muharrem ayı vesilesiyle önce kerbelada şehit yiğitleri rahmetle anıyorum. bilenler ruhlarına fatiha okusun, bilmeyenler, inanmayanlar sevgiyle ansın.
hz. ali kendisi ve ailesi hz. peygamberin ashabı; islamın, müslümanların güzel insanlarıdır.
dinler tarihi, en batıdan en doğuya acıların tarihidir aynı zamanda. yüz yılların gerisinden günümüze insanlığın kalbi bu acıları andıkça kanar. dinler, tabirimle "tatlı adama" ulaşmanın tariki. dinlerin kendisi tarik olmakla, kendi içinde farklı tariklere sahiptir. hepsi yüceler yücesine bağlı olmakla, onu ulaşmanın gayretiyle birleşirler. bu hakikat dinlerin enternasyonal karakteridir. geçmiş, gerek dini bağlamında gerek barındırdığı muazzam tarihle hepimizin ortak geçmişidir. acılarımızı analım, anarken yaralarımızı kanatmayalım.
bu gün red ettiğimiz hakikat, uhrevi değil dünyevi. bütün insanlık alemi, emeğini gasp eden devasa teşkilata karşı saflarını sıklaştırmalıdır. geçmiş acılar üzerinden cedel, geleceğimizi aydınlatmaz; takatimizi azaltır. inanan, inanmayan; inancı ve inançsızlığını içinde kıskançlıkla korurken, kendini esir eden zincirlerden kurtarmanın ortak yolunu aramak tek gayemiz olmalıdır.
Muharrem ayı ve Âşura günü orucu
ibni Abbas Radiyallâhu Anhümâ rivayet ediyor:
Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem Medineye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
Bu ne orucudur? diye sordu.
Yahudiler, Bugün Allahın Musayı düşmanlarından kurtardığı, Firavunu boğdurduğu gündür. Hz. Musa Aleyhisselâm şükür olarak bugün oruç tutmuştur dediler.
Bunun üzerine Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem da, Biz, Musanın sünnetini ihyâya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. (Ebû Dâvud, Savm: 64)
Bu hususta Hazret-i Âişe Validemiz diyor ki:
Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem de buna uygun hareket ediyordu.
Medineye hicret edince bu orucu devam ettirdi ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı.
Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı. (Buhari, Savm: 69)
Bu hususta başka bir rivayet de şöyledir:
Kays ibni Sad ibni Ubâde Radiyallâhu Anhümâ anlatıyor:
Biz Âşura günü oruç tutuyor ve sadakasını ödüyorduk. Ramazan orucunun farz oluşu ve zekat emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yasaklanmadık da, biz onu yapıyorduk.
(Nesai, Zekat: 35)
Âşura orucunun fazileti hakkında da şu meâlde hadisler zikredilmektedir.
Bir zat Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Veselleme geldi ve sordu:
Ramazandan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?
Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem, Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allahın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir buyurdu.
(Tirmizî, Savm: 40)
Yine Tirmizîde geçen bir hadiste Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır:
Âşura gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum. (Tirmizî, Savm: 47)
Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allahın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur (ibni Mâce, Sıyam: 43) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade ediyor.
Bu hadisin açıklamasında imam-ı Gazalî, Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamından da ümit edilir demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharremin dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.
birilerinin aşure yiyeceği için sevindiği halbuki matem ayıdır. Çarşamba günü giriyor şimdiden gözlerim dolu dolaşıyorum. Imam huseyn'e yapılan zulmü unutmayın bugün ne kadar üzülürseniz kıyamette o kadar sevineceksiniz. Allah'ın laneti yezid piçine ve sevenlerine ve ona lanet etmeyenlere gelsin.
çoğu vatandaşımız için oldukça keyifli geçen, yılda bir kez aşure yemenin tadına varılan, geleneksel olarak her yerde kazan kazan aşure pişirilip dağıtılan ama bekar insanın şanssızlıktan bir tabak bile aşure yiyemediği acılı bir süreç.