atatürkün türkçe ezan okutturmasını ezanı yasakladı olarak lanse edenler var.
atatürk hiç bir zaman ezanı yasaklamamıştır ayrıca Keşke bugün de ezan Türkçe okunsa ve insanlar çok önemli bir vazifeye hangi cümlelerle çağırıldığını anlasa. Sanki Kuran'da Allah ezanla namaza çağrıyı Arapça olarak şart koşmuş gibi kendine durumdan vazife çıkaranlar var. Hadsizlik bu! Sabah uyuyan bir insan "namaz uykudan daha hayırlıdır" cümlesini duyup da nasıl kafasını yastığa gömecek, vicdanı baya rahatsız olur. Ve her yerde Muhammmed Allah'ın elçisidir dendiğindeki etkiyi düşünemiyorum
şuanda türkiye de büyük bir çoğunluk ezanda ne dendiğini bilmemekte.
ayrıca atatürk camide hutbe okuyan tek cumhurbaşkanıdır.
diyanet işlerinin açıklaması da şu yöndedir. http://www.internethaber....an-muhabbeti--218423h.htm
atatürk türkçeleştirerek daha geniş bir kitlenin anlamasını amaçlarken dinsiz olarak yaftalanmıştır.
vesselam tembel milletiz. arapça öğrenecek değildik.
Atatürk'e sonsuz saygı ve sevgim var. Fakat bunu yapmasındaki asıl amacı bir türlü bulamadım. Allah-u Ekber 'Tanrı uludur' şeklinde okutturulmuştur. Arapça çok zengin bir dilmiş bundan dolayı Türkçe'ye tam çevirilemiyormuş ve yine bundan dolayı ezan Arapça okunmakta farklı anlamlar yaratmaması için. Tuhaf bir olay.
Edit: Bunu eksileyen şahıslar... Atatürk'e bok mu attım lan! Okuduğunuzu anlayın!
asla atatürk ezana karışmamıştır. ezanı türkçe okumaya zorlayan inönüdür. camilerin kapatılmasına kadar gitmiştir inönünün kararları. inönünün müslüman olmadığı kuvvetle muhtemeldir. ayrıca atatürk' ün ölürken inönüyle küs ayrıldıkları söylentiler arasındadır.
Atatürk' ün islam Dinine Yaptığı Hizmetler ve islamiyet ile ilgili Çalışmaları-
Kur'an-ı Kerimin Türkçeye Çevrilmesi Faaliyetleri: Kuran- ı Kerim ilk kez Türkçeye Rumi:1338 - Miladi:1922 yılında Çağatay Lehçesiyle çevrilmişti; fakat bu çeviri eser Osmanlı Türklerinin ihtiyacını karşılayacak durumda değildi. Keza Cumhuriyet dönemine kadar da gerçek manada bir Kuran-ı Kerim tercümesi yapılamamıştır. Osmanlı Devleti döneminde, Kuran-ı Kerim çevirisi yanında uzun süre Kuran-ı Kerim tefsiri de yapılmamıştı. Türk toplumunun bilimsel bir bakışla gerçekleştirilecek Kuran-ı Kerim tefsir ve tercümesine ihtiyacı ayan beyan ortadaydı. işte bunu gören Atatürk, bu konuda hiçbir dönemde olmadığı kadar ciddi çalışmalar başlatmıştır. O dönemde 1924 ve 1926 yıllarında yapılan Kuran-ı Kerim tercümeleri yeterli görülmemiş bu nedenle 1927 yılında Atatürkün talimatıyla ismail Hakkı izmirlinin hazırladığı Kuran-ı Kerim tercümesi daha fazla beğenilmiş ve de yaygınlaşmıştır.
