filme "mustafa" denmesi ile gayet sağlam bir adım atılmıştır, keza "adam" diyemediğine ve bir çok über sıfat eklemeden zikredemediğin biri hakkında hem samimi olması açısından hemde bazı duvarları/tabuları yıkması açısından tam yerinde bir filmdir.
izlemediğimden dolayı filmin içeriğine dair yorum yapamam ancak can dündar'ın ntv'de film üzerine yapılan sohbette aslında mustafa kemal'i samimi olarak sevdiği ve saydığı ancak bunun bazı "atam atam sen kalk da ben yatam"cılar cıvıklığında olmadığını, daha çok türkiye'nin geneli gibi tadında ve kararında olduğunu gördükten sonra belgesel filmi izlemek şahsım adına farz olmuştur.
çok ciddi bir araştırma ve hazırlık sürecinin sonunda, yüzlerce insanın emek verip ortaya koyduğu sinema filmi, belgesel.
Tanım budur.
Mustafa Kemal Ataturk'un en nihayetinde bir insan olduğu, korkularından güç alarak, pes etmek, kaçmak yerine, sıradan bir insanın çok çok üstünde bir mücadele verdiğinin altı çizilmektedir.
Yapılan eleştirilerden en çarpıcı olanı bu filmin kemalizmi dogma olarak yaşayanlarca lanetleneceği ve diğer tarafta kemalizmi baş düşman ilan eden yobazlarca da bir koz olarak kullanılacağı yönünde.
Yani iki taraf söz konusu.
"Aman çocuklarınıza izletmeyin, bu kepazelikten başka bir şey değil" şeklinde inleyen güruh; aptallığın tutsağı olmuş, algı duyusunu yitirmiş bir grup kendini bilmezden başka bir şekilde açıklanamaz kanısındayım.
Atatürk bir efsanedir, bir efsane yaratmıştır. Ancak bu efsanenin kurucusu bir insandır. Aşık olur, acı çeker, en yakın arkadaşları tarafından süikast düzenlenir, en yakın arkadaşlarını idama gönderir, doğmakta olan türk sosyetesine hem iyi bir örnek olmak zorunda, hem de doğru stratejiler üreten bir asker olmak zorundadır. Yanılgılarını kabul eden, onu alkışlayarak karşılayan halkın günü geldiğinde onu linç edebileceğinin bilincinde olan sağ duyusu yüksek, erdemli bir insandır. Atatürk bir insandır. Atatürk hayatını vatanına vakfetmiş bir evlattır.
Şimdi sorarım size, manen ve maddeten tüm varlığını bu ülke adına adayan adam kendini içkiyle avutmaz da kim avutur? bu adam hiç mi ağlamaz? hiç mi düşmez? düştüğünde dizi kanamaz?
Aptallığı bir kenara bırakıp bu efsane adamın insani taraflarını izleyin! Ve bu izlediğiniz "kimilerince tü kaka edilen" yönlerden kendinize dersler çıkarın! Bu film Atatürk'ü aciz, kimsesiz, yoksun ve düşkün anlatmamaktadır! Açıp gözlerinizi bir kez daha izleyin! Bu adamın en büyük korkularından en dipsiz zaaflarından nasıl güç aldığını nasıl bir efsane yarattığını izleyin! Atatürk'ü anlamak için şu at gözlüklerinizi, şu ortaçağdan kalma dogmalarınızı atın artık bir tarafa!
birdirbir oynarken arkadaşlarıyla, ben kimsenin önünde eğilmem diyerek oyundan çıksa. ve uzaklara bakıp derin düşüncelere dalsa ne güzel olurdu değil mi?
anadolu'da kurtuluş savaşını başlatmak için rusya'dan silah almasa da akşam mesaiden sonra kendi üretse m1'leri, topları, telsizleri.
parasız kaldığı zamanlarda rusya'dan altın almasa da bir iş kursa, adam gibi çalışsa, para biriktirse sonra kurtuluş mücadelesini başlatsa.
