öncelikle şunu belirtmeliyim ki mustafa kemal'in görüşlerini sansürlemek en başta kendisine karşı yapılan bir haksızlıktır. Hiç bir insan doğru olduğunu düşündüğü inancının kendisinden sonraki nesiller tarafından yozlaştırılmasını ve bunu daha çok kendisinin yolundan gittiğini iddia edenler taraından yapılması gibi absürd bir davranışı hak etmez.
bugün mustafa kemal'in hayatını biraz olsun araştıran her insan onun herhangi bir dine inanmadığını; melek, peygamber ve buna benzer tüm soyut kavramları inkar ettiğini bilir.
başlıkta gerçek dememin sebebi ise türk tarih kurumu ve milli eğitim bakanlığı vasıtasıyla resmi tarihin tersyüz edilmesi, halka farklı bir mustafa kemal portresi çizilmek istenmesidir. bununla ilgili can dündar'ın da meşhur bir yazsı vardır. ben bunu daha tafsilatlı bir şekilde ve kişisel yorumumu da katmadan aktarayım:
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!"
Bkz. Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, Yayına hazırlayan: ismet Bozdağ, Emre Yayınları, Aralık 1991, s.143.
ilk Meclis'in dualarla açıldığı ve cumhuriyete oy veren milletvekilleri arasında 100 kadar din adamı olduğu doğru... Ancak böyledir diye cumhuriyetin kökeninde ve Atatürk'ün düşünce evreninde din motifleri aramak nafile uğraş.
Afet inan cumhuriyetin ilanından 6 yıl sonra Yurt Bilgisi dersleri vermeye başlamıştı. Okutacağı kitabı Kemal Paşa'ya gösterdi. Gazi beğenmedi. Yeni bir Medeni Bilgiler kitabı yazdırdı.
Kitap, 1931'de Afet inan imzasıyla çıktı; ortaokul ve liselerde okutuldu. işte Kemal Paşa'nın el yazısıyla kaleme aldığı o notların "Millet" bölümünden satırlar:
"Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
"Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
"Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
"... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. işte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra..."
Sayfa 364 Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
Türk'ler Arap'ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi
Sayfa;365 milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah'a kendi lisanında değil Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin
Syf. 366: manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.
Syf. 367: hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah'a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide
Syf. 368: ve dini his millet uyandığı zaman onun şu acı hakikatı görmesine mani olmadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyuların tokatıyla, derhal Türk Milleti'nin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti..
Türk vicdani umumisi, derhal yüzlerce asırlık kudret ve küşayişle, büyük heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu..? Türk'ün milli hissi, artık ocağında ateşlenmişti, artık Türk cenneti değil,eski hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının
Syf. 369: son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. işte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.
Arapoğlunun yavelerini(saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kuranı Türkçeye ettireceğim ve böylece de okutturacağım; ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..."
Bkz. Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, Yayına hazırlayan: ismet Bozdağ, Emre Yayınları, Aralık 1991, s.143.
"bizim devlet idaresindeki ana programımız cumhuriyet halk partisi programıdır. bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil doğrudan dğruya hayattan almış bulunuyoruz."
atatürk'ün müslüman olduğunu iddia eden kişilerin müslümanlığına dair sunduğu bazı belgeler ve sözleri atatürk'ün müslümanlığı için delil teşkil etmez, çünkü kişinin hakkında bir şeyler söylemek için lisan-ı kal'dan önce lisan-ı hal'e bakılır.
atatürk'ün davranışlarına baktığımız zaman ise onun yaşantısının müslüman bir yaşam tarzıyla örtüştüğünü söylemek imkansızdır. tabi müslüman bir yaşantısının olmamasının onu gayr-i müslimlikle itham edilebilir anlamına gelmez, kısa bir tefekkühten sonra, atatürk'ün söylemlerinin osmanlı evlatlarını kandırmak onların gözlerini boyamak için söyleyip böylece yapacağı inkılabının önündeki engelleri baştan kaldırdığını da zann edebiliriz.
Atatürkün islâm dinine samimiyetle inanan bir kişi olduğu, tarihin akışı içerisinde cereyan eden bir takım olaylardan ve söylemiş olduğu sözlerden açıkça bellidir.
inanıp inanmamanız zerre umurumda mıdır, tabii ki hayır. Ama madem merak edenler var kendi ifadeleri ile netleştirelim. (bkz: özet geç piç) diyen muhteremlerin şimdiden kulaklarını çınlatıyorum.