Kur'an-ı Kerimin Tefsirinin Hazırlanması faaliyetleri:
Cumhuriyetin ilk Kuran-ı Kerim tefsiri, Atatürkün isteğiyle hazırlanan, Konyalı Mehmet Vehbi Efendinin: "Hülassatül Beyan F: Tefsiri Kuran" adı eseridir. Ayrıca, yine Atatürkün talimatları ile Elmalılı Muhammed Hamdi Yazırın "Hak Dini Kuran Dili" adlı eserini, 1924 yılındaki meclis kararından sonra oluşturmaya başlanmış ve bu eser 1936 yılında basılmıştı. Söz konusu eser, 8 ciltlik 6433 sayfalık dev bir eserdir. Bu eser, o dönemin Diyanet işleri Başkanlığı tarafından Türkiyenin dört bir yanına ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
Yukarıda bahsi geçen eserler başta olmak üzere, Cumhuriyetin ilk 15 yılında Kuran-ı Kerimin tefsir ve tercümesi üzerine 9 adet eserin yazılıp yayımlandığı bilinmektedir. Atatürkün islamiyetin en temel kaynağı Kuran-ı Kerimi Türkçeye tercüme ettirmiş olması, Kuran-ı Kerimin mantığına da son derece uygundur. Atatürk Kuran-ı Kerimi Türkçeye tercüme ettirmek suretiyle, yüzyıllardır ihmal edilegelmiş olan bir Kuran-ı Kerim hükmünü de ("Biz onu anlaşılsın diye indirdik") uygulanmıştır. Üstelik Atatürk, bu konunun büyük bir öneme sahip hassas bir konu olduğunu bildiği için Kuran-ı Kerimin tefsir ve tercüme görevini bizzat Elmalılı Hamdi Yazır gibi islam ve Kuran-ı Kerim kültürüne derinlemesine vakıf bir insana vermiş olması elbette ki tesadüfi değildir. Bu aynı zamanda islam dinine göre her işin ehline tevdi edilmesi (bırakılması) mantığına da son derece uygun bir yaklaşımı simgeler. işte görevin verildiği Elmalılının yaptığı Kuran-ı Kerim tefsiri bugün bile taraflı tarafsız herkesin hatta Atatürkü beğenmeyenlerin bile kabul ettiği alanında aşılamamış, mükemmel bir tefsir olarak ortada durmaktadır. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk bu konuda şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
"Cumhuriyeti kuran irade (Atatürk) imparatorluğu içerden kemirerek yıkan hurafenin ( Kuran dışı uydurma dincilik) tabelalarını devirdikten sonra; en güzel dinin esasını kitleye tanıtmanın ilk ve önemli adımını hayranlık verici bir basiret ve dirayetle atmıştır. O adım, çağın en büyük müfessiri (yorumcusu) Elmalılı Hamdi Yazıra, TBMMnin karar ve isteğiyle hazırlatılan Kuran tercüme ve tefsiridir. Yani 9 ciltlik o aşılamamış Elmalılı tefsiri. Atatürk, hep görmezden gelinen, ama temel çözümün hareket noktası olan bu icraatında, sadece aklının değil, gönlünün de işin içinde olduğunu vurgulamak için, tefsirin finansmanına (para olarak) bizzat katkıda bulunmuştur Türkiyede islam konusunun her seviyede en güvenilir, en değerli başvuru kaynağı hala Elmalılı Tefsiridir. 50 yılı aşkındır, amansız bir din sömürüsü ile ülkenin anasını ağlatan politikalar ve din ticareti, sövüp durdukları devir ve kişilerin vücuda getirdiği, o, 9 ciltlik eserin değil yerine, yanına bile koyabileceğimiz bir şey henüz üretilememiştir."
