karman çorman bir film. filmi izlemediğim versiyon kalmadı. sinemada izledim, yetmedi türkçe altyazılı izledim. yetmedi ingilizce altyazılı izledim. yetmedi türkçe dublajlı izledim. o da yetmedi dublajsız ve altyazısız izledim. izlemeyen arkadaşlar için bu dediklerimin bazılarını birkaç kez yaptığım da oldu. e anladım mı? bir bok anladıysam ne olayım. david lynch i linç etmek istiyorum.
(bkz: aklın varsa kaç oğlum)
kafa karıştıran film. izledikten sonra abi ne oldu şimdi ben bi bok anlamadım kim kimdi başı neresi sonu neresi filmin gibi sorular sormamıza neden olan film.
zor bir film. zaten karışık olan kurguyu lynch abimiz bir de sembollerle, mitolojik göndermelerle iyice bulandırmış. ha oyunculuk iyi, senaryo da iyi sayılır, naomi watts ve laura harring taş resmen.
--spoiler--
evsiz adam çok korkunç olmuş. hele başlarda birdenbire ortaya çıktığı sahne yok mu... o sahneyi izleyince pause tuşuna basıp kendimi sokaklara attım, 2 tur koşup eve geldim hala tir tir titriyorum. rüyama da girdi gece. tırstım lan.
--spoiler--
aynı şeyleri yapmasaydım keşke; libidinal pişmanlık baki kalarak 20. yüzyılın şiddeti 21. yüzyılında şiddeti olacak. iletişim kurduğumuz her yapı, yazılmış software yazılımları gibi, makine dünya ile temas kurduğunda, nevrotik sıçramalar, belirlenmiş parametrelerle şiddet (toplumsal davranışlar) cezası ve müsaması sosyal hayatın (bu kurgunun) terapisi seslice.
makine
sanayi devriminden önce makine (insan) 4-5 saat çalışırdı. şimdi 1 gün için bayılana kadar. yıllar için ölene kadar.
bando yok
sadece makine
aranıyor: iş tanımı
aranıyor, arandı, bulundu, iş tanımı şöyleydi: gece kulübünde banttan playback şarkı söylemek, kulübün tulavetlerini temizlemek, elektrik faturasını ödemeliyim. suyu açtırmam gerek, ilizyonistler tarafından kesilmek, yok olmak, bilimum ekzantrik işlere dahi olmak, suyun faturasınıda ödemedim yoksa kesilecek ödemeliyim, eve yiyecek bir şeyler almalıyım, bu akşam 1-2 kişi ile birlikte olmalıyım, "hadi sahneye, şarkı söyle." "yeter artık ama ölmek üzereyim!" yere yığılan kadını (makineyi) taşıyan insanlar, üretim bandının bir diğer görevlileri, ayılıp-bayılanları taşımakla sorumlu görevliler. bu bir bant kaydıdır!
1 bando yok. 1 bant kaydı var. bugün de işe gideceğiz. playback zamanı bayılana kadar çalışacağız. ama yorgun görünmemeye ya da umurumuzda olmuyor gibi davranacağız. güçlü görüneceğiz ya da hiç yoktan ayakta duracağız, fizyolojik irademizin sonucu: psikolojimiz, ya farmokolojiye ya da şiddete yönelecek!
david lynch, mulholland drive filmi ile makine çağının şizofrenik toplumunu betimler. makine toplumunun rüyasını yani kabuslarını filme çeker. bir rüya nasıl filme çekilebilinir ki? işte bunu david lynch yapıyor. o yüzden bir çok popüler bilgiyle kuşatılan insanlar tarafından mulholland drive, mistik bir film olarak atfedilir.