şeyhülislam ve diğer din bezirganları kendisi hakkında dinsiz, deccal gibi söylemlerde bulunarak kellesini isterken çıksa din kitlelerin afyonudur, örtünmeyi kaldırıcam, tekke ve zaviyleri kapatıcam dese ve bir güzel linç edilse, asılsa.
halkının yüzde 10'u okuma yazma bilirken, benim halkım aydındır, ileri görüşlü, iyi eğitimlidir dese, cahil demiş olmasa.
gözgöze geldiği ilk kadınla evlenmiş olsa, çoluk çocuğa karışmış olsa, hiç mutsuz olmasa.
ağlamasa, osurmasa, sıçmasa ne güzel olurdu değil mi?
süper kahraman olsa, toys'r us larda gijoe ların yanında oyuncakları da olsa.
yapmayın allah aşkına, bir adamı, bir insanı anlatıyor film. hepimizin kahramanını anlatıyor. ama diyor ki bu adamın, tüm bunları başarırken, zaafları da oldu, şanssızlıkları da.
tüm dünyaya meydan okumuş biri karanlıkta uyusa ne olur uyuyamasa.
deniz baykal diyor ki diktatör gibi anlatmış mustafa kemal'i. 10 yılda gerçekleştirdiklerini dikte ederek yapmıştır mustafa kemal. o cahil halk dikkate alındığında bu devrimin dikte edilmesi gerekir çünkü.
ve buna rağmen senin dikatatör gibi gösterilmiş dediğin bu adam demokrasiye geçmeye çalışıyor, muhalefet partisinin kurulmasına izin veriyor. bunları detaylandırmadığı için mi suçlu can dündar? onun demokrasiye olan inancını hepimiz biliyoruz değil mi deniz baykal?
film atatürk'ün demokrasi inancını anlatmıyor değil mi saros yüzücüsü?
neymiş dini kullanmışmış, dinsiz gibi gösterilmişmiş filmde. çok net olarak ifade etmiş dündar. atatürk'ün ağzından diyor ki: din bireysel olmalıdır. nokta. yazdığı mektupta cenab-ı hak diyor bir de sahi neydi o.
kürt sorunundan bahsedereken kesin olarak altını çizdiği cümle; Türkiye'nin toprak bütünlüğünün bozulmayacağı. her karışı için mücadele eden bu adamın, bu topraklar üzerinde kürt devleti kurulmasına izin vereceği düşüncesi filmin hangi sahnesinde oluştu sende inan anlayamadım.
kıacası, filmden çıktığımda facebook gruplarından siyaseti takip ettiğini düşündüğüm bir kızcağız, atamı çok aciz göstermiş, zayıf, mutsuz göstermiş, boşu boşuna geldik, çok sinirim bozuldu diye söyleniyordu.
keşke bir de gözünle izleseydin filmi diyemedim, medyada yer alan mit ajanı, amerika'nın, akepe'nin adamı can dündar yorumlarını okuyup okuyup filme gelmeseydin de konuşulabilir olsaydın.
haydi şimdi facebookta bu gruplar seni çağırıyor. hadi güzelim, join this group, iyi bir çocuk olabilirsen belki deniz baykal'ı bile görebilirsin
" Can Dündar ın Mustafa filmi bölücülüğün altyapısıdır"
" saroz uşağı can dündar ın "mustafa" filmini reddediyorum"
"Mustafa" filmi tam bir fiyasko..."
