Her birisi gayet mantıklı sözlerdir. Çelişkiler var gibi gözükse de bunu dine inanmaktan vazgeçtiği zamanlara bağlıyorum.
Din , inanma ile alakalı bir mevzuudur. Müslümanlar nasıl ki zeus'a inanmıyorsa bir insanın da islam dinine inanmaması bir o kadar da normaldir. Kaldı ki Atatürk'ün sözlerinde hainlik veya fenalık içeren bir yön yoktur. Aksine toplumun dinini yok etmektense toplumun yaşayabileceği , ilkel kalmayacağı seviyeye çekmeye çalışmıştır. Bunda eleştirilen nokta, sert uygulamalardır. Fakat düşününce yüzyıllarca geriden gelen ve dogmalara tapan insanlar için bu fazlalık tabiî idi. Zira Atatürk bu fazla hareketin ileride normalleşeceğini ve kültürün de buna uyacağını görebiliyordu. Haliyle ne o sert dönemler gibi ne de osmanlının son dönemleri gibi bir yapı kalacaktı.
cumhuriyetten önce ve cumhuriyetten sonra olarak ikiye ayrılır. cumhuriyetten önce islam mücahidi gibi konuşurken cumhuriyetten sonra islam karşıtı bir tavır almıştır. yani kısacası dini kullanmıştır.
atatürk din hakkında ne söylediğinden çok yaptıklarına bakmakta fayda var, ateist mi deist mi bir şey diyemem ancak dindar olmadığı kesin. eğer dindar olsaydı hilafeti asla kaldıramazdı. ne kadar bozuk da olsa, dindarlar liderleri olmadan hareket edemez. onların üstü olanların bulunduğu bir kurumu kaldıramaz. bu basit gibi görünebilir ancak çok önemlidir. hilafet gerekli mi değil mi tartışmaktan çok onun kalkması daha büyük mesele. çünkü bir dindarın hilafeti kaldırması güçten daha çok karşı gelme içerir. dindarlar üstlerine karşı gelmezler. çünkü içsel olarak daha otoriter ve liderlerine bağlıdırlar. eğer atatürk dindar olsaydı osmanlıcı da olurdu diye düşünüyorum. hele hele yobazların anlattığı gibi dindar bir adamsa onun şeriat ülkesi kurması gerekirdi ki, alakası yoktur.
cumhuriyet halk partisi programının prensiperiyle ilgili söylediklerinden analizini yapabilirsiniz:
-fakat bu prensipleri, "gökten indiği sanılan" kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. biz, ilhamlarımızı, "gökten ve gaipten değil", doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.
ben de uzun süre araştırdım ve hala kesin bir cevap bulamadım. çelişkideyim. fakat bazı olaylar ve durumlar da beni etkiledi.
bu durumdan bahsetmeden önce bazıları sadece başlığı okuyup gelmiş ve bir iki saçmalık zırvalıyor. öncelikle atatürk ün dine karşı hem olumlu hem olumsuz yazılar bulunuyor , hangisi doğru olduğu bilinmez ama bazı yabancı kelimeleri türkçeye çevirip okumanızı ona göre değerlendirme yapmanızı tavsiye ederim.
atatürk ü dindar ya da dinsiz olup olmadığı yargılamaktan önce dine hiç bir saygısızlık yapmadığını kabul etmelisiniz. aynı şekilde bazı sözlerinde müslüman olduğunu ve hz. muhammedi övdüğünü duydum , doğruluğunu bilemem.
fakat direk dinsiz demek acizliktir , çünkü bu allah ile atatürk arasında bir şeydir , hilafeti kaldırması onu dinsiz yapmaz , olaya objektif olarak baksanız anlayacağınızı düşünüyorum.
şimdi de hilafeti kaldırmaya gelelim. eğer ilk entry yi okuduysanız ya da az çok bilginiz varsa dediklerimi anlayacağınızı umuyorum.
din , sömürülmeye açık bir alandır ve şu zamana kadar dünyada aciz politikacıların halkı kandırmak için başvurduğu ilk yoldur. araştırırsanız karşınıza çıkacaktır.
yani hilafetle yönetim ciddi anlamda sıkıntı çıkaracak bir yönetimdir. merkezinde sadece din bulunur ve özgürlükler kısıtlıdır.
laiklik dinsizlik değildir , laiklikle yönetilen bir ülkede dinin sömürülmesi zorlaşır ve direği çok sağlam bir yönetim olur. ayrıca laiklikle din de korunur , şu anlamda. isteyen dinini özgürce yaşar , gereklerini istediği şekilde yapabilir. isteyen saçını kapatır isteyen açar , isteyen inanır isteyen inanmaz.
eğer cumhuriyet kurulmayıp hilafet yıkılmasaydı şu an halimiz arabistan , ırak gibi olurdu. hangi doğu ülkeleri şu an gelişebilmiş ? peki ya özgürlükler ? o ülkerde saçını açabilir misin ? yahu arabistana kadının araba kullanma hakkı bile yeni geldi , bir kaç sene olmuştur , ama türkiye onlar gibi değil , elbette çok iç açıcı durumumuz yok ama gelişmekte olan bir ülkeyiz . bunların hepsinin cumhuriyet sayesinde olduğunu biliyorsunuzdur umarım.