Hadis Kitaplarının Hazırlatılması Basımı ve Dağıtılması Faaliyetleri:
Atatürk, Türk toplumunun islam dinini daha iyi anlayabilmesi için Kuran-ı Kerim tefsiri çalışmaları yanında sağlam bir Hadis kaynağına olan ihtiyacı da fark etmişti. Bu yüzden bu konudaki çalışmalarla ilgili olarak da Ahmet Naim Efendiyi görevlendirmiştir. Ahmet Naim Efendi de titiz bir çalışma sonucunda Buharının sağlam kalmış Hadislerini Türkçeye tercüme etmiştir. Bu eserin ilk üç cildin Naim Efendi tarafından yazılmasından sonra eser, Kamil Miras tarafından tamamlanmış böylelikle tercime ve tefsir çalışmaları sağlım bir hadis kaynağı ile de desteklenmiştir. Daha sonra yapılan bu çalışma da 1932 yılında çok sayıda bastırılarak Türkiyenin her yanına yine ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
Görüldüğü gibi Atatürk, islamın temel kaynaklarını Türkçeye çevirtmekte yetinmemiş, bunları bastırarak geniş halk kitlelerine ulaştırılmasını da önlük etmiştir. Böylelikle O, Türkiyede dinsel aydınlanma başlatmıştır. 1924 yılından 1950 yılına kadar, 352.000 takım dini kitap bastırılmış ve bunlar Atatürk döneminden başlayarak yurdun en ücra köşesine kadar dağıtılmıştır. Bu kitapların dağılımı ise şöyledir :
- 45 bin adet Kuran-ı Kerim Tercüme ve tefsiri (19 ar cilt)
- 60 bin adet Buhari hadisler Tercüme ve izahı ( 12 şer cilt)
- 247 bin adet din kültürü eserleri.
Bütün bu rakamlar Atatürk döneminde Türkiye Cumhuriyetinin dine karşı kayıtsız kaldığını. negatif (olumsuz) yaklaşmalar sergilediğini ileri sürenlere, verilebilecek en anlamlı cevaptır. Atatürk döneminde. 1400 1730 yılları arasında toplam 99 eser yazılan Osmanlı Devletine göre bu konuda hiç şüphesiz ki çok daha büyük işler yapılmıştır.
Özetle Atatürk' ün islamiyete Hizmetleri:
islam dinini gerçekten bilen pek çok yerli ve yabancı bilim adamına göre Mustafa Kemal Atatürk, islam Peygamberi Hz. Muhammetten sonra islam dinine en büyük hizmetleri yapan kişidir. Atatürkün islam dinine yaptığı hizmetleri özet olarak şu şekilde sıralayabiliriz:
- Kuranı ilk kez Türkçeye çevirtti, bastırdı ve ücretsiz dağıttırdı. " Ben Müslümanım diyen Türk insanı dinini anlamaya başladı.(1927, ismail Hakkı izmirlinin çevirisi)
- Kuranın bilimsel tefsirini yaptırdı, bastırdı ve ücretsiz dağıttırdı. ("Hak Dini Kuran Dili" ismi ile 1936 da Elmalılı Hamdi Yazır)
- imam Buharinin sağlam hadislerinin çevirisini yaptırdı ve aynı şekilde halka ulaşmasını sağladı. (1932, Ahmet Nazım, Kamil Miras)
- Arapça okunan, dinleyenin anlamadığı, hutbe okuma işini Türkçeye dönüştürdü. (1932)
- Ezanı Türkçeleştirdi. (1933)
- Camilerin din görevlisi ihtiyacını karşılamak için imam hatip okulları açtı. (A. Güler, Sarı Paşa insan Atatürk, Berikan Yayınları, Ankara, 2007, s.248-252. Bu son madde için kaynak)
Atatürk'ün Hz. Muhammed'e Bağlılığı ve Dine Hizmetleri
HZ. PEYGAMBERE BAĞLILIĞI
Atatürk aynı ismi taşıdığı Hz.Muhammed Aleyhisselama son derece bağlı ve saygılı bir insandır. Bu saygı ve bağlılığı ifade etmesi açısından şu olayı nakletmemiz yerinde olacaktır: Bir vesile ile Batılı bir oryantalistin Hz. Peygamber hakkında yazdığı bir kitap kendisine sunulur. Oryantalist kitabında Yüce Peygamberimizden; cezbeyetutulmuş sönük bir derviş diye söz eder. Bunu okuyunca Atatürk şu yorumu yapar: Bu gibi cahil adamlar onun yüksek şahsiyetini ve başardığı büyük işleri kavrayamazlar. O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar O anılacaktır, yaşayacaktır.
ATATÜRKÜN DiNE OLAN HiZMETLERiNDEN BAZI ÖRNEKLER
Atatürk islam dininin herkes tarafından çok iyi öğrenilmesi taraftarıdır. Geri kalışımızın en büyük nedenleri arasında dine yabancı kalışımız gelmektedir. işte Atatürk sürekli bundan bahsetmektedir. Diyorki; ''Kur'an-ı Kerim dinliyorsunuz,onun peşinden gidiyorsunuz, ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Bir insan inandığı, peşinden gittiği bir şeyi anlamaz mı?'' Atatürk, şikayet ettiği bu konuda somut bir adım atmak ister ve Kur'an-ı Kerimin Türkçe'ye çevrilmesini emreder. Kur'an'ı Kerim'in tefsirinin o günün insanlarının anlayacağı bir dille yapılmasını ister. Bu maksatla Merhum Elmalılı Hamdi YAZlR'a tefsir; Mehmet Akif'e de meal yapma görevi verilir.
Atatürkün din alanında yaptığı önemli hizmetlerden birisi de hutbelerle ilgilidir. Bildiğiniz gibi Cumhuriyet gelinceye kadar Osmanlı döneminde hutbeler Arapça okunurdu. Hutbe; hitap etmek ve konuşmak demektir.Cemaata bir şeylerin anlatması demektir. Atatürk'ün talimatıyla hutbeler Türkçeleştirildi. Şimdi camilerimizde dinimizi ve dünyamızı ilgilendiren bir çok konular, hatiplerimiz tarafından anlaşılır ve sade Türkçe olarak anlatılmaktadır. Sağlıkla, çevreyle, tabiatla, iktisatla ilgili konular anlatılıyor. Konular 5 dakikada halkımıza aktarılıyor. Hutbeyi fazla uzatmakta doğru değildir. Dikkatten kaçar, akılda, hatırda kalmaz. Onun için 5 dakikada, kısa zamanda bir çok bilgiler verilmektedir.
Tabiinden Abdullah isminde bir zata; Öleceğinize bir saat kaldığını bilseniz o bir saati neyle değerlendirirsiniz? diye sorulur. O da okumakla değerlendiririm diye cevap verir. Kur'an-ı Kerimin ilk sözü oku diye başlar ve Yüce Yaratıcı Kaleme yemin eder. Yüce Allah'ın kaleme yemin etmesi okumaya, yazmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Atatürk, dinin istismarını önlemek için dinin iyi anlaşılmasını -biraz öncede ifade ettiğim gibi- bizzat uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Eğer Atatürk, din aleyhtarı birisi olsaydı Kur'an mealine, hadislerin açıklanmasına, şerh edilmesine bu kadar önem verir miydi? Bunlar için özel tahsisat ayırır mıydı?
