atatürk'ü "kalıplardan kurtararak anlatacağı" iddiasına rağmen "karga kovalayan çocuk" ile başlayan film.
kalıptan kurtarmak bu mu?
ayrıca, can dündar'ın atatürk'ten yediği yeni ekmek kapısı.
atam ne bereketliymişin sen ya. seni yiye yiye bitiremediler, demek geliyor insanın içinden.
Edit: Atatürk hakkında bir filmi eleştirmenin atatürk'ü eleştirmek olmadığını bilen ve bu nedenle de benim yazdıklarımı sinemasal anlamda yanlış olduğunu düşünen eksi versin. N'olur, yalvarırım.
recep ivedik kadar izlenip izlenmeyeceği hakkında şüpheler olan belgesel vari filmdir*. Bakalım türk genci yıllardır yozlaştığı hakkındaki izlenimi doğrulayacak mı?
bazıları için kalıpları bazıları için ucu bucağı olmayan derinlikleri anlatacak olan ve sadece anlayabilecek olanlara anlatacak belgesel. mustafa kemal'i anlatmak sözlüğe girip iki üç satırla başarılacak bir iş değildir. kocaman bir belgeselle bile anlatmak güçtür bu insanı. karga kovalayan çocuk yetişkin olduğunda ülkesine üşüşen diğer kargalarıda kovaladı düşüncesiyle idrak edersen evet bu bir kalıptır. hayatı tek pencereden seyredenler için kalıbımı basarım aldıkları nefes kalıptır. mustafa kemal'i kalıplardan kurtaracak projeyi yaptığını savunan insan sizlerin gözlere soka soka gösterdiği işte yakaladım 'bu bir kalıptır' diye yırtındığınız şeyin farkında olmadığını mı zannediyorsunuz. sen goran bregovic'e belgesel müziği yaptıracaksın , bir ulusun belki de bir dünyanın gıpta ile baktığı insanı anlatan bir proje yapacaksın ve seni kalıp bu işte diye eleştirecekler ne komik öyle değil mi can abi.*
Can dündar gibi birinin elinden çıktığı için izlenebilecek ve hatta izlenmesi gereken belgesel film. çünkü bu ülkede atatürk'ün insan olduğunu bilen nadir atatürkçülerden biridir kendisi.
atatürk'ü kim daha iyi anları kanıtlamak için yapılmış film.
80 küsür yılda bir ülke bir önderini anlayamamışsa, o önderi tekrar tekrar anlatmaya çalışmak yerine, neden anlaşılamadığı üzerine kafa patlatmak toplumsal olarak daha geliştirici olurdu.
bu gerçekten yapmak istenirse de, en açık biçimde herşeyin tartışılması gerekir. Bozkurt gibi bir kitabı yasaklayarak değil. Çünkü dünyanın hiç biryerinde, ister yasa ile ister zulum ile yasaklanan, engellenen bir ürün ile o ürünü meydana getiren toplumsal şartları değiştirmeyi başaramamıştır.
toplumsal şartları öncelikle ele almadan yapılan her girişim, niyeti ne kadar naif olursa olsun sakat doğacaktır.
mustafa belgeselini en anlamlı mekanda, dolmabahçe sarayı'nda izlemek büyük keyifti. ama yazının en başında söylemeliyim ki; hayalimde canlandırdığım o görkemli belgeseli bulamadım. oysa can dündar, sabancı grubu, goran bregoviç ve ntv isimlerinin bir araya gelmesi beni çok heyecanlandırmıştı. ama bu giriş cümlelerini okuyup da sakın mustafa'yı izlememezlik etmeyin. zira benim müşkülpesentliğim, can dündar'ın bugüne dek yaptığı işlere duyduğum muazzam saygıdan ve beklentimin yüksekliğinden kaynaklanıyor olabilir. ama kendi adıma söylemeliyim ki, "sarı zeybek"in bende yarattığı etki bambaşkaydı. yine de can dündar ve ekibi bugüne kadar atatürk'le ilgili film ve belgesellerde eksik bıraktığımız "insan" kesitini tamamlamak için olağanüstü çaba harcamış. biz bugüne kadar mustafa kemal atatürk'ü, üzerine giydirdiğimiz zırhlarla hantallaştırdık. onu böylece yücelteceğimizi sanırken, sadece "büstten" ibaret hale getirdik. can dündar ise onu olabildiğince sadeleştirip, "mustafa" düzeyinde saflaştırmış, durulaştırmış, arındırmış. kuşkusuz, bugüne kadar bize dikte ettirilen atatürk'le ilgili "büst-seller" eserlerin yanında mustafa çok daha sıcak, çok daha gerçekçi bir etki bırakıyor. bu haliyle "mustafa"nın da "atatürk" kadar görkemli ve etkileyici bir kişilik olduğunu fark ediyor, mustafa kemal atatürk'e daha çok saygı duyuyorsunuz... mustafa belgeseli, atatürk'ün derinlerde sakladığı gizli kaygılarını da gün ışığına çıkardı. büyük önder, sevdiklerine yazdığı mektupların tümünü "beni unutmayınız" sözüyle sonlandırırmış. ankara'daki istasyon binasında mum alacak paraları kalmayıp da karanlıklara gömüldükleri bir gecede, yaveri ali çavuş'a adeta yalvarmış: "ben karanlıkla uyuyamam be çocuk... çabuk bir hal çaresi bul..." ali çavuş, bir gaz lambası bulup, mustafa kemal'in başucuna asmış. belli ki atatürk'ümüzün hayatta iki büyük korkusu varmış: karanlıkta uyumak ve unutulmak... bugün karanlıklar içinde onu unutturmaya niyetlenenlere inat, bir kez daha haykırıyorum: paşam, bu kalp seni unutur mu?..