--spoiler--
Bizim dinimiz, akla en uygun ve en doğal bir dindir. Ve ancak bu nedenledir ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, bilime ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal yaşamında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinî emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmek zorundayız. Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da Okuldur. 1923 (Atatürkün S.D. 11, s. 90)
--spoiler--
--spoiler--
Allah kendisine uymaya mecbur tuttuğu insanların esasen kalp ve vicdanındaki gerçek gereksinimleri tamamen bilir. Bu nedenle gönderdiği kitap, tamamen o gereksinime uygun hükümler içeren bir kitaptır. 1921 (Atatürkün S.D.l, s. 203)
--spoiler--
--spoiler--
Müslümanlık, aslında en geniş anlamıyla hoşgörülü ve çağdaş bir dindir. (Atatürkten BH., s. 70)
--spoiler--
--spoiler--
Allah`ın emri çok çalışmaktır. itiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha fazla çalışmak zorundayız. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygarlık buluşlarından en üst derecede yararlanmak zorunludur. Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu husustaki hatalarımız çok büyüktür. 1923 (Atatürkün S.D.1I, s. 92)
--spoiler--
--spoiler--
Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı öğütlemez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor. 1923 (Atatürkün S.D.1I, s. 92)
--spoiler--
--spoiler--
Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, islamların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (Atatürkün S.D.II, s. 128)
--spoiler--
--spoiler--
Kendisine, 1923 yılında armağan olarak küçük boyda bir Kur`an gönderilmesi üzerine teşekkürü:
Bence değerini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkar din duygularımla saklayacağım. 1923 (Atatürkün T.T.B.IV, s. 480-481)
--spoiler--
--spoiler--
Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın yararına uygundur; biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin yararına, islâmın yararına uygunsa kimseye sormayın; o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. 1923 (Atatürkün S.D.ll, s. 127)
--spoiler--
her şeyin başı hilafet onu söyliyim de.simdi hilafet denen ağır bir yük var ya on defa kaldırılan bir mecra değil.o yüzden olanları anlamak da kolay olmuyo bazıları için. hilafet o zaman kaldırılmak zorunda olduğu için ve de kaldırıldığı için diyelim laik rejim benimsendi. bir m. kemal'in cumhuriyetle hilafet birarada olabilir diyo. ama saltanat dönemi kapandı o dönem. şimdi hilafetle saltanatı birbirinden ayıramayan var hala onlar kenarda dursun. 23 nisan'da tbmm'de islam cumhuriyeti vurgusu yapılıyo zaten. orta doğuda son 50 yılda olan sömürgeler belli olduğu için hilafetin bulunması sakıncalı olucaktı. anlamını kaybetmesini önlemek için kaldırılma yoluna gidildi.kaldırıldığında geri getirilme şansı var . zaten tbmm'de kararı da var: ortam şartları gerektirdiğinde hilafetin getirilmesi kaçınılmazdır diye.
bak yine hilafet diyorum, kaldırılınca sen islamla yönetilemezsin demek istemiş m.kemal laik sistemi kurarak.1927'de dini islamdır ibaresinin kalkması 37'e laiklik maddesinin kaldırılmasına kadar olan kanunlar bunu ifade ediyo. hilafet 37'de kalktı diyebiliriz yani.sadece simgeden ibaret diğil.