"CanDündar'ın MUSTAFA filmi gerçek M.KEMAL ATATÜRK'Ü anlatmıyor diyen buraya"
hayal kırıklığı, benim gibi bu filmin çekileceğini duyduğu ilk zamandan beri günleri iple çeken, vizyona çıktığı gün gidememiş olduğu için çok üzülen bir adama yapılmış en büyük kazıktı. Filmle ilgili çok eleştiri okudum gitmeden, bir çoğu olumsuzdu, itiraf ediyorum ki her olumsuz eleştiriye ayrı bir kızdım bir çoğuna da eksi oy verdim, filme güvenim o kadar tamdı. Filmi gördükten sonra o arkadaşlarımdan özür diliyorum film hakkaten hayal kırıklığıydı çünkü. Can dündar'ın savunmasını yaptığı gibi insan "mustafa"'yı ve yanlız atatürk'ü gösteriyordu film doğru, ancak insan mustafa zevk düşkünü, ego sahibi, hırslı ve hatta iktidar heveslisi, yanlız atatürk ise konumundan şikayetçi, hayatından şikayetçi hatta hatta halkından şikayetçi ya da ona düşman, en yakınlarının ölüm kararını verebilecek kadar acımasız bir diktatör gibi gösterilmiş. Filmde anlatılanların yanlış veya yalan olduğunu iddia etmiyorum, can dündar ve ekibinde bir kasıt da aramıyorum, ancak atatürk anlatılırken onun bazı özellikleri, bazı davranışları alınmış bazı davranışları mevzu dahi edilmemiş. Kurduğu sofralardan bile sıkılır hale gelmiş, ama o sofraları kurdurmaktan vazgeçmemiş olması bile, bir iki sefer düşünmüş olabileceği bir yargıyı filmde yerleşik düşüncesiymiş gibi göstermeleri yanlıştı. Dinsizlik propagandasına gelince, atatürk'ün şahsi mektuplaşmalarında görüldüğü üzere dini inanca sahip olması, dinin hurafelerden arınması için yaptığı çalışmalar, çankaya köşküne hatipler çağırıp kuran okutturması atlanmış, ilk meclis açılırken destek çekmek için dini kullandığı vurgusu yapılmış olması filmin bu konuda ağır bir eleştiriyi haketmesine neden olmuştur. filmle ilgili ağır bir iddiam var, Açıkçası atatürk düşmanı birinin çocuğunu filme götürüp, bak atatürk böyle bir insandı demesine ortam hazırlayacak derecede atatürk kötü gösterilmiş filmde. Ve şahsen biliyorum, okuyorum, duyuyorum ki atatürk anlatılan kadar yanlız, anlatılan kadar cani, anlatılan kadar yurt sevgisinden yoksun bir diktatör değil, Tam aksine yıllarını bu ülke ve bu ülkenin insanlarının modern ve çağdaş düzeyde yaşaması için harcamış gerçek bir lider, gerçek bir önderdi.
Kıbrısta Lefkoşa Lemar Cineplexte eşimle birlikte izlediğim, Salonun 3/2 sinin kıbrıslı olduğunu görünce oldukça şaşırdığım film.
Gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmasını çok beğendim bize pohpohlanan Atatürk imajının aslında pekte olmadığını, insani zaaflarını, hırslarını ve birçok insancıl yönünü bize aktarması sebebiyle beğendim.
Eksik noktaları yokmuydu tabiki vardı bence yüzeysel olmuştu bir çok konu ama inanıyorumki Can Dündar Atatürkten daha çok belgesel film yapıcaktır.
Eleştiren arkadaşlarıda anlamak mümkün değil. Can Dündar çok iyi bir araştırmacı vede özel izinlerle arşivler açıldı bu film için. Dolayısıyla yanlış bilgi vericek hali yok. Gerçeklerle yüzleşmeliyiz bu ülke bu günlere kolay gelmedi. Anlık devrimlerle değişime zorlandı. Ve her devrim gibi kendi evlatlarını da yedi. Hırslara entrikalara sahne oldu. Ama unutulmaması gereken bir şey var. Zafere giden yolda herşey mübahtır.
mustafa'nın, nihayetinde bir insan olduğunu unutan, onun da senin-benim gibi hüzünlenen, gülen, kimi zaman ışıl ışıl parlayan gözleri dolan, belki aşık, belki de nefret eden veya seven ya da yeri geldiğinde, hatalı da düşünebilen bir beyni olabileceğini algılamaya alışmamış beyinler için tatmin edici olmayan lakin, kendi adıma son derece tatminkar bir filmdir.
bu tatminsiz bünyelerden biri de; turkcell genel müdürü olan ve filme sponsor olmaktan vaz geçen süreyya ciliv dir.
bakınız! savunma olarak ne demiş;
" Turkcell, Atatürk'ü yüceltecek, ülkemizi kurtaran kahraman, lider bir deha ve dünya lideri olarak Atatürk'ü dünyaya tanıtacak bir film olmasını bekliyordu. Mustafa filmi Atatürk'ü yıpratabilir. Parantez içinde tartışılabilir bir film olması yüzünden sponsor olmamaya karar verdik. Heyecanla Atatürk'ü bütün dünyaya tanıtmak için bir fırsat, nasıl destek olabiliriz diye düşündük. Ama bu filmin Atatürk'ün bilinmeyen özel hayatıyla ilgili konulara odaklanan bir film olduğunu görünce sponsor olmaktan vazgeçtik. Filmin tamamının bitmiş halini görmedim fakat ilk gördüğümüz parçalardan bizim arzu ettiğimiz beklentilerimizin dışında olduğunu fark ettik. "
öyle anlaşılıyor ki, muhterem! julius sezar gibi bir film istemiş ama kleopatra olmayacak zira, bu sezar'ın özel hayatına girmektedir.
bir de şu ifadeye bakın!
