teyze olmasından mütevellit kendini çok mutlu hisseden yazar. artık yaşlandığı gerçeği de suratına şapadanak çarpılmıştır.
" sen artık teyze oldun git o kafanı normal bi renk yap " söylentilerine kulak asmamıştır.
edit: ( anne karnındayken girmişim bu entryi, doğduktan sonraki hislerimi editle beraber yazıyorum efenim)
teyze olmanın verdiği ağırlık vücudunu alev ateş sarmıştır.
varı yoğu biricik yeğeni olmuştur artık.
hayatı boyunca hiç yaşamadığı bir duyguyu yaşamanın heyecanı içindedir. ve şuan yazdığı bu satırların bir gün öldükten sonra yeğeni tarafından okunduğunu düşlemektedir. olur da bir gün kocaman adam olup bu yazdıklarımı okursan ufaklık şunları bilmeni isterim.
geleceğin anı hastane koridorlarında beklerken içimizde tarif edemeyeceğim bir heyecan vardı. hepimizin ellerinde kameralar senin ilk geliş anını görüntülemek için heyecanla bekliyorduk. sonra hemşire seni bize getirdi. gülmek ve ağlamak arasında kaldığımı hatırlıyorum. kamera elimden yere düştü. seni çekmek yerine minicik yüzüne bakıyordum. o kadar güzeldin ki...
uzun bi süre kendimize gelemedik. minicik ellerin... yumuk yumuk gözlerinle cıyak cıyak ağlıyordun. sanki benim bir parçam karşımdaydı. öylesin zaten parçamdan bir parçasın sen. hayatım boyunca o kadar mutlu olduğum bir an hatırlamıyorum. mutluluktan hiç ağlamayan ben hayatımda ilk defa mutluluk gözyaşı dedikleri şeyi döküyordum. tabi yüzümdeki makyajın nasıl aktığından habersiz... *
hemşire bizim şaşkın bakışlarımızdan bir süreliğine de olsa seni kurtarıp üstünü giydirmeye götürdü. beşiktaşlı hastane çıkışını giyip yanımıza geldiğinde artık ağlamıyordun. uslu ve sakin bir çocuktun.
seni ilk kucağıma verdiklerinde çok korkuttum. miniciktin dokunmaya kıyamıyordum. bebekler öpülmez, koklanır lafından yola çıkarak enseni kokladım. mükemmel bir koku duyumsadım. ömrüm boyunca hiç unutamayacağım o güzel kokuyu ilk defa o an yerleştirdim zihnime. o gece annen, baban ve ben hastanede kaldık. sabaha karşı uyandığını fark edip yanına yaklaştığımda gülümsediğini fark ettim. hemen bir kaç poz çektim ve o anı ölümsüzleştirdim. böylece ilk doğduğun gün gülümseyen fotoğraflarını çeken şanslı kişi de ben oldum.
uzun bir süre herkesin facebook profil fotoğraflarında yerini aldı o fotoğraflar.
zaman su gibi aktı aktı sen 2 aylık bir prenses oldun. şimdi senden birazcık uzaktayım. ama bir kaç gün sonra tekrar yanına geleceğim.
evet minik prensesim şimdilik anlatmak istediklerim bu kadar...
bana bu tarifsiz mutluluğu yaşattığın sana çok teşekkür ederim. sıfatlarımın arasına teyze sıfatını sen ekledin..
hayat ilginç tesadüfleri içine barındıran karmaşık olaylar sinsilesi aslında.
nerde, ne zaman, kiminle tanışacağımız muamma, tamam.! peki bu kişinin hayatımız da değiştirecekleri? işte asıl muamma bu galiba.
birbirimizi farklı mecralar da tanıyıp, sözlük içerisinde gerçek hayatta ki tanışıklığımızdan ve gerçek kimliklerimizden bi'haber, tekrar karşılaşmak. ne güzeldi.!
ve şimdi sesinden bilmek dargınlığını, sevincini, mutluluğunu, üzüntüsünü.. ne güzel.
iyiyim dediğim vakit 'yok, yok var sende bişey' demesi.. ne güzel.
sohbetine doyamamak mesela saatler boyu.. ne güzel.
moru mor.. turuncusu turuncu! ne güzel.
kahkahası kuş sesi hep kulaklarımda.. ne güzel.
gerçek dostluğun önemini 7 sene önce kavramış bir bünye. ve bugünlere taşıyabildiği gerçek dostluğu sayesinde kendini çok şanslı hissediyor.
