türkiye'de atatürkçü olmamak atatürk'e hakaret etmek addedildiği için kimin ne samimiyette atatürkçü olup olmadığını anlamak, dev bir mahalle olan türkiye'de sırf mahalle baskısı olacağı için mümkün değildir. atatürk'ün bu ülkenin kurtuluşundaki emekleri ile bu cumhuriyetin kuruluşundaki emekleri sebebiyle atatürk'e minnet ve şükran duymak ile kendisini atatürk'ün bütün fikirlerini benimsemek zorunda hissetmek arasında ise oldukça kalın ama bir o kadar da görünmez bir çizgi bulunmaktadır. bu sebeple bu ülkede herkes atatürkçü'dür, atatürkçü değilim diyen sosyal ve fikri lince uğradıkça, doktor olmanın, profesör olmanın kriteri ne kadar atatürkçü olduğun oldukça bu da değişmeyecektir.
yadırganmaması gereken gayet normal bir durum.atatürk sadece solcuların atatürk'ü değil.bugün nefes alan her insanın rahat yaşayabilmelerine sebep olan atatürk'tür.bu nedenle muhafazakarların da atatürkçü olması kadar normal bir durum yoktur.ama karşı taraf atatürk'ü yalnızca kendilerinin liderleri gibi gördüğü için bunu asla kabul etmek istememektedirler.
sağcı ya da solcu olunsun bu ülkede ideoloji ya da siyasi bir yönelim sahibi insanların ya saf ya da hayalperest olduğu gerçeğini anlamamıza yol açmış tanımlamalardan biridir. evet vardır böyle şeyler, temelde zıt olarak yorumlanmalarına rağmen, bazı zihinlerde bir arada görülebilen fikirler ve ideolojiler bulunabilir doğaldır. bu bir anlamda iyidir, bir anlamda kötüdür. iyidir çünkü farklı yorumların doğrularından rafine gerçeğe ulaşılabilir, kötüdür çünkü eksiktir.
her ideolojinin ya da fikrin içerdiği haklılığı anlayıp, o hakkı teslim edemedikçe zihin beyhude harcanmış olur. devrimci, islamcı, ülkücü, türkçü ya da aklıma gelmeyen neci olursak olalım, gerçekçi olmadığımız takdirde hiçizdir. çoğunluğumuz benzer kalıtsal ve kültürel genlere sahip, kolay kandırılabilir, kolay merhamet eder, kolay celalleniriz. çünkü büyük ölçüde aynı toprağın mayasından geliyoruz. biz birbirimize benzeriz.
bu saflıktan, bu heyecandan dolayı, şurası bir gerçektir en radikal solundan, en köktenci sağına kadar bütün ideolojilere ait örgütlerin, organizasyonların içerisine, o çok güvendikleri hücre yapılanmalarının içine, elini kolunu sallayan istediği gibi girmektedir. 80 öncesi dönemde cia, kgb'ye direk çalışan ya da kgb ile işbirliği içerisinde olan bir çok bürokratı dalga geçer gibi devrimci örgütlere vurdurmuştur. keza aynı şey ülkücüler için de geçerli. her iki grup da çok güzel alet olup, kullanılmış sonrasında bazıları ceplerine üç kuruş para konulup yurt dışına çıkarılmış, bazıları da erdal eren gibi, mustafa pehlivanoğlu gibi dar ağacına gitmiştir.
türkiye'de ve diğer gelişmekte olan ülkelerde ben ideoloji savunuyorum diyen, kuklacının parmaklarından birine taktığı ipin ucuna bağlı duruyordur. o ip de gün oluyor boyuna dolanabiliyor. mevzu nihal atsız'ın da doğrusunu görmektir, nazım hikmet'in de... mevzu mustafa pehlivanoğlu'nun da ağıtını yakmaktır, erdal eren'in de....
çünkü gerçek insanların ideolojileri ve sıfatları yoktur.
çünkü insanlar komünist ya da faşist değildirler. insanların adları, doğrularını savunma ve yaşama hakları vardır. dünyada en büyük siyaset, siyaseti çok iyi bilip, siyasetten ideolojilerden uzakta bir yerde durmaktır. ne kadar "herhangibirşeyistseniz" o kadar körsünüz. gerçek böylelerine çok uzaktır.