" Bu tecrübeden de öğrendik ki, filmin tamamını gördükten sonra karar vermek lazım, önceden değil. "
prodüksiyonu gerçekleştirecek parayı bulduktan sonra, sana gerek kalmaz muhterem! velev ki beğenmedin! ortadaki yapıt, kimin neresine kaçacak dersin?
hakkında yorumları okudum, sinemaya gittim, izledim, gururlandım, sorguladım, duygulandım, gülümsedim,ağladım, alkışladım, "herkes izlemeli lan" dedim, can dündar!a teşekkür ettim, olumsuz yorumları yersiz ve saçma buldum, sonuç olarak atamızı daha ayrıntılı ve bambaşka şekilde tekrardan tanıdım.
ülkemizde atatürk'ü anlatmanın iki yolu vardır; ya god mode on yaparsınız, ya da duygu sömürüsü. bu filmde de farklı bir şey yok, önümüzdeki filmlere bakıcaz.
kemalcileri birbirine düşüren filmdir. neymiş! m. kemal hazretleri(!) nasıl olur da rakı içen biri olarak gösterilirmiş!?*
öyle ya, bizim tanıdığımız m.kemal -haşa- küçük dağların yapımıyla ilgilenirmiş, öyle yemek yemek, uyumak, karga kovalamak gibi fani işlerle uğraşmazmış(!)
cehaletin, küfrün, yobazlığın bekçilerinin haline bakın ki koyu kemalci birini bile hemen "satılmış, hain vs." ilan edebiliyorlar.
can dündar'ın sarı zeybekteki başarıyı yakalaması biraz zor görünen yeni belgesel çalışması. bu durumun başlıca sebebi sarı zeybek'in ata'nın son 300 gününü
konu alması ve mustafa'da bir ömrün neredeyse aynı sürelik bir belgesele sığdırılmaya çalışılması kanımca. belgeselde atatürk'ün trablusgarp savaşında
sol gözünün yaralanması sebebiyle sol gözünün kör olduğu ima ediliyor ya da ben öyle anladım; fakat tam iyileşmeden balkan savaşına katıldı denmekle yetiniliyor,
yani gözü açıldı mı açılmadı mı tam çıkaramıyorsunuz. yine atatürkün türk devrimini gerçekleştirirken toplumsal yaşamı dinden uzaklaştırmaya çalışırken
adımları atasında en büyük etkenin kendisinin dine olan soğukluğu şeklinde lanse edilmiş yapımda, zaten türkcell dinin toplum hayatından çıkarılmasına
ilişkin bölümlerin fazlalığından ötürü sponsorluğunu çekmiş belgeselden ve bunu da açıklamış can dündar milliyetteki yazısında.
(bkz: türkcell in mustafadan sponsoru olmayışı üzerine can dündar ın yazısı)
eğer yüz yılın aşkları belgeselini izlemişseniz ya da kitabını okumuşsanız mustafa kemal'in özel hayatındaki kadınlar ile ilgili olan can dündar incelemelerinin
aynısını daraltılmış biçimde bu belgeselde de bulacaksınız. son kısımlarında ise yine cepten yemiş can dündar ve sarı zeybek belgeseli için elde ettiği
materyallerden yararlanıp bir son hazırlamış yapıma. kendisine alınan yatın onun için milyon dolarlık bir oyuncak olduğunu neredeyse sarı zeybekte kullandığı
cümlelerle aynı üslupta dile getirmiş.
pek çok kullanılmayan fotonun (pek bilinmeyen de) gün ışığına çıkması ve atanın not defterinden yazıların paylaşılması hoş detaylardan.
müziklerini goran bregovic'in yaptığı belgeselde şöyle goran bregovic'e ait akılda kalır bir müzik de duyduğumu hatırlayamıyorum, ancak soundtrack albumunu
dinlemeden bir şey demek mümkün olmaz, zira can dündar sürekli konuştuğundan altta kaynamış olabilir müzikler. bununla birlikte münur nurettin selçuk'un
okuduğu gazel filme çok yakışmış ve tam da yerine yerleştirilmiş. ayrıca ney eşliğinde söylenen bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı türküsünün melodiside
selanik özlemi ile birebir örtüşmüş.. o parçanın kaydı sırasında can dündar'ın yanında bulunan yakın arkadaşımdan öğrendiğime göre o bölümü okuyan can
dündar'ın kameramanıymış ve okunan sözler parçanın bilinmeyen kıtaları değil de yine o kameramanın yazdığı dizelermiş.