DiNi MÜESSESELERLE iLGiLi KANAATLERi
Atatürkün Zağnos Paşa Caminde yaptığı hutbe büyük önem arz etmektedir. Şüphesiz bu bir Cuma hutbesi değildir. Atatürk, Çarşamba günü, Sayın Valimin ifade ettiği gibi, Zağnos Paşa Camiinde Kuvayi Milliye şehitlerinin ruhuna ithafen bir mevlit okunduktan sonra, caminin içinde bir konuşma yapar. 7 Şubat 1923te Zağnos Paşa Camii minberinden yaptığı bu tarihi konuşma, tarihçilerin de belirttiği gibi, Atatürkün gerçekleştirdiği devrimlerin temel felsefesini ortaya koymuştur. Atatürk bu hutbede Yüce islam dininin,insanları maddi ve manevi mutluluklarını hedef alan en son ve en mütekamil bir din olduğunu,akla ve mantığa ters düşen prensipler ihtiva etmediğini en açık ifadelerle dile getirmiştir. Bunlar son derece yerinde tespitlerdir. O şöyle diyor: insanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa, gerçeklere uymamış olsa idi, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır Atatürk burada şunu demek istiyor: Kur'an Allah'ın sözüdür. Tabiat da Allah'ın yarattığı bir şeydir. Onun fiilinin eseridir. Allah'ın sözü ile fiili arasında çelişki olmaz. Yani tabiatla Kur'an arasında bir çelişki yoktur. Bu oldukça önemli bir tespittir.
Camilerle ilgili olarak devamen şöyle diyor: Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması gerektiğini düşünmek yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır.
Camiler Peygamberimizin zamanında Atatürk'ün ifade ettiği gibi sadece ibadet mekanı olmaktan ibaret değildi. Din ve dünya işlerinin konuşulduğu, savaşa veya barışa karar verildiği, gelen yabancı heyetlerin kabul edildiği, aynı zamanda ibadet vakti geldiğinde namaz kılındığı mahallerdi. Yani o zaman tek bir kurum vardı, Oda cami idi. Denilebilir ki islam medeniyeti camiden dünyaya yayılmıştır. Eğer Medine'deki Hz.Peygamber mescidi olmasaydı, bu muhteşem islam medeniyeti vücut bulmazdı. Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın sadece namaz kılınıp, çıkılıp gidilen yerler değildir, diyor. Camiler; ibadetle beraber dinimiz için dünyamız için yapılması gerekenlerin düşünülüp konuşulduğu yerlerdir.
Atatürk başka bir konuşmasında camilerde siyasetin konuşulmamasını istiyor. Din siyasete alet edilemez. Zira siyaset renk değiştirir . Bugün şöyle düşünür yarın başka bir şey düşünür. Ancak din bu şekilde değişkenlik arz eden bir kurum değildir. Siyaset, devleti idare etme, devleti yönetme sanatıdır. Siyaset kelimesi seyis den gelir.Seyis, at bakıcısı, at tımarcısı demektir. Arapça bir kelimedir. Yani yönetmek sanatıdır. Elbette dinin kendine özgü bir siyaseti vardır. Hiçbir din siyasetsiz değildir. Her dinde mutlaka siyaset vardır. Fakat değişen bir siyaset değil, kalıcı bir siyasettir. O siyasete insanlar uyarsa, doğruyu bulurlar.Günlük siyasetin camilerde konuşulması tefrikaya sebep olur ve tevhid inancını zedeler. Bunun için biz Diyanet işleri Başkanlığı olarak günlük politikanın camiye sokulmaması için azami gayret gösteriyoruz. Atatürk; camide her şey konuşulsun,ama din ve dünya için elzem olan şeyler konuşulsun, diyor.