şimdi atatürk ün dindarlığına gelirsek , japonyaya yaptırdığı bir cami vardır , dinsiz biri cami yaptırır mı onu bilemem.
aynı şekilde dinimiz hakkında çok fazla olumlu sözleri de vardır.
din hakkında söylediği olumlu sözler doğrumudur bilemem , ben doğrudur diye tahmin ediyorum o ayrı bi'şey , ama dine hizmet ettiği doğrudur.
Sırf bilgi sahibi olmadan fikir üreten @5 ve @6'ya cevap vermek için üye oldum.
@5 Öncelikle Atatürk'ün dini kullanmaya ihtiyacı yoktu. Kendi gönlündeki yönetim biçimini uygulamaya sokan bir insandan bahsediyoruz, 2002'de halkın %37'sinin oyunu alarak iktidara gelen Erdoğan'dan bahsetmiyoruz. Kur'an-ı Kerim'in Maun suresinde Allah'ın, müslümanlardan istendiği gibi Atatürk'ün dinde riyaya sapmamış olması; yani insanların taktirini kazanmak için ibadetini gösteriş aracılığı olarak kullanmamış olması onu dinsiz yapmadığı gibi dini kullandığı anlamına da gelmez.
Sık sık cümlelerinde "Büyük Türk milleti" ifadesini kullanan Atatürk'ün, Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra dini söylemlerini keserek, üstüne basa basa "büyük" sıfatını atfettiği milleti kandırdığını, bunun içinde dini kullandığı anlamına gelen şeyler söylemişsin. Halbuki Atatürk Cumhuriyeti ilan etmeden önce 16 Ocak 1923'te açık açık, "Bu devletin halife ile alaka ve münasebeti yoktur. Halkı kendi halinde terk edersek bir adım ileri atamayız. inkılabın kanunu mevcut kanunların fevkindedir." diyerek halifeliği tanımadığını açıkça ifade etmiştir. Cumhuriyetin ilanı 29 ekim 1923'ü, Halifeliğin kaldırılması ise 3 Mart 1924'ü bulur.
"Cumhuriyetin ilanıyla birlikte dini söylemleri kesildi" diyorsun bu gerçek mi yoksa yalan mı şimdi anlayacağız...
Mustafa Kemal, Hâkimiyeti Milliye Gazetesinde yayımlanan 1937deki Nutkunda Filistine dışarıdan müdahale edilemeyeceğini ve el sürülemeyeceğini, Mukaddes toprakların islam hâkimiyetinde kalması için; bugün kanımızı dökmeğe hazırız diyerek belirtmiştir.
Atatürk, Nutk'un ilerleyen bölümlerinde ise şunları söylemiştir:
Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için islamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve islamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. (haksız ve alakasız şekilde suçlu gösterildik.) Fakat bu ittihamlara rağmen, Peygamberin son arzusu olan; mukaddes toprakların daima islam hâkimiyetinde kalmasını temin için, hemen bugün kanımızı dökmeğe hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allahın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupanın bu mukaddes yerlere temellük etmek (işgal edip mülküne geçirmek) için yapacağı ilk adımda, bütün islam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.
Yine bu sözlerin söylendiği sene 1937'de Atatürk SUNNi ve Şii devletleri birleştirerek, Sadabat Paktı ile saldırmazlık antlaşması imzalamıştır. Bu, bugün müslümanları sunni-şii diye birbirine düşürmeye çalışan mason localarının işine gelmeyen bir durum olduğu gibi dini yararlılığı da yüksek bir mevzudur.
Sonuç olarak tüm bu bilgiler ışığında senin tarih bilmediğini, tarihi bilmediğin yetmezmiş gibi birde tarihçi edasıyla "Atatürk Cumhuriyeti ilan ettikten sonra dini söylemlerini kesmiştir, bir nevi dini kullanmıştır" diyerek insanları aldatarak millet içinde nifak ve bozgunculuk çıkardığın sonucu ortaya çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde nifak ve bozgunculuk çıkarmak aleyhinde ayetler bir yana, bir müslümanın müslümana "dinsiz(kafir)" demesi eğer dinsiz dediği kişi dinsiz değilse, kişinin kendisini küfre saptığı için dinden çıkararak dinsizleştirir. Bu durumda sen kafir olmuş oluyorsun.[1]
[1]: Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim bir adamı ey kâfir diye çağırır veya ona ey Allah'ın düşmanı derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner."
Buhârî, Edeb 44; Müslim, Îmân 112
...
@6 Eveet. Gelelim sana...
