mustafa öztürk ve patinaj

entry1 galeri0
    1.
  1. Mustafa Öztürk’ün, “ Kur’an’da
    “bir Tanrı, Velid B. Mugire ile iniyor Velid ile çıkıyor. Yani yatıp kalkıp bu insanları konu ediniyor. Bahsetsene kainattan doğadan alemden national georifigya’nın konularından vs..” diye söylemde bulunduğu patinaj.
    Buradaki manüplasyonu öncelikle belirtmek lazım. Kuran’ın ele aldığı bu kişilerle alakalı ayetlerin çok sınırlı sayıda olması. 1000’de 1’i dahi geçmiyor. Açıkça tipik polemikçi bir yaklaşım kendini belli ediyor. Elbet her zamanki gibi gürültücü istisnaların üzerinden yürütüyor tartışmayı. Bana doğrusu bu iyi niyetli gözükmüyor. Hani Kuranla yüzeysel veya kesitlerle ilgilenmiş biri dese bu sözleri sadece cahilce derdim. Velid hakkında sonradan Müslüman olan oğlu Halid’in dahi “Kuran hep babamla uğraşmış” diye hırçınca tepki verdiği hiç duyulmamış. Bilakis Halid, babasını cehenneme atacağını söylediği Kuran’ın geniş coğrafyalara yayılmasında en etkili isimlerden oluyor.
    Peki Allah neden kimi lider ve simge isimlere sert çıkışlar yapıyor. Sadece Muhalif düşüncelerden mi yoksa çoğu zaman merhamete gelmeyen zalimlikleri kimi zaman doğruları bile bile manipüle ederek halk kitlelerini nefrete, kine sevkeden aldatmalarından mı?
    işte Velid b. Mugire örneği tam böyle bir vaka. Hem de ilginç bir şekilde Mustafa hocanın merkeze aldığı vahyin keyfiyeti hakkında bir olayın tam merkezinde bir örnektir bu vaka.

    Peygamber Efendimiz (sav), Mekke'de risalet vazifesini üstlenip tebliğe başladığı ilk zamanlarda halk şaşkındı. Güzel ahlâkına ve doğru sözlülüğüne hep şahit oldukları birinden, Yaratıcının mesajları diye daha önce duymadıkları etkileyici sözler karşısında ne yapacaklarını bilemediler.

    Mekke’de özellikle bazı gençler başta olmak üzere bir kısım insan, Hz. Muhammed’in anlattıklarından etkilenip Müslüman olmuştu ama halkın büyük çoğunluğu kendince temkinli olup; akıllı, bilgili, donanımlı, gördüğü insanların düşünce ve hükümlerine başvurdular.

    Halkın danıştığı aydınlardan biri de meşhur Halid bin Velid’in babası Velid bin Muğire idi. Halk, o ne derse kabulümüzdür dedi. Çünkü o aklı, dirayeti, güzel konuşması, üstün şiir zevki, geniş ailesi, mal varlığı ve zenginliğiyle Mekkeliler içerisinde temayüz etmiş, adeta sözünün üstüne söz söylenemeyen bir otorite idi.

    Peygamber Efendimiz(sav), kendisine gelip felsefik diyalektiklerle nasihatler eden kibirli muhatabına Kur’an’dan sadece bir kaç ayet okudu. Kûdsi sözlerin emsalsizliğini en iyi anlayabilecek vasıflara sahip Velid, ayetlerin ne bir sihir, ne bir cinnet ne de bir yalan ürünü olmadığını anlayıp kalbi yumuşadı. Derin düşüncelerle Hz. Peygamber’in yanından ayrıldı.

    Velid’in görüşme sonrasında tavır değişikliğini fark eden Ebu Cehil , Muhammed’in (asm) onu da etkilediğini söylediği avanesine:
    “Vallahi, Velid dininden dönecek olursa, muhakkak bütün Kureyşliler de dinlerinden döner.” Dedi.
    Velid, duyduklarının ne sihir, ne yalan ne de bir büyülenmenin ürünü olmadığını belirtmesine karşın Ebu Cehil, onu ikna etmek için birçok yol denedi.

    ilmiyle Arapların gururu olan bir bilgenin nasıl olur da bir ümmi karşısında çaresiz kaldığından tutun, kavmi arasında şerefini lekeleyecek söylentilerin yayılabileceğini imâsıyla üstü kapalı tehditlerde bulunmasına kadar yaptıklarıyla Velid’i ikilemde bıraktı.

    Ebû Cehil: "O’nun hakkında bir şey söylemedikçe, kavmin senden hoşnut olmayacaktır, mutlaka bir şey söylemelisin!" ısrarında bulundu.

    Velid ibn-i Muğîre, uzun düşünceler sonrasında üstünlük kibri ve statüsünün sarsılma kaygısı doğruları söylemesine mâni oldu.

    Merakla kendisini bekleyen halkın karşısında çıktığında ona:

    " Muhammed’in güttüğü dava ve sözler neyin nesidir “ diye sordular.

    Velid de hırçın bir dille: " Bu (Kur'ân), olsa olsa sihirbazlardan öğrenilip nakledilen bir sihirdir ve bu, insan sözünden başka bir şey değildir." şeklinde mırıldandı.

    Böylelikle Velid bin Muğire kendisini zarara uğratacağını düşündüğü doğruyu söyleyemedi. Bu kişisel kaygısından dolayı ağzının içine bakan kavminin Hz. Muhammed(sav) hakkındaki müspet algıyı yıkarak onları hâkikatten mahrum eyledi. Ve Müslümanlar için çileli ızdırapla uzun bir sürecin önünü açtı.

    Bunun üzerine Allah:

    “Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti!. Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse!. Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi. ”Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir.” Bu, insan sözünden başka bir şey değil.” (Müddesir 18-25)

    Evet, insanların içindekileri çok iyi bilen Yaradan, verdiği bu örnekle nimet verdiği bu tip insanları uyarıyor.

    Ama gelin görün ki, sahip oldukları üstün özelliklerden dolayı insanların kendilerine olan teveccühlerini; kişisel hesaplarının altında kalarak sûistimal eden, doğruları yanlış, yanlışları doğru gösteren aldatıcılar her dönem çıktı.

    Kalabalıklar onların fikirlerini fikir edindi, düşüncelerini kendi düşüncesi yaptı, onlar reddettiği için reddetti, onlar eleştirdi diye sevmedi, insanlar hakkında “iyidir veya kötüdür” tanımlamalarını onların hükümlerine göre yaptılar. Böylece nice toplumlar/kişiler yanlışlara saptı ve birçok zulme sebep oldular.

    Bu insanların sebep oldukları vebal dünyada, dün de bugün de yaşanan nice kavga ve problemin kaynağı olarak karşımıza hep çıktı, bunun ahirette ise karşılığı ne olacak onu en iyi Allah bilir ama Velid Bin Muğire için inen ayetlerin devamında söylenenler, doğruları saklayanlar için gerçekten endişe verici :

    “Onu sürükleyip Sekar’a (cehenneme) atacağım.” (Müddesir 26)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük