henuz somestiri tatilinden donmedigu icun kendileri, gerceklesmemis donemdir. hak teala'dan dilegimiz de sudur ki; hic bitmesin o somestir, bitmesin o ruya; sonunda guzel seyler olsun.
tanim: besiktas'in 2008-2009 donemini cifte kupayla tamamlamasini saglayan mustafa denizli'nin milli takim'i 2010 dunya kupasina goturemeyen fatih terim'in istifasiyla bosalacak milli takim patronluguna ikinci kez gecmesidir.
olaylar aslinda asagida okuyacaginiz yazar yorumlarinin da bahsettigi gibi mustafa denizli'nin ilk kez besiktas'dan ayrilma sinyali verdigi haziran ayinda basliyor. (bkz: ateş olmayan yerden duman çıkmaz)
fatih terim in milli takimi birakmasi basliginda da ayrintilari ile terimin neden ayrilmak isteyecegini okuyabilirsiniz. evet ben besiktasliyim ve bu senaryo ile lig baslamadan besiktas in ocagini sondureceksin diyebilirsiniz lakin unutmayin bunlarin hepsi yasanabilir. herkes biliyor ki ikinci takim yonetmesine izin verilmemesi ve ispanya maclarinin kaybedilmesiyle milli takimin 2010 dunya kupasina katilamasi zora girince fatim terim cozumu kacmakta bulucak ve biz yine bir dunya kupasini evimizde izleyecegiz. ikinci evimiz syailacak 2006 almanya dunya kupasina katilamadigimzi gibi.
Senaryo bu ya, Milli Takım Dünya Kupası'na katılma şansını kaybediyor ve Ekim ayında Fatih Terim istifa ediyor. Türk Futbolu, bu istifayı olgunluk ve teşekkürle karşılayıp Hoca'yı, kendi senaryosu ile baş başa bırakıyor. Hoca zaten Türkiye'de bir kulüp çalıştırmayacağını çok önceden deklare edip kendini bağlamamış mıydı? Yurtdışında piyasası da var. O halde Hocamıza iyi yolculuklar.
Senaryoyu oluşturanlar, bu istifa beklentisinin üzerine ikinci plana geçiyorlar.
Milli Takım'ın yeni hocasını seçiyorlar.
Fazla aramaya da gerek yok. Yeni Hocamız belli: Mustafa Denizli.
Denizli'nin Beşiktaş'la sözleşmesi mi ?
Dikkat edin canım siz de.
Hoca yönetimle görüşmesinde Şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi, Fortis Türkiye Kupası gibi başarılar için hiç prim istemedi. "Yönetim takdir etsin" demekle yetindi. Pazarlığa girmedi.
Ama bir ayrıntı daha var: Sözleşmeyi imzalarken, olası ayrılık halleri için tazminat mevzuuna da girmedi. Beşiktaş da kovsa, Hoca da bıraksa, taraflar özgürce karar verecekler. Birbirlerine karşı beş kuruş ödemeyecekler. (Del Bosque'yle Tigana'nın kulakları çınlasın.)
Senaryonun ikinci planı için Hoca'nın durumu uygun. Hele Ediz Sırapınar'ın ve Mehmet Demirkol'un (asagida spoiler olarak verilen) yazilarini okumuşsanız Mustafa Hoca'nın keyifsizliğini daha iyi anlayabilirsiniz.
Peki Beşiktaş n'olacak ?
Kuşkusuz, alışık olduğu üzere yeni bir hoca ile yola devam kararı alacak...
Yeni hoca adayı da Ersun Yanal oluyor bu durumda.
Turkcell Süper Lig yeni başladı. " Bismillah, daha dün bir bugün iki. Bu senaryo ne ki!" diye de itiraz etmeyin hemen.
Bekleyin.
Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'le Mustafa Denizli'nin Altay'dan abi kardeşliğini de bu plana ekleyin. Kendi adıma bu senaryoyu sevmiyorum. Ama ülkemde böyle senaryolara çok uygun öykülerin yaşandığını da biliyorum.
--spoiler--
ediz sarıpınarin 11 agustos 2009 yazisi
--spoiler--
Beşiktaş'ın, iştahsız, halsiz görüntüsünün asıl kaynağı başkomutanı. Denizli formsuz. Ya da bize öyle geliyor. Yüzünde o ilk günkü ışıltı yok. Sakinliğini ve soğukkanlılığını kaybetmiş gibi. Hoca kendini motive etmeli, oyuncularına bunu hissettirmeli
Süper Lig'in ilk haftasında en bulanık görüntünün son şampiyona ait olması ne tuhaf.
Daha iki ay öncesine kadar dört büyüklerin içinde en keyifli oynayanı, en ateşli saldıranı Beşiktaş değil miydi?
Beşiktaşlılar coşuyor, eğleniyor, dalgasını geçiyordu. Bu takımı seyredenlerin her dakika heyecandan yürekleri hopluyordu.
Ama bu hava bir anda yok oldu, yerine endişe, korku, panik kondu.
Ve üstelik yönetimin belki de tarihin en pahalı transferlerine imza atmasına, birçok takviye yapmasına rağmen. Mehmet Topuz olayı birkaç hafta ritm bozukluğu yaratsa da, Gökhan Zan'ın kaçışı bünyeyi sarssa da, ismail Köybaşı, Nihat Kahveci, Ferrari ve Fink gibi kalburüstü imzalar Beşiktaş'ı eski sağlığına kavuşturmuştu.