lynch'in temel refleksi bu makine çağında bireyin içine yuvarlandığı derin uçurumu onun bilinçaltına inerek, fikirlerini bir tez halinde sinemasında göstermesidir. diğer filmleri gibi mulholland drive filmi de onun defolu karakterleri ikiye bölünmüş, yaşadığı gerçeklerle idealleri ya da umutları arasına sıkışıp kalmış karakterlerdir. düşledikleriyle içinde kayboldukları rutin hayat sürekli çelişmekte, katlanılması zor bu travma da gittikçe bir kabusa dönüşmektedir. birey, sorunlarını ne içsel olarak ne de çevresine makul bir biçimde dışa vurarak çözebilmektedir. bunun sonucunda kapana kısılmakta, travmasını şiddete başvurarak çözmektedir. nasıl ve niçin gerçekleştirilmiş olursa olsun lynch'in sinemasındaki şiddet, onu anlamamızı sağlayan anahtar bir kavramdır. onun filmlerinde şiddete yönelen bireylerin mutlaka makul birer nedenleri vardır. lynch'in dünyasındaki karakterler: seçme şansını yitiren, arzularının nesnesini bulamayan, şiddetin uçurumunda tek tek kaybolan bireylerdir.
lynch sinemasının şiddet dışındaki bir diğer kripto anahtarı yalnızlıktır ve aslında bu iki anahtar bir diğer kapıyı açar. kapılar o kadar çoktur ki sonunda döngü oluşturup iç içe geçer. örneğin birey, ağır bir travma sonrası çöl gibi yapayalnız kalır ve şiddete başvurur. ya da şiddete başvurduktan sonra yine yapayalnız kalır. lanet bir döngüdür bu. umudun, iyimserliğin olmadığı bir karabasandır gerisi. bu kötü rüyanın ötesi, dünya gezegeninde gösterimde olan stratejik bir senaryoya sahip ne zaman biteceği bilinmeyen, ulusal açlığa dayanan, ulusal çıkarcı bir devletin saldırganlığına dayanan medeniyet şiddeti her gün bir film, bir fotoğraf ve müzik ve bir şaka olarak izlenip, dinleniliyor..
ideolojik bir sistem eleştirisidir bu film. 21.yüzyılın üretim zincirinde insan artık bir playback'dir. playback de icra edilen şarkı ise silencio'dur. yani sessizliktir. insan artık sesini kaybetmiştir..
makine çağı artık bir karabasandır. hep bu karabasan uyanıklılığında yaşayacağız. artık bir bando yok, sadece bir ses kaydı var. ezberini yapmış güdümlülerle donatılmış makineler var ve bant kayıtlarını çoktan hazırladılar..
izledikten sonra herhangi birşey okumadan kendi kişisel teorimi açıklama ihtiyacı duyduğum film.
--spoiler--
öncelikle iki karakterimiz var, diane ve camilla. sarışın ve esmer olan diye özetleyeceğim. sarışın olan diane, esmer olan camilla. bunlar hollywood'da yaşayan ve amaçları yıldız olmak olan 2 lezbiyen arkadaş. ancak camilla hırslarına yenik düşüyor ve yönetmen ile yatarak tüm rolleri kapmaya başlıyor. daha yetenekli olan diane ise, arkadaşının rolleri kendi elinden kapmasına içerliyor ama asıl darbe, onu terkedip, yönetmene gitmesi ile geliyor. camilla, diane'yı mulholland dr.'a çağırıyor. orada elele yürürken diane tekrar umutlanıyor aşkları için ama partide gördüklerinden sonra deliriyor ve camilla'yı öldürtmek için kiralık katil tutuyor. sonra kendini 3 hafta boyunca eve kapatıyor. sonunda ayağa kalktığında işin tamamlandığı anlamına gelen mavi anahtarı görüyor. aynı gece, anne ve babasının ona duyduğu hayal kırıklığını hayal ederek, sevgilisini öldürmüş olmanın verdiği üzüntüyle intihar ediyor.
