doğum anında ölümü yaşamaktır. öyle ki hayata gözlerini açmadan ağlamayı seçen insanoğlu, isyan bayrağını o günden açmaktadır. kendisine dayatılan zorunluluklar arasında özünü arar, fakat kısır bir döngüde olduğunu yolun sonunda anlar, teslimiyet bayrağını ise o anda çeker. gözleri - sımsıkı kapalı olarak geldiği dünyadan - açık olarak gitmek onun kaderidir.
aile üzülür diye intihar edememektir. toplum denilen hodgam canavar, bağlar sizi görünmez bağlarla. "Viran olası hanede evlad-ü iyal var" var dedirtir ve sizi bütün dayatmalarına katlanmak zorunda bırakır. toplumun topu patlasın.
hepimizin basina gelen sey. kimse gelirken sormaz dunyaya, hayat kendisi sekillenir; bir takim mecburiyetler icinde yuvarlanir gideriz. toplum ne kadar sosyallesse ve degisse de; gelisse diyemiyorum, gelisme gibi gorunen seyler gerileme de olabiliyor; ureme beklentisi ve meyveleri tum kisir felsefeleri ile devam etmekte. mecburiyet seviyesini aza indirmis toplumlar da cok komiktir; panik olup uremeye calisiyorlar. cocuk basina para falan aliyorsunuz.
bana sorarsaniz, ki sormak genelde benim isim; insana dunyaya gelmek isteyip istemedigini soran bir sistem olmali. denmeli ki bak somali var, menhetin var, x var, y var.. bunlardan birinde yasayacaksin; ister misin? ona gore secmeliyiz. ondan sonra da kendim ettim kendim buldum dinleriz goksel'den. bilemedim, belki baskasinin parcasiydi ama onemli olan fikir.