sonrasında şöyle bir sorun var: m. kemal gibi bir dindar adamın din kurallarını kaldırması nasıl algılanır. onu şu şekilde çözüyo ; bir dönem sonra bir kişilik yaratıyo halkın algısında 1928'lerden itibaren olması gerek sanırsam. din karşı söylemlere başvuruyo ,ne biliyim türkçe ezanlar mı dersiniz, kur'anı yasaklamalar mı, dincilerin acımasızca kellerinin kesilmesi mi dersiniz bunun gibi birçok olay gerçekleştiriyo ki, bir de sürekli bira içisini halkın gözüne sokmalar( o döneme kadar bira içmediği muhtemel ),ders kitaplarında alkolle yanyana olan fotoğraflarını sergiletmesini de sayalım . bunun gibi birçok olay var ki halka demek istediği : bu adam kurtuluş savaşındaki ,veya çanakkale savaşını kazandıran kişi değil. laiklik dönemi atatürkle , mehmetçikle yan yana olan m.kemal paşa yı birbirine karıştırmayın. ölümüne kadarki süreçte ülkede din ile ilgili tüm ışıklar kapatılıyo. ayasofya müzeye çevriliyo mesela yine hilafet diyorum olmadığı sürece ezan okunmasının bir hayrı yok. aslında m.kemal süreci geri sardı ; islamın tapınaklar olan küfür olan yere geldiğini ve orasını aydınlattığını düşünürsek ,din kurallarının kalkmasıyla tam tersine dönüyo ülke. bugün mustafa kemal'e sövenlar bunu deyip durur. kendi de nasıl bir ülke bırakmışsa onu simgeleyen tapınakvari bir yere defnediliyo. hilafetin kalkması böyle bir şey yani yapılan her hareket simgesel. türk ve islam birbirinden ayrı olmadığı için bu kadar zulümlü işlerin altına giriliyo.
sonrasında bildiğimiz putlaştırılması olayı: anıtkabirin ankara'nın göbeğinde her yıl bayramlarla ziyaretlere açılması,kitaplarda, duvarlarda, pullarda paraların her iki köşesinde atatürkün fotoğraflarının yeralması, anayasalarda da kanun ve görüşlerinin unutturulmaması v.s..
böylelikle ne olmuş oluyo? m. kemal'in ölümünden sonra üzerine taş koyulmamış izlenimi veriliyo ki bu sayede bu gün tartışmalar , muhafazakar ve kemalistler çatışması üzerinden yürütülüyo kaç yıl geçmesine rağmen. yoksa şöyle olurdu ; ülkeyi mustafa kemal adında biri kurmuş ,sonrasında başa inenü adında biri gelmiş,sonrasın da ne biliyim koministi sucu bucu bir çok kutup oluşurdu ve de o zaman hilafeti getirecek zaman hangi bir kutubu ikna edebililmek için uğraşırdın.
görüldüğü üzere tüm kutupları kendi üstünde tutabilen (seveniyle küfredeniyle) m.kemal hilafetin anahtarını kandinde saklıyo,yakın da erdoğan alıp açacak.
"sonra kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. bu da ilk defa olarak türkçeye tercüme ediliyor. hz. muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (atatürk'ün temel görüşleri, fethi naci, s.55)
"camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (atatürk'ün söylev ve demeçleri, c. 1, s. 225)
"allah birdir, şanı büyüktür. allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. peygamberimiz efendimiz hazretleri allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, yüce kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. insanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. en mükemmel dindir. çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (atatürk'ün söylev ve demeçleri, c. 2, s. 93)
"bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... islam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (atatürk"ün söylev ve demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
"düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. allah'ın emrettiği şey, müslüman erkekle, müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. islam ve türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. belki daha ileri gitmişlerdir." (atatürk'ün söylev ve demeçleri, 1959, c.2, s.86)
"türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. halbuki türkiye istiklalini veren bu asya milleti içinde daha karışık, sun'i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. onları kurtaracağız." (atatürk ve din eğitimi, ahmet gürbaş, diyanet işleri başkanlığı yayınları, s.32)
gibi gibi... birçok söylevi var. niye o zaman dine aykırı laflar etti diyosanız da yakında ortaya çıkıcak zaten. onun için senin taptığın kemal gerçekteki kemal değil şimdiden söyleyelim ...
Asıl ikiyüzlülerin günümüz Türkiyesinin başındaki sözde müslümanlar olduğu bir ülkede islam hakkında ne dediği pek sikimizde olmayan dehanın görüşleri.
Ülkeyi kurtarmış mı? Kurtarmış. Daha kıçındaki donu temizleyemeyen ahmak gebeşler oturdukları yerden osurur gibi laf söylüyorlar mı? Söylüyorlar. Başka yapabilecekleri bi şey var mı bu hayatta? Evlenip karıyı sikip iki çocuk sahibi olmak, hiçbir iz bırakmadan mal mal yaşayıp göçmek gitmek. işte hepsi bu.
o zaman bari akıllı olana saygı duy, kendi düşük/ ortalama zekana şükret.
ezanın türkçe okunması din karşıtı değildir anlayın diye kuranın yasakladığına dair kanıt?