işte en son sahne olan, bence anne ve babası olan iki yaşlının saldırısını hayal etmeden önce yüzüne renkli ışıklar vuruyor. bu sırada ise, filmin başlarında izlediğim bölümleri hayal ediyor. kendisinin hollywood'a geldiğini, burada çok iyi karşılandığını hayal ediyor. buradan sonra hayal, gerçek hayatta sevdiği ve sevmediği herkesi farklı rollere sokarak devam ediyor. mesela annesi ve babasını kendisi ile muhabbet eden iyi insanlar olarak kurguluyor. kaza da, diane'ın yıkılışı olan partiye gitmek için arabadan indiği noktada oluyor. partide gördüğü bir adam mafya oluyor ve mafyayı, camilla'nın seçilmesinin sebebi olarak düşlüyor.(yönetmenin camilla'yı seçtiği sahne), gıcık olduğu yönetmenin, karısı tarafından aldatıldığını, karısının sevgilisi tarafından dövüldüğünü, yani ezik bir karakter olduğunu, mafyanın baskılarına dayanamayarak onu seçtiğini düşünüyor. halbuki o rolün gerçek sahibi diane'di. hayalinde onun, bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu düşünenler vardı etrafında. öte yandan diane, camilla'yı, kendisine muhtaç biri olarak hayal ediyor ve ona iyilik yaparak gözünde gitgide yükseliyor. bu arada tekrar aşık olup seviştiklerini de hayal ediyor. silencio mekanı ve banttan sahte orkestra bana hollywood'un sahte yaşamına saplanmış birinden bahsediyor gibi geldi. hikayeye göre camilla olabilir. diane'ın burada sinir krizi geçirdiği sahnede, belki camilla'nın çok da hatalı olmadığını düşünüyor olabileceği aklıma geldi. sanırım burada beraber ağlarken camilla'yı affediyor ve o zaman kutuyu buluyor. kutuyu bulup anahtarı sokma sahnesi, daha önceki mavi anahtar ile örtüşerek artık camilla'nın hayatta olmadığını fikrini vererek onu gerçek dünyaya döndürüyor. bardaki rüyasını anlatan adam, diane'in komşusu, barın arkasında oturan psikopat gibi karakterleri henüz bir yere oturtamadım. kendi evine giderek cesedi görmesi de belki yapmak istediği, kafasında olan şeyin bir yansıması olabilir.
--spoiler--
belki de çok eksik ve yanlış bir teori ama şimdilik pek çok şey kafama bu şekilde oturdu. *
bu filmi yaklaşık 24 saat kadar önce uykuyla karışık izledim. yani, televizyon başında uyuklarken şans eseri karşıma çıktı ve "aha meşhur film bu muymuş? dur izliyim lan" dedim. buna rağmen filmin muhtelif yerlerinde uykuya daldım ve son 20 dakikada her izleyici gibi "hassiktir" çektim. tahmin edersiniz ki, bir uyu bir uyan ne olduğunu anlamadım ve film hakkında doyurucu bir yorum yapabilmem mümkün olmadı. ama filmle ilgili yazılanları okudum da kimse bi bok anlamamış. dolayısıyla uyku gel-gitleri ile rüya mı gerçek mi ne olduğunu anlamadan ben bu filmden daha bir keyif almışım.
tam " birşeyler anladım" derken bir de bakmışsınız anladığınız kısım 2 sa. 27 dk.lık filmin sadece 15 dk.lık kısmıdır. daha fazla kasmanız gerekmektedir.
david lynch'in bizi kendi hayal dünyasının sınırlarında bir gezintiye davet ettiği, davetliler olarak kuru pasta ve limonata servisi beklerken, beynimizin lynch'in ellerinde tecavüze uğradığını hissettiğimiz sinema baş yapıtı.
rüya tadındaki kurgusuyla dikkat çeken filmdir.
izleyip izleyip anlamamak bu filmi ünlü yapmamıştır. psikanalitik söylemlerin yoğun bir şekilde bulunduğu film rüya kurgusundadır. kırılma noktaları önemlidir.