Bobo'nun takım arayışları, Tello'nun para sıkıntısı, Delgado'nun sakatlığı her kulübün yaşayacağı geçici gribal enfeksiyonlardı.
Ama şu ana kadar resmi ve özel maçlarda tek bir galibiyete ulaşamayan Beşiktaş'ın, iştahsız, halsiz görüntüsünün asıl kaynağı başıydı. Yani hocası, başkomutanı.
iki kupayı kaldırır kaldırmaz kafasında Beşiktaş'ı bitiren, yeniden imza atmamak için uzun süre direnen ve baskılar sonucu yeniden eşofmanını giyen Mustafa Denizli.
Bugün saha içinde arızalar yaşayan, rakiplerine diş geçirmekte zorlanan, ağırlığını koyamayan son şampiyonun derdi kapasitesi değil, lideri.
Avans lüksü yok
Ne üç oyuncusu değişen savunmanın uyum sorunu, ne 10.5 numara yoksunluğu, ne de oyun şablonu.
Dedik ya, sıkıntı Denizli.
Omuzlarında sayısız başarı apoleti taşıyan usta hoca, formsuz. Bu uzun ve yorucu maraton gözünde büyüyor sanki. Yüzünde göreve geldiği ilk günkü ışıltı yok. O en kritik dönemlerdeki dik ve kendinden emin duruşunun yerinde yeller esiyor. Sakinliğini ve soğukkanlılığını kaybetmiş. Ya da bize öyle geliyor. Eğer futbolcular da bizim gibi algılıyorsa, işte Beşiktaş için en büyük tehlike bu.
Denizli'nin istanbul Büyükşehir Belediye maçında saha kenarından oyuncularına öfkeyle bağırışı da içinde bulunduğu ruh halinin göstergesi gibiydi. Karşılaşma sonrası verdiği demeç de endişe içinde olduğunu belgeliyordu;
"Her geçen zamanda lige adapte olmalıyız. Unvanları korumamız için geçen yılın üzerine koymalıyız. 2-3 hafta daha bu sıkıntıları yaşayabiliriz. Sancılı dönemde düşündüğümüz sonuçları alırsak bizim için lig daha kolay hale gelebilir. Hedef takım olduğumuzu biliyoruz. Bütün takımlar bizi yenmek için oynuyor."
Denizli eski günler için 5. haftayı gösterse de Beşiktaş'ın kaybedecek zamanı, bu kez rakiplerine avans verecek lüksü yok. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin başlangıç hızlarına bakarsak, Mustafa hocanın gaza biraz daha çabuk basması gerekecek. Denizli önce kendini motive etmeli, ardından oyuncularına bunu hissettirmeli.
--spoiler--
mehmet demirkol yazisi 11 agustos 2009
--spoiler--
Mustafa Denizli'nin geçen yıl göreve geldikten sonra yaptığı, oyunu ve takımı değiştirmekten çok, ruh halini değiştirmekti. Takımın, hatta kulübün sahibi başkanı, teknik direktörü ve kaptanı oldu. Sürekli hedefler koydu, kehanetlerde bulundu ve şunu söyledi aslında: "Buraları en iyi ben bilirim". Denizli takımın başına geçişini sadece bir teknik adam değişikliği olmaktan çıkardı anlayacağınız. Mevzuu değiştirdi. Konuştuklarıyla medyada Beşiktaş'a ayrılmış yeri tek başına doldurdu hatta bu alanı genişletti. Dedikodu alanını yok etti.
Temel rakipleri olan Trabzon ve Sivas'ın toptan, ezeli rakipleri olan Fenerbahçe ve Galatasaray'ın teknik adam tecrübesizlikleri ve yönetim beceriksizlikleri arasında, güçlü seyircisini de arkasına alıp ekstra bir motivasyon yarattı. Şampiyonluğu Denizli'nin saha içinden çok saha dışındaki yönetsel maharetine bağlamak hiç yanlış olmaz. Futbol tarihinin en geniş ve topyekün tek adam hareketini izledik hep birlikte. Kazandı.
Ancak bu tip motivasyonu tavana vurdurarak kazanılan zaferleri uzun vadeye yaymak kolay olmaz. Hele de komutanınız bu kadar yorgunsa. Bu yolla eliniz ne kadar darda olsa da bir Çanakkale Savaşı'nı kazanırsınız. Ama alan Galiçya'dan, Basra'ya yayılırsa iş topa tüfeğe, kabana, postala bakar. Yani geçen yıl bu kadro yeter de artar diyen Denizli'nin kadro takviyesi için ısrarını anlamak gerekir. Denizli geçen yıl medya üzerinden takıma konuşuyordu, şimdi medya üzerinden yönetime konuşuyor.
Zira ne yerel rakipler eskisi gibi, ne yurtdışı rakipler kolay diş geçirilir. Belediye karşısındaki kayıp önemli değildir. Çünkü hemen herkes Belediye'ye kaybeder. Denizli başka bir hedeften bahsediyor. Bakalım bu savaşı da kazanabilecek mi?
--spoiler--