eğer bir gün başına bir iş gelirse en çok üzülecek insanın kim olduğunu gayet iyi biliyor. başı sıkıştığı zaman arayabileceği bir insanın hayatında var olması ona huzur veriyor.
bir gün olur da uzaklara giderse onu da beraber yanında götürmeyi düşlüyor. özlediği zaman sadece onu ve güzel anlarını düşünmesi yetiyor.
acıları paylaşmanın ne demek olduğunu iyi biliyor.
nete telden giren yazardır. beni zorla nick altına soktu halbuki ben üste olmadan yanayım bu da bilinsin istiyorum. karşılıklı bira içesim olan, aşırı sosyal, ablamın kavgalisi benim belalim, sevgi pitirciği yazar.
(bkz: öp beni öp beni öp)
bi sesimi duyurabilmek için atmadığımız takla kalmadı iyi mi. en sonunda başardık.
teknoloji özürlü olduğumu söylediğinde ona hak vermedim değil. *
ayrıca beni silip silip eklediği gerçeğini söylemesi ile dürüstlük katsayısı tavan yaptı gözümde ha.
bi ara zirve yapak hacı, ama geleceklerin gelmeyeceklerden çoh olduğu bi zirve olsun, nargile filan olsun.
şimdi iyi dileklerle yazıma son verirken, çok duygulandığımı belirtir, böyle saçma salak geçen bir sabaha doğru'ma renk kattığı için teşekkür dileklerimi sunarım. ***
kaderde senden ayrı düşmek de varmış
doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
seni tanımadan
hele seni böyle deli divane sevmeden
yalnızlık güzeldir diyordum
al başını, kaç bu şehirden
ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
git gidebildiğin yere git diyordum
oysa ki, senden kaçılmazmış
yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
bilmiyordum.
yine de dayanmağa çalışıyorum işte
bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
rüzgar güzel bir koku getirmişse
saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
yaşamak seninle bir başka zamanı
bir başka zamanda seni yaşamak
her şeyden önce sen
elbette sen
mutlaka sen
ister uzaklarda ol
ister yanı başımda dur
sen ol yeter ki bu zaman içinde
ben olmasam da olur
seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
bitmiyorsun
çaresizliğim gün gibi aşikar
su olup çeşmelerden akan güzelliğin
inceliğin ışık yüzüme vuran
sen güneş kadar sıcak
tabiat kadar gerçek
sen bahçelerde çiçekler açtıran
sudan, havadan, güneşten yüce varlık
sen, o tek sevgi içimde
sen görebildiğim tek aydınlık
bir nefeste benim için al
havasızlıktan öldürme beni
bulutlara, yıldızlara benim için de bak
susadım diyorsam
bir yudum su içmelisin
ben yorulduysam sen uyumalısın
ellerim sevilmek istiyor
saçlarım okşanmak istiyor
dudaklarım öpülmek istiyor
anlamalısın.
ağaçların yeşili kalmadı
gökyüzünün mavisi yok
bu dağlar o dağlar değil
rüzgarında kekik kokusu yok
kim bu çaresiz adam
bu kan çanağı gözler kimin
kaç gecedir uykusu yok
gündüzü yok
gecesi yok
yok
yok
anladım
sensiz yaşanmaz bu dünyada
imkanı yok.
çoh hayırsız yazar,
yazar ama yazmaz, öyle hep ilk biz yazacağız da cevap verecek de ooohooo.
öyle laf atacağız "haaytt" diye filan ondan sonra cevap bekleyeceğiz.
herneyse,
şimdi hacı, normalde olsa hani öğrencilik zamanlarında, bilgisayar başında oluyosun, öyle atışıyosun ama, eve gelince anne yemekleri kardeşlerle güreşmek neyin derken bilgisayar başına oturamıyoruz, dolayısıyla görüşemiyoruz.
alışılmış vaziyete geçtiğimde de yüksek ihtimalle bu seferde sen bilgisayar başında olamayacaksın,
eski şartlardaki gibi dumanla haberleşsek daha çoh hoşuna giderdi ama, artık nick altlarından haberleşek.
aman tanrım, balkonunda ki kumrulardan birinin adını benim adımı koyan güzide, muhteşem ve muhterem yazardır. nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim, benimde bir gün kuşum olursa adını mugueet koyarım. * esen kalınız.