Sadi-i Şirazi hikmetli öykülerinden oluşan kitabındaki fabl öykülerden biridir. şöyledir:
Çok iyi hatırlıyorum. Bir gece uyuyamadım. Gözüme uyku girmedi. Pervanenin, muma şu sözleri söylediğini işittim.
Ey sevgilim! Hadi ben aşığım, yansam da yeridir. Peki ya sen neden yanıyor, niçin ağlıyorsun?
Ey benim biçare aşığım! Benim yanmama, ağlamama sebep nedir bilir misin?
Benim tatlı balım vardı. Beni ondan ayırdılar. Şirin’im haksızlıkla elimden alindi. iste Ferhad gibi tepemden ateş çıkıyor. Gece meclisi aydınlatan ışığıma bakma. içimi yakan ateşe bak.
Mum, hem bu sözleri söylüyor, hem de sararmış yanağından sel gibi gözyaşı dökülüyordu.
Mum, sözüne devamla pervaneye dedi ki:
Ey pervane! Ey aşk iddiacısı! Aşk, senin için değil. Seninki bir kuru iddiadan ibaret. Sende ne sabır var, ne metanet ve tahammül.
Sen azıcık bir ışık ve ateş gördün mü, hemen yanıyorsun. Ben ise tamamıyla yanıncaya kadar dikilip duruyor, dayanıyorum. Aşk ateşi senin yalnız kanadını, benim ise vücudumu, baştan aşağı yakar.
Sadi de mum gibidir. Dışı parlaktır, ama içi yanmıştır.
Artık gece bitiyor, sabah oluyordu. Peri yüzlü bir hizmetçi gelip mumu söndürdü.
Zavallı mum, dumanı tepesinden çıkarken:
Aşkın sonu budur işte, dedi ve can verdi.
Aşıklığın ne demek olmak istersen anlatayım: Ölmek suretiyle yanmaktan kurtulmak...
Sevgilisi eliyle öldürülen aşığın mezarına gidip de ağlama, bilakis sevinerek şöyle de:
Ne mutlu ona! Sevgilisinin makbulü olduğu için sevgili onu öldürmüştür.
Aşık isen bu dertten kurtulmaya çalışma: yalnız Sadi gibi garazsız, ivazsız aşık ol.
Aşık bir fedai demektir. Nasıl ki, bir fedai gayesine varmadıkça emeline erişmedikçe başına taş ve ok yağsa meydandan çekilmezse, aşık da öyledir.
Ben sana denize açılma demiyorum. Açılacak olursan tufana bile katlan, diyorum.
Divan Edebiyatımız'da da sık sık başvurulan bir mazmun örneğidir. konuyu Bâki'nin bir beyitiyle açıklamaya çalışalım:
Hayâl-i şem-i ruhsârun ko yansun hâne-i dilde
Yakup ol şem'a perrin şevk ile pervâneler dönsün
Günümüz Türkçesi: "Yanağının mumunun hayali bırak gönül evinde yansın; pervaneler o mumda kanatlarını yakıp arzuyla, hararetle dönüp dursunlar."
Burada gönül eve, yanak da muma benzetilmiş. Sevgilinin yanaĞı güzellik ve parlaklığı yüzünden güneşe, aya, ateşe, mumA, suya benzetilmiş.
Aslında burada yanan yanağın mumu değil, hayalidir. Yanağın hayalinin bile ne kadar yakıcı olduğu söylenmek istenmiş bir bakıma. Bu mum ateşinde yanacak olan pervanelerin de hayali olduğu açıktır.
Kastetmek istediğimiz üzere; şem'-pervane ilişkisi Doğu Edebiyatı'nda çokça kullanılmıştır. Şem' sevgilinin; pervâne de âşığın simgesidir. Pervane mumun etrafında döner, yanar yakılır ve sonunda ateşinde yanar. Pervane, adeta canını verecek kadar seven gerçek aşığı temsil eder. Ayrıca şem' ve pervanenin aşkı tasavvuf şiirlerinde de sıkça dile getirilmiştir. Şem' vücud-u mutlak olan Tanrı'yı, pervane de ona ulaşmak isteyen sâliki simgeler. Pervanenin mumun ateşinde yanıp yok olması da salikin Tanrı varlığında kendini yok etmesi, yani fenâfillah anlamına gelir.
Beyitte kastedilmek istenen asıl anlam şöyle açıklanabilir: Bâkî sevgilisine "bırak yanağını bir kere göreyim" der. Bundan sonra da yanağın hayali gönlüne akseder. Bu yanan mumun hayalinin çevresinde dönüp dolaşarak kendilerini yakacaklardır. Yani yanağı bir kere görünce gönlündeki acılar sürüp gidecektir.
işte bu aşırı bir hayal inceliği ve derinliği, mum ve pervânenin bir diyaloğuyla etkileşimiyle anlatılmak istenmiştir.