kısacası yüz yılın aşkları ve sarı zeybek belgesellerinin epeyi bir minimalleştirilmiş ve önemli bir bölümünü oluşturacak şekilde kullanıldığı bu belgesel
atatürk'ün toplum hayatını dinden soyutlayışı üzerine can dündar'ın kamu oyuna sunduğu veriler ve gençlik dönemine ilişkin bir kaç anı ve yaşanmışlıktan
başka farklı bir şeyler sunmuyor yeni bir şey izleyene. ama yine de can dündar sevenlerin izlemesi gereken bir yapım. bir çok kişinin dediği gibi sarı
zeybek'i yapan can dündar o zaman atatürkçüydü de mustafa'yı yaparken hiç böyle görünmüyor gibi bir eleştiriyi haketmiyor belgesel çünkü bir insanın zaaflarını
göstermek o insanı sevmemek ya da desteklememek değildir. dost acı söyler sözü belki de can dündar'ı objektif olmaya itip bu kadar abartısız bir yapım
ortaya koyması konusunda kendisini mahmuzlamış.
zaten can dündar belgeselini yaptığı insanların sevenlerinin bozulmaması için çok eleştirel bir hava vermez. o sebeple herkes onun belgesellerini sever. fakat mustafa belgeselinde şunu yapmış; soru işareti yaratmak istediği yerleri sağlam olmayan bir ifadeyle anlatmış ve bilinen sebepleri güçlü bir şekilde vermeyerek ayrıca o ihtilaflı konuyu anlatmayı bitirdikten sonra bekleyerek insanların kafasında soru işareti kalmasını sağlamıştır. mesela bunu yunanlıların ankara yakınlarına gelip sonra püskürtülmesi meselesinde yapmıştır. birşey demiyor ama anlatım orada bir soru işareti sinyali veriyor. çünkü yunanlılar sebepsiz yere geri çekildiler gibi bir anlatım var. çünkü geri çekilmeye sebep bildirilmemiş. gerçekten bir soru işareti var anlamında söylemiyorum. ama anlatımın bunu verdiği açık. anlatılmayan şeylerle kendince bir konsept oluşturulmuş. ayrıca atatürk'ün her zaman elinde güçlü yetkiler olmasına rağmen onu canı sıkılan bir emekli memur formatında göstermek gibi bir durum da görülmüyor değil. o biraz yavan durmuş açıkçası. ayrıca türkiye'de yapılanları yabancı gazetelerden okuyarak yorumlaması pek doğru bir yaklaşım değil. çünkü o gazetelerde kurtuluş savaşının kuyruk acısıyla kin kusanlar olmuş. meseleye romantizm katmak için atatürk'ü yalnız göstermesi de abartılı olmuş. böyle bir adamın yalnız olması imkansız. çünkü eski dostlarını suikast davası olmasına rağmen affetmiş. ismetle bile küs değiller. sanırım yalnızlık meselesi biraz can dündar'ın kendi romantik havasından ve ayrıca kuru bir anlatım olmasın isteğinden kaynaklanıyor. çünkü acıma duygusu ile seyretmek seyircinin belgeseli beğenmesine sebebiyet verir. seyredenlerin bir insan olarak atatürk'ü gördük demeleri bu yüzden sanırım.
mustafa diye yunanlı yorgo'nun eline sopa vermiş, kargaları kovalatmış.
yorgo ne yaptığını-kimin çocukluğunu oynadığını da bilmiyormuş.
aynı can dündar'ın ne yaptığını bilmediği gibi...
atatürk'Ün artık tabu olmaktan çıktığının göstergesi gibi geldi bana gayet doğaldı belgesel, eleştirenlerin aksine karşımızdakinin insan olduğunu farkettim ve can dündara teşekkür ediyorum. halen atatürk'ü ulaşılmaz bir tanrı yapmaya çalışanlara karşı güzel bir belgeseldi.
fakat şu ana kadar okuduğum entrylerden sadece birkaç tanesi sağduyulu idi anlaşılan sözlükçüler hala tabularını yıkamamışlar.
acı ama gerçek atatürk'de yiyen, içen, tuvalete giden, seven, nefret eden, küfür eden bir insandı.
belgeselde her ne varsa bunlar zaten öncesinde kitap olarak yayınlanmış (çok nadir yeni resimler falan konu dışı, kastettiğim bilgiler, sözler vs). o yüzden belgesele çemkiren kemalistlerin aslında itirafları oluyor ki,
bu kitapların hiçbirini okumamışlar.
