engellenen bir ürün ile o ürünü meydana getiren toplumsal şartları değiştirmeyi başaramamıştır.
toplumsal şartları öncelikle ele almadan yapılan her girişim, niyeti ne kadar naif olursa olsun sakat doğacaktır.
Can dündar gibi birinin elinden çıktığı için izlenebilecek ve hatta izlenmesi gereken belgesel film. çünkü bu ülkede atatürk'ün insan olduğunu bilen nadir atatürkçülerden biridir kendisi.
bazıları için kalıpları bazıları için ucu bucağı olmayan derinlikleri anlatacak olan ve sadece anlayabilecek olanlara anlatacak belgesel. mustafa kemal'i anlatmak sözlüğe girip iki üç satırla başarılacak bir iş değildir. kocaman bir belgeselle bile anlatmak güçtür bu insanı. karga kovalayan çocuk yetişkin olduğunda ülkesine üşüşen diğer kargalarıda kovaladı düşüncesiyle idrak edersen evet bu bir kalıptır. hayatı tek pencereden seyredenler için kalıbımı basarım aldıkları nefes kalıptır. mustafa kemal'i kalıplardan kurtaracak projeyi yaptığını savunan insan sizlerin gözlere soka soka gösterdiği işte yakaladım 'bu bir kalıptır' diye yırtındığınız şeyin farkında olmadığını mı zannediyorsunuz. sen goran bregovic'e belgesel müziği yaptıracaksın , bir ulusun belki de bir dünyanın gıpta ile baktığı insanı anlatan bir proje yapacaksın ve seni kalıp bu işte diye eleştirecekler ne komik öyle değil mi can abi.*
recep ivedik kadar izlenip izlenmeyeceği hakkında şüpheler olan belgesel vari filmdir*. Bakalım türk genci yıllardır yozlaştığı hakkındaki izlenimi doğrulayacak mı?
atatürk'ü "kalıplardan kurtararak anlatacağı" iddiasına rağmen "karga kovalayan çocuk" ile başlayan film.
kalıptan kurtarmak bu mu?
ayrıca, can dündar'ın atatürk'ten yediği yeni ekmek kapısı.
atam ne bereketliymişin sen ya. seni yiye yiye bitiremediler, demek geliyor insanın içinden.
Edit: Atatürk hakkında bir filmi eleştirmenin atatürk'ü eleştirmek olmadığını bilen ve bu nedenle de benim yazdıklarımı sinemasal anlamda yanlış olduğunu düşünen eksi versin. N'olur, yalvarırım.
atatürk ün üniversitedeyken tuttuğu günlükten satırları da ilk kez öğreneceğimiz filmmiş. merakla bekliyoruz. ben "29 ekimde umarım bilet bulabiliriz" diyorken, eş dost "yok lan bizim millet böyle filmlere gitmez" diyor. umarım haklı çıkarım.
atatürk ya da gazi mustafa kemal'in değil, başkomutan ya da başöğretmenin değil, mustafa'nın anlatıldığı film. matematik hocasının kemal ismini verdiği mustafa'nın, kardeşiyle kargalarla oynadıktan ya da onları kovduktan hemen sonra ne yaptığını, ne yediğini merak edenler için.
can dündar, mustafa kemal'in 6 yaşında birdirbir oynarlarken, ben kimsenin önünde eğilmem diyerek oyundan çıktığı gibi zırvalarla doldurmamıştır umarım filmi.
umarım bir kahramanı değil, bir insanı anlatmıştır film.
atatürk'ün kimlerin karşısında eğilmediğini biliyoruz zaten. benim bilmek istediğim, makbule'nin saçını çekip kaçarken, bir yerlerden bişeyler aşırırkenki halleri.
ve bir kurtarıcı olarak da bir insan olarak da, cephede emirler veriken de rakısını içerken de sevdiğim bu büyük adamın bilinmeyenlerinin anlatılacağı bu filmi atatürkçücüklerin beğenmeyeceğini düşünüyorum.
- anne, atam gözlerinden ateş çıkarabiliyordu hani
+ du çocum uçucak şimdi atam, kocatepeden afyon ovasına ince uzun bacaklarıyla
- waoow atatürkmen
haydi gel bizimle ol isimli programda konuk olduğu hafta mustafa kemal'e "bu adam" diyerek içime sıkıntı düşüren can dündar'ın son belgeseli. aman sonun atilla yayla gibi olmasın can dündar diye düşünmeden edemedim o an. ama kendisinin de belirttiği gibi üslûbu kurtarıyor onu.
kesinlikle izlenmesi gerekn bir belgeseldir ayrıca. ama atatürk'ün bir insan olduğunu anlama eğilimini artırıcı yönde bir etkisi olacağına inanmak güç. zîra şimdinin genç nesilleri yıllarca tam tersi yönde düşünmeye programlandılar.
can dündar'ın atatürk'ün hayatını usta ve hassas bir biçimde işlediği belgesel filmi. çekimler sırasında oyunculara hiç plastik makyaj yapılmadığını duyduğumda çok şaşırdım çünkü tarih sahnesindeki insanlara gayet güzel benzetilmiş. çok başarılı ve kaliteli bir yapım. 2008 altın portakal film festivalinde son filmiydi ayrıca.
yazan ve yöneten can dündar olduğu için,
çeşitli tv röportajlarında atatürk'ün resmi eğitim ile kişiliğinin törpülenerek insanlara öğretildiğini, kendisininse daha çok atatürk'ü gerçek anlamda anlatmaya çalıştığını belirttiği için,
atatürk'ün gayet bugünkü kemalist ve ulusalcı diye kendilerini tanımlayan insanların hazmedemeyecekleri sözlerini daha önceleri yazılarında da gösterdiği için,
ve daha bilumum sebepler yüzünden hem beklentimin yüksek olduğu, hem bugün çeşitli kampanyalarla filmin reklamını yapmayı yine görev addeden ulusalcıların beklentilerinin aksine filmi beğenmeyeceklerini düşündüğüm, gösterime girdiği ilk gün gidip görmenin planlarını yaptığım belgesel-film.
dündar eğer tv röportajlarında ipuçlarını verdiği kadar cesaretli davranmışsa çok şenlikli olacak filmin gösteriminden sonrası.
belgeselin müzkleri goran bregoviç e ait. o müzik sadece benim mi tüylerimi diken diken yapıyor yoksa herkes beğendi mi bilemiyorum. 29 ekim i sabırsızlıkla bekliyoruz.