--spoiler--
filmin galasından çıkan her devlet büyüğünün ve devlet yetkilisnin ya da sanatçının, uzun lafın kısası galadan çıkan her kişinin aynen şu cümleyi söylediği film olmuştur;
"atatürk'ün insan tarafı gösterilmiş."
bu söylem sırasında ben kahvaltı yapıyordum bir kahvaltı salonunda. her kişinin bu demecinden sonra aynen şu cümleleri saldım. ve kapı dışarı edildim kahvaltı salonundan;
"atatürk'ü putlaştırdığınızı yeni mi anladınız gerizekalılar? atatürk'ü o kadar eleştirilemez yaptınız ki, bir belgesel beyninizdeki tüm yargıları değiştirdi. bu da sizin aptallığınızın kanıtı oluyor işte."
sonra ana caddede cumhuriyet kutlamalarına bakarken düşündüm;
"günümüzde nasıl ki kabe putlardan arındırılmış bir put kıvamındaysa, atatürk de artık günümüzde, insandan başka bir canlı olarak sunulan büstlerden ibaret varlığa dönüştürüldü."
edit; izledim. atatürk, afedersiniz ama şarapçının tekiymiş. can dündar'ın yalancısıyız biz. üstün bir komutan. felaket derecede düzenbaz bir siyasetçi. üstün bir askeri deha. ama gel gör ki yalnız bir çocukluk geçiren her büyük ve tarihi şahsiyet gibi delirerek (ya da delirmeye yüz tutan) ölenlerden.
filmden çıkardığım tek ders ise şu oldu. yalnızlığını planlı kullanan herkes istediği kişi olabilir. ama yalnız ölür.
bir de yazmazsam ölürüm. yeniçeri kıyafeti ne kadar asil durmuştu kendilerinde. ruhu şad olsun.
izlemek için can attığım can dündar belgeseli. henüz bulunduğum yerdeki sinemada vizyona girmedi, bekliyoruz. belgeselin yapımcısının, çoğu atatürkçü geçinen zibidiye göre çok daha realist bir atatürkçü olarak gördüğüm can dündar'ın olması sabırsızlığımı arrtıran en önemli unsur. "mustafa" hakkında şunları söylemiş can dündar:
-------------------------------------------------------------------------------
"Kışlalarda, okullarda anlatılan atatürk, zamanla devrimci bir lideri, şablonlara hapsetti, katılaştırdı. Heykeller, büstler, rozetlerle insancıl özelliklerinden uzaklaştırılmış bir şef yaratıldı. Ben kendi atatürk'ümü anlatmak istedim.
Mustafa, liderlik dehası kadar, zaafları da olan bir insan...
Mustafa, hayatı cephelerde, savaşlarad geçmesine rağmen karanlıkta uyumaktan korkan bir insan...
Mustafa, unutulmaktan korktuğu için konuşmalarının ya da yazılarının çoğunu "beni hatırlayınız" diyerek noktalayan, yalnız ve mutsuz bir insan...
Mustafa, Çankaya'da ya da dolmabahçe'de yaşadığı yalnızlığını günde üç paket sigara, 15 kahve ve 1 büyük rakıyla gidermeye çalışan bir insan...
Mustafa, "en büyük hatam evlenmekti. orduları idare ettim ama bir kadını idare edemedim" diyebilen ve özeleştirisini yapabilen bir insan..."