"kemalist kitap okumaz" diye bi kural var sanırım. helal olsun ne diyeyim.
not: okumuş olanlar çemkirmiyor zaten, hatta çoğu "e yeni bi şey yok ki belgeselde, bunları biliyorduk zaten" diye eleştiriyorlar. onlarla alakalı değil bu entry.
biraz oradan biraz buradan , konuların üzerinden yarım yamalak geçen bir belgesel. filme girerken ki heyecanım devam etsin isterdim ancak olaylar , bugüne gelişimiz sanki çok basit bir durummuş gibi gösterilmiş. o kadar atlanmış nokta var ki , kesilmiş haline dayanamadığımız eski türk filmleri gibi. arada bir marşlar söyleniyor ve duygulanıyorum o kadar. biraz daha uzun yapılabilirdi ya da tutan filmleri 2 - 3 - 4 diye çekip veriyorlar bunuda öyle yapsalardı da herşey daha belirgin olsaydı. ama olsun diyorum yine de keyifli 2 saat geçirdim. huzur buldum izlerken , yan tarafta uyuyan lavuk olmasaydı herşey daha iyi olacaktı.
seyretmeden yapacağım son tahlil şudur ki sevilmemesinin asıl sebebi atatürk'ün ne yalnız ne de alemci gösterilmesidir, bütün bunlar sevmeyenlerin kılıfları. asıl mesele atatürk'ün pragmatist ve yeri geldi mi makyavelist davrandığına değinmiş olmasıdır.
din düşmanı olmasını bile kabullenebilirdi insanlar (fazla mı uçtum, neyse) ama halk desteğini almak için meclis'i cuma gününde kurban kestirerek açması, hayalini cumhuriyet süslerken insanları "halifemizi ve esaret altındaki padişahımızı kurtarmak için savaşmalıyız" diyerek tavlamasını görünce işte bunu kabullenemiyorlar. nedense ne yaparsa yapsın niyetini delikanlı gibi baştan ifade etseydi gibisinden bi yaklaşım içindeler. oysa daha harp öncesinde "ben saltanatı da hilafeti de kaldıracak, bütün medreseleri, tekkeleri kapatacak, laikliği getireceğim" deseydi destek almak ne kelime büyük olasılıkla ortadan kaldırılırdı ve herkes de bunu biliyor aslında.
tarihin en başarılı pragmatik liderlerinden biri ama işte bu halk bi türlü kabullenemiyor atatürk'ün bu karakterini. sevmemelerinin asıl sebebi bu, yoksa rakı içiyormuş falan terane..
mustafa kemal atatürk'ü değil, aşklarıyla, tutkularıyla, içinde yarım kalmışlıklarıyla, hırslarıyla, korkularıyla, muziplikleriyle, belki de en yalın haliyle mustafa'yı anlatan, hatırlatan belgesel. karamürsel gibi bir memlekette, ses ve görüntü sistemi berbat bir sinemada bile izlendiğinde tuhaf hissettiriyor insana. özellikle müzikler çok iyi kullanılmış öyle sahnelerde yoğunlukla giriyor ki bir anda kendinizi slaytlarda geçen fotoğrafların içinde dolaşırken buluyorsunuz ve anlatımların girmesiyle kendinize gelip sinemada olduğunuzu hatırlıyorsunuz.
mustafa kemal ataturk u tanimayan ve yeni ogrenen gencler ve cocuklar ya da buyuk kisilier icin izlemesi sakincali olabilecek fakat mustafa kemal ataturk u ogrenmis, herseyiyle icine sindirmis kesim icin izlemesi baslarinda guzel ama belgesel in sonuna dogru ic acitan bi yapim olmus. ataturk u degil de mustafa yi tanimak isteyenler icin guzel.