dini inancın atatürkçü olmaya engel olmadığını gösterdiği için bir kez daha takdir ettiğim gerçek sanatçıdır. son zamanlarda toplumca çok siyah beyazlaştık.
oysa siyaseti, çıkarları uzak tuttuğumuzda o kadar paralel ki.. kör gönüllere biraz aydınlık olur mu anlattıkları.. *
geçen gün arkasına flash tv'nin merkez binasını almış bir resim etrafında röportaj yapmış bununla radikal gazetesi. şöyle buyurmuş zatı şahaneleri o söyleşide: allah bana bir daha aşk şarkıları yazdırmasın demiş. ne gam yahu muratcığım o kıvrak sesinle söylediğin aşk şarkıları ile kendine bir kitle edindiğini çabuk unutmuşsun.
aşk şarkısı olmayan şarkıların ise hakikaten berbatlık derecesinde. bir zaman düş sokağı sakini iken karşılaştığımızda yaptığın o muraşka şarkısının anlamını sormuştum onca insanın önünde yüzünde vakur bir ifade ile o karımla aramızda geliştirdiğimiz bir dil demiş idin de kimse inanamıştı bu sallamana.
daha sonra murat çelik ortamda yok iken solo kasetlerimi alın grubun kasetlerini değil demiştinde orda bulunan topluluğun sana dair düşüncelerinde sarsıcı değişimler olmuştu. grup mefhumuna bakışın o zamandan belli idi. murat çelik'in yüreğini koyduğu bir gruba sen sadece artistik yapmaya uğraştığın cümlelerini ve o kıvrak sesi koymuştun sade. ve tabi birde paraya olan tutkunu.
evet allah sana bir daha aşk şarkıları yazdırmasın düşlerin ressamı. boya badanaya devam etmen dileği ile. *
10 sene filan önceydi. şehirden ve de medeniyetten epeyce uzak bi kasabada, pazar (cumartesi de olabilir) geceleri 23-02 arasında güven erkin erkal'la maximum rock programının dinlenilebilmesini sağlıyordu sony marka walkman. içimdeki alternatif müzik aşkını karşılayabildiğim tek yer o programdı. zira yatılı okuldaydım ve lisenin kantininde kral tv'nin lütfettiği saçmalıklardan başka müzik sesi duyulmuyordu. duyulsa bile üç beş kurtcuk 'bu ne laaa, skerim böyle müziği! değiştirin la şunu' diye vakit kaybetmeden müdahalede bulunarak o uzun saçlı zibidilerden koruyordu muhteşem kültürümüzü...
maximum rock'ta duyup da karışık kaset listeme eklediğim gruplardan biri de düş sokağı sakinleriydi. boktan arabesk-fantezik yurt ortamında ilaç gibiydi bunlar. rock müzik diye sarıldığım adamların arasında haluk levent, kıraç ve hatta murat göğebakan bile vardı. gülme arkadaşım! yokluktan bahsediyorum. yaşamayan bilmez. sayın genç arkadaşım, gülme bak! senin gibi elimizin altında yüzbinlerce şarkıyı indirebileceğimiz internet ortamlarımız filan yoktu. elektro gitarın duhul ettiği her şarkıya çölde şaşal su görmüş gibi saldırıyorduk!
sonra o skindirik kasabadan eskişehir'e büyük bi sıçrama gerçekleştirdim. şehir süperdi. lakin serde o yaşların olmazsa olmazı bir melankoli vardı ve bir de aşık olunca düş sokağı sakinleri kaçınılmaz sonum oldu. sevdam bir ateş oldu, gayret et güzelim elini uzat diyerek aşk hususunda iyice rezilliklere koştum. o kadar boktan hissediyodum ki kendimi, birinin (onun) elini uzatmasını tek kurtuluşum olarak görüyordum. nitekim uzattı da. ve yavaş yavaş kayboldu gitti murat yılmazyıldırım. onunla birlikte ezginin günlüğü'nü, cezmi ersözü de gönderdim.
iyi de etmişim. lan sktiniz attınız hayatımı. melankoli melankoli melankoli! gözlerimin etrafında 9'ar tane çizgim oldu genç yaşta. ölüm, ayrılık, ölüm ayrılık, ölüm ayrılık..
şimdi duyunca eski günlerin hatrına bi 20 saniye filan dinliyorum. ne de olsa sabaha kadar tavana bakarak geçirdiğim gecelerde yanımdaydı. açık konuşayım, ben zaten o günlerde de murat çelik'i daha çok seviyordum.