artı kuranı türkçeleştirip arapça bilmeyen yüzde doksanlık kesime müslümanlığı anlamasını sağlamış biri neden yasaklasın.
aslında kemalizmle mücadele etmek için bu söylemleri gerçek niyetiymiş gibi anlatmak lazım. gerçek gibi göstermek lazım. biz sizin neden kemalist olduğunuzu biliyoruz. neden atatürk üzerinden yürüdüğünüzü biliyoruz. eğer onu müslümandı diye size inandırabilirseler ona da düşman olacağınıza eminim.
demek ki m.kemal din düşmanı olduğu için hilafeti ''sonsuza kadar'' kaldırmamış .aslında değersizleşmesinden kurtarmış dedirten görüşleridir.
vasiyeti hakkında rahmetli aytunç altındal'la yapılan bir röportaj yer alıyor. atatürk ün kırmızı mühürlü vasiyetı
ölümünden iki ay önce dolmabahçeye beyoğlu altıncı noterini çağırttı. bir vasiyet yazdırdı. 50 yıl sonra açıklansın dedi. ama hep gizli kaldı.
bu iddia avrupa insan hakları mahkemesinde dava konusu oldu.
aihm başvuruyu kabul etti!
ziraat bankasnın gizli kasalarındaydı
iddialara göre ise atatürkün vasiyetnamesi eksik açıklanmıştı. çünkü atanın mühürlettiği zarf içinde bir zarf daha çıkmış, bu zarf da ankara 3. sulh hukuk hakimi osman selçuk ve görevli bir heyet tarafından 5 ocak 1939 da ziraat bankası genel müdürlüğü merkez şube'deki özel bir kasaya konmuştu. tumluer, bu zarf mahkemede kayıt altına alınmıştı. kasaların gününden önce açılmasını engellemek maksadı ile 50 yıllık süreç için kasaların kapısı özellikle bir kaynakla tutturulmuştu. vasiyetin açıklanma zamanı geldiğinde dönemin yetkilisi 7. cumhurbaşkanı kenan evren bu konuda kamuoyuna hiçbir bilgi vermedi. vasiyette hilafet mi vardı?
araştırmacı-yazar aytunç altındal, atatürk'ün 'siyasi, toplumsal, tarihsel vasiyeti'nin gizlendiğini düşünüyordu. altındal'a göre, atatürk, bazı notlarının ölümünden 50 yıl sonra açıklanmasını vasiyet etmişti. atatürk'ün notlarında, 'ilelebet payidar kalacaktır' dediği cumhuriyet için ileride neler yapılması konusundaki görüşleri bulunuyordu. ata'nın sır vasiyetinin 1988'de yani atatürk'ün ölümünün üzerinden 50 yıl geçtikten sonra açıldığını belirten altındal, 'cumhurbaşkanı kenan evren ve o günkü başbakan turgut özal, bunları okudular. ancak bu görüşlere, bu fikirlere 'toplumun henüz hazır olmadığını' öne sürerek bunların açıklanmasını engellediler' dedi. bu vasiyeti de adnan menderes de öğrendi ve siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz cümlesini bu nedenle söyledi. 1988'de atatürk'ün vasiyetinin üstüne 25 yıllık yeni bir yasak konulduğunu söyleyen altındal, vasiyette neler olduğuna dair ipuçları olduğunu düşünüyor. hilafet düşüncesi
altındal'a göre, atatürk'ün notlarında hilafet'le ilgili ilginç fikirleri yeralıyordu. atatürk hilafetin kişi bazında değil,
bütün islam ülkeleri arasında rotasyonla değişecek bir kurum olarak canlandırıla-bileceğini söylüyordu. altındal'a göre, bu vasiyeti 1958'de öğrenen adnan menderes, sonunu hazırlayan o cümleyi; 'siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz'i bu nedenle söylemişti. altındal, atatürk'ün '1920'lerde sadece 3 müslüman devlet var. türkiye, iran ve afganistan. bu sayı ileride 40'a 50'ye çıkarsa, bu devletler kendileri biraraya gelerek bir hilafet meclisi oluştururlar'dediğini öne sürdü.