Atatürk şöyle devam ediyor: Minberlerin halkın şuuru ve vicdanlarında bir ilim ve nur kaynağı olabilmesi için buradan yankılanacak sözlerin anlaşılması ve ilmi ve fenni hakikatlere uygun olması lazımdır. Hepimizin siyasi, sosyal ve medeni gelişmeleri her gün takip etmemiz gerekmektedir. Bunlar bilindiği takdirde, halka yanlış şeyler öğretilip aşılanmamış olur. Evet bunlar çok değerli yol gösterici sözlerdir.*********
SONUÇ
Atatürk'ün din hakkında söylediklerini bir nebze anlatmaya çalıştım. Söylediklerim büyük ölçüde Atatürkün kendi ifadeleri olmakla beraber, daha iyi anlaşılması için bunların yorumlarını da yapmaya çalıştım. Sizler de, alıp Nutuk'tan veya diğer kitaplardan bunları okursanız Atatürk'ün dine nasıl baktığını öğrenebilirsiniz. Bir insanı sevmek, ancak onu iyi tanımakla mümkündür. Ebu Hanife'yi seviyorsanız, eserlerini okumanız gerekir. Onun eserlerini hiç okumamış birisi onu nasıl sevecektir? Peygamber hakkında hiçbir bilgisi olmayan onu nasıl sevecektir? Bir kişiyi sevmek için onu tanımak lazım, tanımak için de okumak lazımdır. Ben şuna inanıyorum: Eğer Atatürk'ün sözleri layıkıyla okunabilseydi, bugün Atatürk hakkında olumsuz kanaat taşıyan bir takım insanlar bu kanaatlerinden vazgeçerlerdi. Bunu Atatürk'ü iyi okumamız, iyi tanımamız için söylüyorum. Tarih şuuru çok önemlidir. Dününü bilmeyen, bugününü iyi anlayamaz. Bugününü bilmeyen yarın için hazırlıklı olamaz. Onun için tarihimizi çok iyi tetkik edip, öğrenmemiz lazım. Atatürk beşer tarihini çok iyi biliyordu. islam dini, milli heyecana karşı değildir, ırkçılığa karşıdır. Yine okuduğunuz zaman göreceksiniz, Atatürk ırkçılığa şiddetle karşı çıkmıştır. Irkçılık milletimizi parçalara ayırmak için düşmanlarımız tarafından ortaya atılmış bir fikirdir. Ancak milliyetçilik, yani her insanın milletini sevmesi,milli tarihiyle övünmesi, milli menfaatlerini düşünmesi, dinimizde yasaklanmamıştır. Nitekim Kuran-ıKerimde, birçok ırkların varlığından bahsedilir. Ancak bunu ideoloji haline getirmek yasaklanmıştır. Kavmiyetçilikle, ırkçılık arasında veya milliyetçilik ile ırkçılık arasında fark vardır. Birisi psikolojik hadisedir. Diğeri ise ideolojiktir. ideolojik hale getirilirse o zaman zararlı olur. Şüphesiz tarihimiz övünülecek çok şeylerle doludur. Türk Tarihi sadece Cumhuriyetle veya Osmanlı Tarihi ile başlamıyor. Daha gerilere 8.bin yıla kadar giden bir tarihimiz vardır ve bu tarihimizde bize ışık tutan yönler, hikmetler ve ibretler vardır. Bir milleti ayakta tutan bu tarih şuurudur.
Ülkemizin önünde yeni ufuklar var. Millet olarak geleceğimiz yeni umutlara gebedir. Tarih lehimize dönmüştür. Lehimize dönmüş tarihi iyi kullanmalı ve önümüze hedef olarak konmuş olan muasır medeniyet seviyesine muhakkak ulaşmalıyız. Milli ve manevi değerlerimizden aldığımız eşsiz özelliklerimizi yaşatma gayreti içinde olmalıyız. Bu bizim çocuklarımıza ve gençlerimize bırakabileceğimiz en değerli miras olacaktır. Bizden öncekiler bağımsızlığı, Cumhuriyeti ve bu yüce devleti bize miras bıraktılar. Bu değerlere sahip çıkmalı, bunu çocuklarımıza da öğütlemeliyiz.
dini açıdan hiç bir sakıncası olmayan eylem. en azından kuran baz alındığında ezanı turkce okumak yasaktır veya insanların kendi dilinde dua etmesi yasaktır gibi bi ifade yok. aksine islam ırkcılığa en uzak dindir herkes kendi dilinde dua edebilir. açıkcası kökten dinci arkadaşları da rahatsız etmemesi gereken bi konu, neden eleştirliyo anlamıyorum bu konu.
not: tabi ataturk'un islamcı olduğunu soylemek cok komik. kendisi rasyonalist, postivist bi insandır, dinden çok bilim yanlısıdır.