şu da bilinmelidir ki david lynch filmleri bir seyirci için biraz da baştan kaybetmiş olmaktır.
mükemmel bir david lynch klasiğidir. aslında oyuncuların röportojda anlattığı gibi çok basit bir konu çok ağır bir sanata dönüştürülmüştür.filmdeki en etkilendiğim sahne; mealen diana ünlü olmak için hollywood a giderken arkasında (yanlış hatırlamıyorsam) teyzesi ve yanındaki bir adam onu güzel şekilde uğurluyor fakat sonra şeytani şekilde gülümsüyor. filmin son sahnelerinde ise ünlü olamadığı görülen diana şok üstüne şok yaşarken ve depresyona girmişken bu ikili cüce şeklinde kahkahalarla geliyor ve diana ölüyor.
bu sahne aslında hepimizin hayatında sıkça rastladığımız çok anlamlı bir enstantane... bir işe koyulup başarmak için yola çıktığımızda bizi iyi yürekle yol eden, o işi başardığımızı görmek isteyen birçok kişinin olduğunu biliriz. fakat işler yolunda gitmiyorsa yine en büyük kabusları o insanlar yüzünden görürüz. bu nedensizdir aslında, kimse tarafından ortada kötü niyet yoktur, fakat, başarısız olduğumuzda içimize kapanırız ve o iyi insanların yüzünü mahçup çıkardığımızı düşünerek bunalım yaşarız...
david lynch'in 'farklıyım abi ben' tadında filmi. neymiş rüya sekansları... sen yönetmenlikte çığır açtıysan ben de seyircilikte çığır açarım denilip, uykulu uykulu izlenmeli, yarısında yatılmalı.
vay be ne film yapmış adam, dedirten filmdir. ama daha iyi algılamak bakımından iki ya da daha fazla izlenmelidir.
ve de lost highwayden çok daha anlaşılır bir film bu.
bir deli bir kuyuya taş atmış kırk kişi çıkartamamışa en güzel örnektir herhalde david lynch filmleri. adamın beynini perte çıkartır, birşeyler anladım zannedersin, o kavram karmaşasının ortasında anlamlar yüklemeye çalışırsın, kendince çıkarımlar yaparsın ama iki gün sonra - aga o filmden ne annadın sen- diye soragelse bir insan hık!! die tıkanır kalır hiçbirşey söyleyemezsin ya. al bu film de bunun bir misalidir işte. picasso tablosuna bakarak kendince anlamlar yükleyerek saatlerce o tabloyu seyredenler gibi sende anlamlar yüklersin filme. neden ..çünkü david lynch filmidir o. izleyince madalya takıyorlar.. ayılsan da bayılsan da anlamasan da izleyeceksin arkadaş.hött!! bana gelince.. birşey anladım mı ..ilk izleyişimde anlamasam da bir kaç izleyişten sonra kendimce bir takım anlamlar yükledim, çıkarımlar yaptım, aklımda kalan bir kaç şey ile de anlatabilirim sanırım kendi bakış açımdan filmi. ancak begendim mi, ölüp bittim mi, david lynch e tapınmaktamıyım ..hayır..asla..hiçbir zaman da olmayacak .. ama filmleri gariptir, izlenesidir o ayrı .anlamasan da izle arkadaş .bir fikir edin ama değil mi...**
yönetmenlik açısından ve kurgu senaryo açısından bu tarz bir film olarak ayrıca (bkz: donnie darko)*
içinden çıkılması en güç ama bence en çekici david lynch filmi. bu çekiciliğin en büyük kaynağı başroldeki iki kadın oyuncu kuşkusuz. bir önceki filmi ve elbette yine bir muammalar sarmalı olan Kayıp Otoban bile bu filmin yanında daha çözülebilir kalmaktadır. yukarıdaki bir girdide filmi anlamak için verilen 10 maddenin önemli olduğu doğrudur ama çözüm için bunlar kesinlikle yeterli değildir, çünkü belki de ortada kesin bir çözüm yoktur ve lynch'in istediği de zaten budur. çünkü onun filmlerinin artplanında, en büyük temsilcisi jaques lacan olan 20. yüzyılın postyapısalcı psikolojisinin kuramları yer alır ve filmlerinde kullandığı dil bilinçdışının dilidir. diğer filmlerinde denetimsiz kötülüğün simgesi olarak genellikle patolojik ve absurd bir orta yaşlı erkek kullanılırken bu filmde onun yerini bütün bir holywood almıştır. filmin dikkat edilmesi gereken yerlerini 10 maddeyle sınırlamak imkansızdır bu nedenle. mesela filmin başında kaza geçirip hafızasını kaybeden esmer oyuncunun betty'nin evinde gördüğü gilda filmi afişi üzerinde, eski dönemin ünlü oyuncusu rita hayworth'un adını okuması ve daha sonra adının rita olduğunu söylemesi daha mı az önemlidir? ya da filmin bir yerinde sunset bulvarı tabelasının görünmesi gereksiz bir fantazi midir? bunların dışında filmdeki grotesk kişiliklerin ve gülünç gibi gözüken ama gülünemeyen yabancılaştırıcı sahnelerin sayısı da kafa karıştırıcı ölçüde fazladır, castillani kardeşlerin gözüktüğü toplantı sahnesi, yönetmenin karısını evde tamirciyle basma sahnesi, beceriksiz kiralık katilin bir yerine üç kişiyi öldürdüğü sahne, betty'nin deneme çekimini yaptığı sahne, kovboyla yönetmenin acaip bir zaman ve mekanda buluştuğu sahne gibi. bunların dışında da elbette filmin başında ve sonunda çok farklı biçimlerde, betty'le ilgili olarak ortaya çıkan yaşlı çifti asla unutmamak gerekir. aslında mulholland çıkmazı (bu arada şu çıkmaz lafı da bence önemlidir) tıpkı kayıp otoban gibi temelde iki bölümden oluşuyor. ilk bölümlerde heyecan verici bir gizem içeren keyifli bir anlatım varken filmler bir kırılma noktasıyla adeta öte tarafa, bilinçdışının alanına geçiyor ve işte orada tabiri caizse film kopmaya başlıyor. bu kırılma noktası kayıp otobanda fred'in pete'e dönüştüğü andır, ikincisinde ise o ünlü tiyatro sahnesi ve sihirli silencio kelimesi. bu ayrıca filmin kapanış kelimesi de olacaktır. bir de ortalarda dolaşıp duran "this is the girl" lafı vardır. filmin iki bölümünde bu ifade iki ayrı kız için kullanılır. bütün bunlar ve daha niceleri değerlendirilerek bu film üzerine bir kitap bile yazılabilir. slavoj zizek'in kayıp otoban filminin lacancı bir çözümlemesini yaptığı bir kitap türkçeye çevrilmiştir ve konuyla ilginenlere rehberlik edebilir. ayıptır söylemesi ben şu anda bu konu üzerine çalışıyorum.
bu filmi, yaklaşık 20 saat önce uykusuz halde olmama rağmen izledim *.film bittiğinde herkes gibi,pek bir bok anlamadım.bu akşam tekrar filmi anlamak için hazırlandım ve filmin başına oturdum.
bu filmi ilk defa izleyecek arkadaşlar için bi zaman sıralaması çıkardım.eğer dediğim şekilde izlenirse, inanıyorum tek seferde bu filmi anlaşılacaktır.
filmi 1.56.28-2.12.15, 0.02.15-1.51.52, 1.51.52-1.56.28, 2.12.15-cast zaman sırasıyla izleyin.
--spoiler--
0.02.15-1.51.52 kısmı rüyadır
--spoiler--
filmin rüya kısmında çok fazla simge kullanılmış.bunların hepsi gerçek hayatta gördükleri veya hissettikleri ile alakalı.benim bariz yakaladığım;
--spoiler--
-filmin 02.08.50-02.09.10 saniyelerindeki gerçek hayat ile 00.30.50-00.31.20 saniyeleri arasındaki rüya baglantısını görebilirsiniz.iyi seyirler.
--spoiler--
--spoiler--
00.00.00'dan 00.02.15'e kadar ise aktristlikte başarılı olmak isteyen diana'nın hayalleri (yine rüya tabi).