fikri bugün gerçekleşti mustafa kemal'in saltanata karşı olduğunu, ancak hilafet'e bir müessese olarak karşı çıkmadığını savunan altındal, atatürk'ün fikirlerinin aslında bugün hayata geçtiğini düşünüyor. bugünkü ikö'nün ana hatlarını 1920'lerde çizdiğini söyleyen altındal, 'mustafa kemal'in hilafet'in 5 güçlü islam üyesinin daim konseyi oluşturmasını, bunların belirli süreler içinde rotasyonlu olarak hilafet'i temsil etmesini istediğini düşünüyorum' dedi. abd ve ingiltere'nin hilafet'i kişi bazında yeniden kurmak çabasında olduğunu söyleyen altındal, 'bizim tezimiz, mustafa kemal atatürk'ün tezidir, yani 'hayır; babadan oğula geçen halifelik olmaz. bu akıldışıdır' diyoruz. biz atak davranamazsak, onların istediği hilafet'e gider' dedi. vatikan gibi
islam ülkelerinin tesis edeceği bir hilafet sistemine dünyada terörizmin önlenmesi için ihtiyaç duyulduğunu söyleyen altındal, 'bu sistemde en yüksek bir fetva makamı olacaktır. böylelikle bir islam adaleti tesis edilir. bir tarafın vatikan'ı var öteki tarafın bir gücü yok. bu islam ülkelerinin gücünü arttıran birşey olacak. örneğin hilafet, tank alacak bangladeş'e bu ülke islam'a daha yakın, oradan al diyecek. bu islam'a saygıyı da arttıracak' dedi. atatürk nutuk ta ne demişti
aytunç altındal, nutuk'taki hilafetle ilgili bazı sözlerin kendi fikrini desteklediğini düşünüyor. atatürk'ün,1963 yılında ankara üniversitesi basımevi'nde basılan nutuk'unun 490'ıncı sayfasında aynen şu sözleri yeralıyor: ...ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde birlikte iş görmeyi sağlamak için ilgili müslüman devletlerin delegelerinden bir meclis kurulacaktır. bu meclisin başkanı, birleşmiş müslüman devletleri temsil edecektir diye bir karar alınırsa, işte o zaman, istenirse o birleşik müslüman devleti'ne halifelik adı verilir. yoksa herhangi bir müslüman devletin bir kişiye bütün müslümanlık dünyası işlerini yönetip yürütme yetkisini vermesi us ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir şeydir.'
atatürk 1 kasım 1922'de meclis'te düzenlenen gizli oturumda konuşmuş, saltanatı yerden yere vururken hilafet ile cumhuriyetin birarada varolabileceğini söylemişti. atatürk konuşmasında hilafeti tbmm nin temsil edeceğini vurgulamıştı. hilafet 3 mart 1924'te kaldırıldı. celal bayar da biliyordu
vasiyetle ilgili 3. cumhurbaşkanı celal bayar'ın da bilgisi olduğunu söyleyen araştırmacı-yazar aytunç altındal, 1967'de bayar'a 'atatürk'ün gizli vasiyeti var mıydı?' diye sorduğunu, bayar'ın da kendisine, 'muhtemeldir. açıklanması şimdi doğru olmaz, türkiye hazır değil' dediğini söyledi. kenan evren'in, atatürk'ün fikirlerini gizlemesindeki amacı mutlaka açıklaması gerektiğini söyleyen altındal, atatürk'ün notlarının anıtkabir'de olduğu yolunda kendisine güvenilir bilgiler geldiğini de sözlerine ekledi. altındal, atatürk'ün sır vasiyetinin, cumhurbaşkanlığı'nın ardından meclis'te atatürk'ü koruma komisyonu'nun kararıyla, genelkurmay başkanlığı'nın oluru alındıktan sonra açıklanabileceğini de sözlerine ekledi.
-diğer bir iddiası şöyleydi :3 mart 1924 tarihli ''hilafetin ilgasına ve hanedan-ı osmaniye'nin türkiye cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun''la türkiye büyük millet meclisi tarafından şeklen kaldırıldığı hilafet'in tbmm'ye bağlandığı; hilafet ilan etme yetkisinin halen tbmm de olduğu konusu
Hangi görüşte olursa olsun. Samandere türlü inanç özgürlüğünü Sunan Adamın inancını mı sorgulayacağız.
Açın bakın tarih kitaplarına. Namaz kılarken fotosu yoktur, cenaze evine gidip Kuran okumuşluğu yoktur, cemaate imamlık yaparken sızdırılan fotoğrafı yoktur ama islam Hakkı'nda müspet sözleri vardır.