---------------------------------------------------------------------------------
bu belgeseli, sözüm ona "ata"larına ne kadar değer verdiklerini göstermek için, atatürk'ün 1.70 boyunda olduğu bilinmesine rağmen, müzeye atatürk'ün 1.85 boyunda bir balmumu heykelini koyan "büyük atatürkçü"ler tekrar tekrar izleseler, bu ülke yarın daha da aydınlık bir yer olur belki. bu belgeseli, atatürk'e küfrederek aslında koca bir ülkenin istiklal ve bağımsızlık mücadelesine küfrettiklerini anlayamayan az beyinliler izlese, beyinleri için hiç olmazsa spor olur belki. izleyelim, izlettirelim efendim.
ilk eleştirisini atatürk'ün manevi kızı ülkü adatepe'nin yaptığı belgeseldir. kendileri özellikle belgeselin ikinci yarısında atatürk'ün çok boş bir insan olarak gösterildiğini söylemiştir.
günün politik şartlarında izlenmesi zorunlu olan ve ister kabul edin ister etmeyin gişesi, toplumdaki ''akp destekçiliği ya da karşıtlığı'' akımı doğrultusunda yorumlanacak sanat eseri. özgürlüğünün tehlike altında olduğunu düşünen kitleler bu filme giderek otoriteye karşı bir duruş ortaya koyduklarını hissedeceklerdir, -ki bu benim de içinde olduğum bir düşünce yapısıdır.
can dündarın yazıp yönettiği belgesel tadında film.Mustafa kemal'i daha ayrıntılı tanıma fırsatı buluyoruz,izlenesi film beni etkileyenlerden biride madam corinne yazdığı duygusal mektup olmuştur.
resmi söylemi (kürtler dahil) çeşitli konularda yalanlayan, atatürk'ün net biçimde ateist olduğunu (özgün bir film çekimindeki ifadesiyle) vurgulayan, saf ulusalcıları sevindirse de, aslında ikinci cumhuriyetçilerin perspektifini kuvvetlendiren, alttan alta yeni (ve bence daha gerçekçi) bir atatürk imajını çaktırmadan veren yapımdır.
filmden "yaw ne güzel oldu atatürk'ümüzün hayatını gördük" diyerek çıkacak ulusalcılara bıyıkaltından gülmek gerek.
can dündar'ın atatürk adını kullanarak atatürk ve cumhuriyet'e attığı ikinci kazıktır. *
filmde kişisel görüşler atatürk'ün agzındanmış gibi yansıtılmış, belgesiz iddialar ortaya atılmıştır.
atatürk'ün insan yanını illa biri mi gösterecek bize? tahayyül edemiyor muyuz?
ismet inönü aşığı can dündar'ın gizliden gizliye giydirdiği film olmuştur.
gitmeyenler olduğu için ayrıntı vermek istemedim. ama eleştirel gözle bakıldığında gerçekler daha iyi gözüküyor.
spoiler koysam yine de dayanamayanlar olacaktır elbet.
ayrıca filme giderken bloknot ve kalem almanızı tavsiyer ederim. bazı noktalarda akla zarar cümleler sarf edilmiş. ben hazırlıksız yakalandım. en azından benim yerime de not almış olursunuz.
açıkçası hayal kırıklığına uğratan filmdir. bukadar sponsor, bukadar reklam biraraya gelince sarı zeybek'ten de iyi bir film bekliyordum fakat hiç öyle olmadı. güzel yerleri, duygulandıran yerleri yok değil ama çok daha farklı olabilirdi. özellikle filmin bitişi çok daha farklı olmalıydı çok yalın çok havada bitmiş...
belgesel tadında yalnız ve bagımsız bir lider izledik 'mustafa' da. 'dört mevsim' tablosuyla baslayan bir film. evden kacip askeri lisede okurken, parasızlıktan istanbul'un nimetlerinden faydalanamadıgı icin yakınan bir 'mustafa'. annesinin ali rıza efendi öldükten sonra tekrar evlenmesini, madam corinne ye olan tutkusu nun anlatıldıgı bir belgesel...'lenin' den yardım istemis ve sonuc olarak kilolarca altın ve silah temin etmis. öyle bir kıvrak zekanın ayrıntısıydı ki bu, iki devleti de idare edebilmesini saglamıstı! kendi hayatı dısında ülkesi icin hep dogru kararları vermis bir 'mustafa' nın öyküsüydü. bu filmde vals ve zeybek yapan bir lideri de görüyoruz. kendi degerlerinden taviz vermezken yeniliklere ve evrene acık bir lider! hayallerinin hepsini gerceklestirmis bir 'mustafa'. ayrıca unutulmak gibi bir endisesi de vardı ama bu endise sanırım 'o' na düzenlenen suikasttan sonra kendisini yalnız hissetmesinden kaynaklanıyordu. izmire, verdigi sözden bir gün önce gitmesini; düsmanın hızlı kacısıyla acıklamıstı. ayrıca onu alkıslayan halka tam olarak güvenmedigini zafer sonu istanbul a dönüsü sırasında 'hic bir sey hissetmiyorum, bu alkıslayan kalabalık yarın bizi taslayabilir' türünden bi cümle ile ifade etmistir.
türkiye ye aydınlık bir gelecek bırakan atatürk, en büyük korkularından birini parasız kaldıkları bir gecede söyle dile getirmis: