Fususul hikem’de
‘dengeye ulaşılmaz yalnızca yaklaşılır. …… oluş ise doğadaki bir sapmadan meydana gelir. Denge her şeyde eşitliğin bulunmasını sağlar, böyle bir şey ise gerçeklemiş değildir. ‘ diyor.
Belki de bu yüzden dengemizi bozan şeylere çekiliyoruz. Yemeklerden ‘tatlı’ mesela şeker dengesini bozar ama çok severiz, hatta zaafımız olur.
Duygular da benzerdir belki. Zihin ve duygu durumumuzu bozan kişilere çekiliyoruz. Neden o? başka biri değil de illa o? Çünkü kimyamızda dengeleri bozuyor. Ve Orada var oluşu hissediyoruz sanki.
nasıl insanın parmağı kesilse, bilinci gitmediği gibi, Allah'tan bir parçanın oluşması da Allah'ın bilincini etkilemez diyerek vahdet-i vücutu anlatmış islam bilgini.
Görüyoruz anadolunun nasıl şaha kalktığını. Müge anlı da tren yapıyor anadolu.
Anadolu nesiyle şaha kalkacak? Sanayisiyle mi tarımıyla mı? Neyiyle. Bi zikim yok ki bu anadolu dediğiniz yerde. Dünyanın götü varsa ortadoğudur bizde onun kuyruk sokumundayız işte. Kim osursa sıçsa bize denk geliyor zaten kokusu pisliği.
Çoğumuzun bildiği "sen kimsin? Şüphesiz sen, sen değilsin" sözü, kendisinin bir şiirinde geçiyormuş. Şiiri instela'da, ''eneze hate'''nin girisinde gördüm, burada paylaşayım dedim.
"sen kimsin ?
şüphesiz; sen, sen degilsin..
sen osun.. ama sen, sen olaraktan degil..
o, bir giris sekli ile sana dahil degildir. ama, bir çıkıs sekli ile de,
senden hariç degildir.. keza; sen de onun haricinde degilsin.
bu anlattıgım mana ile: senin mevcud oldugunu kasd
etmiyorum.. keza sıfatını da..
sunu anlatmak istiyorum: sen hiç bir zaman var olmadın.
olman da mümkün degil..
her seyi bir yana at..
hiç bir seyle olma.. hatta sen, sen olma.. hele nefsinle hiç
olma..
onunla, yani: hak'la da olma. hatta, onda da olma. onunla
birlikte de olma..
fakat, sunu da unutma ki: sen, ne bir fanisin; ne de bir
mevcud.. sen osun ; o da sen.."
endülüste doğmuştur. uzun süre seyahat etmiş, mısır, hicaz, şam ve anadoluyu gezmiştir. konyada bir süre ikamet etmiştir.
tasavvufta vahdet-i vücut teorisini ortaya atan ve temellendiren kişidir. yaşamında sevenleri kadar sevmeyenleri de mevcuttur. ibni arabi varlığın birliği ilkesini savunur. bir diğer teori için;
(bkz: vahdeti şuhud)
Alim olan ehli mu'min bir insandır. nefisi en iyi tasvir eder ve terbiye usulünü gösterir. Ayrıca metafizik olarak, mana âlemini çok güzel ifâde etmiş filozoftur. Bir çok batı ilmin de ana kaynak olmuştur.
ibn Arabi ve Mevlana gibi adamlar münafıkların çok sevdiği kişiliklerdir. Bu tür Müslüman kişiliklerin bu kadar yüceltilmesinin arkasında bir takım yanlış anlayışlar var. bunu genelde insanlar farkında olmadan da yapıyorlar. bir yandan sarık veya türbanı yobazlıkla eşdeğer görülüyor, diğer yandan bu insanlar üzerinden islam tam tamına Hıristiyanlaştırılıyor. Bu kişilerin çok sağlam Müslümandılar. Mevlana şeriatçıydı. adam resmen bir budizm üstadı gibi algılanıyor aynı şey ibn arabi için de geçerli. Ama aşk, öz, ayna, vecd tüm bir tasavvuf külliyatı falan gibi şeyler üzerine yıkılan bir din sadece entelektüel mastürbasyona meraklı zayıf karakterli insanların işine gelir. Yani bir şekilde yaşanabilir islam'ı bir şekilde bertaraf etmek için çift başlı bir taktik gelişttiliyor. bir yanda mevlana ve ibn arabi gibi adamlar üzerinden insan yaşantısına yönelik müdahaleci olmayan bir islam imajı oluşuyor diğer yandan sarıklı sakallı adam küresel nefrete açık oluyor. Ama bu kalıpları yıkacağız Allah'ın izniyle.. Yani sakallı ve sarıklı adamın da en az diğer insanlar kadar normal olduğu, onlar ne kadar günah işliyorsa onlar kadar günah işledikleri, onların da insan oldukları, mevlana ve ibn arabi'nin de tanrı değil şeriatçı Müslümanlar olduklarını allah'ın izniyle anlatacağız. Burada söylenmek istenen şey şu: bu adamlar müstakil bir din kurucusu gibi sunuluyor burada amaç yaşanmsı imkansız ama hep hayran olunan bir sahte islam yaratmak diğeri de sarıklı adam tipinden çıkıyor iki zıtlık üzerinden şimdiki islam'ın ne olduğu geçiştiriliyor. belki doğru düzgün anlatamadım ama anlayan anlar. tüm da sornn da budur.
islam felsefesinde işrakilik ve sühreverdi ekolünün en güçlü temsilcisidir. Felsefeye Metafizik ve kozmolojik anlamda çok güçlü eserler vermiştir. Özellikle kozmolojisini anlayabilmek çok ciddi fizik ve astronomi bilgisi gerektirir.
Fakat ülkemizde felsefe bölümünde islam felsefesi alanında değil de, sadece teosofi başlığı altında incelenmesi enteresandır.
rüyamda kendimi kabe'de bir takım insanla tavaf ederken gördüm.
ve bir adam beni çağırıp ben senin atanım dedi.
adama ne vakit öldün diye sordum. o da bana 40 bin küsur yıl önce diye cevap verdi.
adama, ademden bu yana o kadar yıl gecmedi ki diye söylendim.
adam bana hangi ademi soruyorsun. sana yakın olan mi yoksa başkası mı dedi.
-futuhatı nakiyye.
diye anlatır arabi.
hz.muhammed ise , cenabi hak,ademden önce yüz bin adem yaratmıştır. der.
osmanlının kurulmasından 60 yıl önce vefat etmiştir fakat. osmanlı hakkında eserlerinde bahsetmiştir. bazı kehanetlerde bulunmuştur aslında keramet demek daha doğrudur çünkü kerahet caiz değildir vede velilerin mücizelerine keramet denir. birçok iftaraya maruz kalmıştır. kitablarını ilmi az olanın okuması sakıncalıdır.
Muhyiddin ibni Arabi, pekçok islami kesim tarafından zındıklıkla itham edilir. Bunun bir sebebi de Fütühat-ı Mekkiyye adlı eserinde bir takım saçma iddialarda bulunmasıdır. Örneğin dokuz defa miraca çıktığını yazmaktadır. Bir defasında tayy-ı zaman tayy-ı mekan ederek (zaman tüneline girerek) hacca gittiğini, orada Cebrail'le karşılaşıp sohbet ettiğini belirtir ki, bugüne kadar hiçbir veli Cebrail'le görüştüğünü ileri sürmemiş, yine hiçbir veli miraca çıktığını yazmamıştır.
Muhyiddin ibn Arabi nin işaret ettiği diğer bir konuda benim ne demek istediğimi ancak 21yy. da anlayabileceksiniz olmuştur. Hala o zamanın gelmediğini görmek çok üzücü malesef biz bilim ve felsefe aşıkları için. Avicennayla karışıranı var hala entrylerde. yaklaşık 1000 yıllık Ortaçağ felsefesine baktığımızda hemen hemen tüm varoluşçuların eserlerinde Arabi nin izlerini görebilirsiniz. Avrupa 12.yy dan beri çevirip yorumluyor üstelik litaretürde adı bile geçmeden biz hala münafık mı değilmi onu tartışıyoruz çok yazık.
sakalar döneminde yaşamış ünlü türk bilim adamıdır.
müslümanlıktan önce kullandığı avrupalıların da kabul ettiği ismi olan ''avecenna'' tıp bilminde dünya'ya çığır açan ufka sahiptir.
ilk kanser teşhisini 1044 yılında dandanakan gazisine kayarak 5 ay ömür biçmiştir.
genetik çalışmalarında ihtisaslaşan avecenna fizik te newton'un pabucunu dama atıp kaldıraçları bulmuştur. kaldıraç; icat edilen ilk basit makinalardandır.
1089 yılında müslümanlığı kabul ettikten sonra ilim irfan saçan anlamına gelen muhittin ismini kullanmaya başlamıştır.
sonrasında bilimi bir kenara bırakıp dine diyanete sarılmış olup o günden sonra hiç cuma kaçırmamıştır.
eserleri günümüzde bazı eğitim kurumlarında kullanılmakla beraber mezarı malatya şehsuvar camii külliyesinde ziyaret edilebilir.