murat karaca

entry4 galeri0
    1.
  1. afili filintalar'da en beğendiğim yazar kişisi. gerçekten çok güzel hikayeler yazıyor ve şöyle bir baktım da çıkarttığı bir kitabı yok halihazırda sanırım. ama ben hikayelerini tek tek biriktiriyorum. olur da kitap çıkartmazsa hepsini zımbalayıp kitaplığıma koyma niyetim var.
    1 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. --spoiler--
    Seven aldatır” dedim. Şaşkınlıkla gözlerini belirterek: “Nasıl yani?” diye sordu.

    Kız arkadaşıma aldatmanın, sevginin başka bir biçimi olduğunu anlatmaya çalışıyordum.

    “Seni çok sevmesem aldatmazdım” dedim içimdeki gülme hissini bastırarak. Karakterimin öz kütlesi çok hafiftir, zeytinyağı gibi üste çıkabilirim.

    “iyi o zaman” diye öfkelendi, “Ben de seni seviyorum, ben de aldatayım seni o zaman. Oldu mu?” Yutkundum. “Oldu” dedim, “Sen de beni aldat” “Peki” dedi, “ilk fırsatta yapacağım” Bu kadın bunu yapardı. Konuşmayı lehime çevirmeliydim.

    “Özür dilerim” dedim. “Neden özür diliyorsun?” diye sordu, “Ben özür dilemeliyim asıl. Kusura bakma sen beni ne kadar seviyormuşsun oysa!”

    Konuşmamız için yalvarmıştım. Çiçekler almış, notlar yazmış, kapıdan kovulup bacadan fırlamıştım. En sonunda benimle konuşmayı kabul ettiğinde bu pastanede buluşmuştuk. Bu pastanenin bambaşka bir atmosferi vardı. Sanki tatlı kokulu bu mekânda tatsız hiçbir şey yaşanmazdı. Adı biraz tuhaftı sadece. Çörek de satılmıyordu zaten. Yoksa ben mi görememiştim?

    “Bu bence çok iyi oldu” dedim güvenle, “Başka kadınların önemsizliği daha da önem kazandı. Ama sen beni aldatırsan üzülürüm” “Ya ben?” dedi, “Ya ben?! Ne hissettim? Ha? Sen nasıl bir hayvansın! Nasıl dokunabildin bir başkasına! Nasıl yapabildin?” Güzel elini ekşiyen suratına kapatıp ağlamaya başladı. içim cız etti. Etrafıma bakındım. Şu öndeki çift de olmasa daha rahat konuşabilirdik. Bizi mi dinliyorlardı acaba? “Seni üzdüysem özür dilerim” dedim başımı öne eğerek. Ağlasam süper olurdu o sırada ama ağlamaya çabaladıkça gülesim geliyordu. “Gamze’nin bir anlamı yok benim için. Her şey kendiliğinden gelişti. Yalnızdık. içerisi çok sıcak olmuştu. Üflemeye başladı. Üstündekileri çıkardı. Hep kapıcının suçu, kaloriferi çok yakıyor! Camı açmamız gerekiyor kışın ortasında. Ne saçma şey!” Bütün suç kapıcıdaymış gibi söylenerek başımı çevirdim, “Sonra meyve yiyelim dedik, elmanın kabuğunu soyarken parmağını kesmişti, sonra kanı durdurmak için parmağını emdi. Sonra da muzu soydu ve karşımda yemeye başladı” “Yeter! Anlatma bana bunları” Gözyaşlarını sildi. Bu kız ağlayınca çok güzel oluyordu. Arada mutlaka ağlatmalıydım. “Tamam” dedim. “Susuyorum” “O kahpeye git sen! Neden bana geliyorsun?” dedi. “Öyle deme ona” dedim. Şaşırdı ve cırladı: “Savunuyor musun onu?!” Arka masada oturan adam başını yavaşça geriye doğru meyletti. Göz göze geldik. Ona meselenin ciddi olduğunu anlatır bakışlarımdan birini fırlattım. Gamze de çok pişman olmuştu aslında. Keşke gömleğine o gazozu dökmeseydim. Onu da çıkarınca… “Hayır” dedim, “Nasıl savunabilirim? Ne kadar terbiyesizce bir hareket bu! Sen neden ayartıyorsun başı bağlı erkeği ha? Şıllık!”

    Kolları birbirine bağlı, kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Dudakları sinirden büzülmüştü, öfkeyle dizini titretiyordu. “Dalga geçiyorsun sen…” dedi, “Dalga geçiyorsun!” Ayağa kalktı. “Hayır” dedim “dur!” “Gidiyorum” dedi, “Seninle konuşmayı hiç kabul etmemeliydim. Ne salağım ben ya!” Hay Allah gidiyordu gerçekten, ”Dur! Salak değilsin” ayağa kalktım, “Hayır, gitme” diye yalvararak ayaklarına kapandım. Ağlamaya başladım. Aklıma geçen sene kaybettiğim telefonum gelmişti. Gözlerimdeki yaşları durduramıyordum. Beni o halde görünce durdu.

    Bacağına sarıldım, “Bırak bacağımı” dedi. Ellerini tuttum. Bana bakmamaya çalışıyordu. Başını çevirdi. Tekrar baktı ama derhal kaçırdı bakışlarını. Gözlerini yakalasam… Bakmıyor. Ama fazla direnemeyeceğini biliyordum. Kımıldamadan o vaziyette duruyorduk. Bakışlarını yakalamak için arada bir yaşlı gözlerimle yukarı bakıyordum. Evet! Yakaladım! Gözleri dolmuştu. “Kalk” dedi. Benim de gözlerimden şırıl şırıl yaş akıyordu. Çok güzel bir telefondu. Kim bilir nerede unutmuştum…

    “Ayağa kalk” dedi sesini yükselterek. Hemen kalktım. Gözlerimdeki yaşları sildim. “Çok pişmanım” dedim pişman bir çocuk gibi. Sıkıntıyla üfledi. Sağa sola bakındı. “Sana nasıl güveneceğim?” dedi sabırsız bir ciddiyetle. “Bir daha yapmam” dedim. “Yaparsın” dedi. Ellerini tutup gözlerinin içine baktım, “Yapmam” dedim ikna edici ve tane tane, “sana söz veriyorum” Bakışları değişti. Yüzünde saklamaya çalıştığı bir gülümseme belirdi. ikna olmuştu. Sarıldım. Gözüm öndeki adamın karşısında oturan kıza kaydı. Hatun bana bakıyordu. Of. Kız hiç fena değildi. Gözlerinin içine bakarak çapkınca gülümsedim. O sırada karşısında oturan adam geriye dönüp baktı. Ona kaşlarımı çatarak ciddi bakışımı fırlattım. Kız kahkaha attı. Bu sırada benim kız da başını arkaya çevirdikten sonra bana dönerek “Ne oluyor?” der gibi gözlerimin içine baktı. O anda nasıl biri olduğumu anladığını, aklımdan geçen tüm düşünceleri okuduğunu korku ve endişe ile hissettim. Beni bırakıp gideceğini ve bir daha asla affetmeyeceğini düşündüm. Gözlerine kuşkuyla bakarken gülümsedi, “Gidelim buradan”

    “Nereye?” dedim.

    “Eve” dedi. Gülümsedim. Kolumu beline doladım ve yanağını öptüm. Bu pastaneyi seviyordum…

    .

    Gerekli görülen not: Kız arkadaşım yok. Kimseyi de aldatmadım.
    --spoiler--
    0 ...
  5. 4.
© 2025 uludağ sözlük