Atatürk kesinlikle dindar değildi diyorsun. Eğer senin dindarlıktan anladığın, ibadette gösterişte bulunmaksa sen dindarlığı çok yanlış anlamışsın. Eğer dindarlıktan anladığın bu ise, elbette Atatürk'ün böyle bir dindarlığı söz konusu olamaz. Netice itibariyle ibadet, insanların taktirini kazanmak için değil, Allah'ın taktirini kazanmak için yapılmalıdır. Bu durum dinin kaynağı olan Kur'an-ı Kerim, Bakara 271'de "Gizli sadaka daha iyidir"; Araf 55'te "Rabbinizi gizli çağırın, sessiz çağırın"; Araf 205'te ise "Rabbini içinden zikret" şeklinde gayet açık bir şekilde ortaya konmuştur.
Hadisi şeriflerin yazılı olduğu Buhari'de ise "Kıyamette, Allahü teâlânın himayesine aldığı yedi kişiden biri, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar, sadakayı gizli verendir.", "Farzlar hariç, namazı evde kılın; evde kılınan namaz daha hayırlıdır." denilmiştir.
Hilafet meselesine gelince...
Öncelikle hilafet'in işe yaramadığı 1. dünya savaşında görülmüştür. Osmanlı topraklarını kaybettikten sonra, ingilizlerle işbirliği içerisine giren Müslüman Arap'ları karşısında görmüştür. ikincisi 1918-1922 tarihleri arasında Halifelik makamı ingiliz kontrolü altında gerçekleşmiştir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ebu Bekir gibi yüksek irade sahibi insanların makamının 20. yüzyılın başlarında ne hale geldiği, sömürge devletlerinin bunu nasıl kendi çıkarları doğrultusunda kullandıklarını Atatürk tecrübe etmiş ve kaldırmıştır. Bu sizin sandığınız gibi dine yapılan bir saldırı değil, aksine dine yapılan bir hizmettir. Ki hilafetin kaldırılmasına en çok çıkan ingilizler olmuştur. Zira milyonlarca insanı kontrol etmektense 1 kişiyi kontrol etmek daha kolaydır.
Osmanlıcılık meselesine gelince, Atatürk övülecek padişahı benimsemiş; övmüş, yerilecek padişahı da yermiştir. Ancak Osmanlı'nın yönetim biçimini yanlış bulmaktadır.[2]
[2] Nerde Fatih, Yavuz, Kanuni, üçüncü Selim gibi hükümdarlar! Son devir Osmanlı padişahları hep cahil ve zavallı kimseler. Kendileri cahil oldukları için de memlekete düzen verebilecek vezirlere asla tahammül edememişler, memleketi bu hale sürüklemişlerdir. Abdülmecit Mustafa Reşit Paşadan, Abdülaziz Ali ve Fuat paşalardan, Abdülhamit Mithat Paşadan, Hüseyin Avni Paşadan daima korkmuştu. Sıkışık zamanlarda onları sadarete layık görmüşler, tehlikeyi atlattıktan sonra Mahmut Nedim gibi dalkavukları, hırsız ve uğursuzları işbaşına getirmişlerdir. Şunu iyi bilelim ki: Mithat Paşa sağ olsaydı, Hüseyin Avni Paşa öldürülmeseydi ne ordumuz ne de donanmamız bugünkü hale düşerdi. Akdenizde ikinci durumda olan donanmamız Karadenizde Ruslara herhalde dersini verecek 1877-1878 seferinde Ayastefanosa kadar çekilmeyecektik. Türk-Yunan Savaşında bu donanmayı haliçten çıkarmayacak hale getirmek suç değil midir? Millet padişahından neden hesap soramamalıdır?Bir hıyanet olan bu hareketlerde bulunan bir insanı Fatihlerin, Yavuzların torunu olarak kabul etmek mümkün müdür?
-Mustafa Kemal, 1901 (Harp Okulu Öğrencisi iken)
(Asım Gündüz, Hatıralarım, istanbul, 1953, s.14 vd.)
Sonuç şimdi burada benim aklıma Hz. Ömer'in "Dininizi iyice öğrenip öyle yaşayın, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz" sözü aklıma geliyor. Anlaşılan o ki siz dinini bilmeyen ve gaflet içerisinde yaşadığını din zanneden kimselersiniz.
Mustafa Kemal Atatürk, Erdoğan gibi namaz kılarken fotoğraf çekip bunun dev poster halinde miting meydanlarına asmadığı için dindar olmadığı anlamına gelmez. Sen dindarlığı çok yanlış anlamışsın.
Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, isten Fatih'i ister Attila'yı daha çok sevin, dininiz ne olursa olsun sizin gibi yalan yanlış şeyler konuşarak milletin içinde nifak ve bozgunculuk çıkarark insanları birbirlerine düşüren sizler yahudilerin ve batılı sömürgelerinin en iyi işgal askerlerisiniz.
Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
Türk’ler Arap’ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk’lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah’a kendi lisanında değil Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince , karışık cahil hocalar ağzıyla, ateş ve arayı ile müthiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihar ettiler. Bir taraftan araplar zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan avrupada, Allah kelimesinin ilahi parolası altında, hristiyan milletlerin idareleri altına geçtiler. Fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmetleri yaptılar ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler.Hırkasıdır diye yalan bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler.Hırkasıdır diye yalan bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. işte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.