Ulaşınca nasıl anlayacağız? Muasırlar Kurulu diye birşey var da belge mi veriyor? Belki muasıra ulaştık ve hatta geçtik de, muasır+ olduk, kim bilir.
Eğer muasır medeniyetleri tasdik edenler önceki muasır medeniyetlerse, hani şu insan hakları ihlali var diye ülkemizi eleştirirken ortadoğuda masum insanları katleden ve katledilmesine göz yuman medeniyetler, biz muasır olmayalım be. Böyle iyiyiz.
paralel evrende 2023'te.
ha bir de muasır medeniyet seviyesini, toprak altında olduğunu düşünen zihniyet için vız gelir tırıs gider. Anlamsız kelimeler öbeğidir onlar için. varsa yoksa onlar için bir adam konuşsun 80 milyon dinlesin. vatanı bölsün, kutuplaştırsın, onların hoşuna gidiyor. bir nevi satış hastalığı, cehalet mutluluğu.
Son bir iki yılı düşünün önce, olan her şeyi ama. Patlamasından, tecavüz olayına, darbesinden, basın özgürlüğüne ya da insan haklarına kadar her şeyi. Son yıllarda dünyaya yaptığımız katkılara da bakın. Sonra düşünün bir bakalım muasır medeniyetler seviyesine ne kadar yakınız.
once ulkeyi orta dogu batakligindan tasiyoruz
akabinde karbonhidrat agirlikli beslenmeyi kaldiriyoruz
yalan soyleyen hirsizlik yapan siyasileri yok ediyoruz
Egitim seviyesini 3-4 tik yukari kaldiriyoruz
mezhepcileri, boluculeri, her turlu yobazi, cinsiyetcileri suruyoruz.
Türkiye, muasır medeniyet seviyesine, yani çağdaş uygarlık düzeyine, istese de gelecektir, istemese de gelecektir. istemezse, getirilecektir!
Bu, Atatürk'ün dileğidir. "Atatürkçülük" deyince bu anlaşılır. "Laiklik" de bu kavramın içindedir, "en hakiki mürşit ilim" de... Atatürkçülük, üç kelimede özetlenebilir böylece.
Yani, sözde kemalistler de, bir yandan tek parti diktasına özlem duyarlar, bir yandan "kapalı ekonomi" ve "otarşi, yani kendi kendine yeterlilik politikası" isterler, bir yandan da muasır medeniyet tabii...
Ama onların anladıkları, "otuzlu yılların" muasır medeniyetidir.
Ufukları orada donmuş, takılmış kalmıştır.
O dönem, insanlığın liberalizmden büyük ölçüde umut kestiği, komünizmin ve faşizmin birer sahte alternatif, birer yalancı çözüm olarak ortaya çıktıkları bir dönemdi... Çözüm de elbette dünya kapitalizmini sarsan ekonomik krize ve bunun getirdiği yıkıma çözümdü...
Rusya, italya, Almanya, bu arada ispanya, Portekiz, Macaristan, Romanya falan, bu dönemi kendilerince çözdüler ama sonra da kendileri çözülüverdiler! Türkiye, direniyor. Direndiği için de çağdışı kalıyor. Kalmayacaktır. Kendisi kalmak istese de, bırakılmayacaktır.
Bu aldatıcı çözümler iflas ettiler, yine liberal ve demokrat kapitalizm kazandı.
Türkiye, hedeflerini bu dönemle sınırlamak isteyenlerle bu dönemin çok ilerisine geçip çağı yakalamak isteyenler arasında bir kavga yaşıyor.
Muasır medeniyeti şapka, tango ve zart zurt sananlar, yenileceklerdir. Günümüzde "sinekkaydı tıraş" yoktur, "üç günlük pis sakal" modası vardır. Günümüzde erkekler küpe de takıyorlar, "atkuyruğu" saç da uzatıyorlar, otuzlu yıllarda bunu yapanı taşla kovalarlardı...
O zamanlar dindarlık da yobazlık sayılıyordu, şimdi özgürlük gereğidir.
Bugün saçınıza maşa çektirmeye kalkıp kaşlarınızı aldırır, "bebe yaka" entari diktirirseniz size gülerler. Lise öğrencilerine stadyumda ellerinde sopalar ve çemberlerle gösteri yaptırınca da gülüyorlar da, siz farkında değilsiniz. (Sopa erkeği, çember kadını simgeliyor, ne kadar yaratıcı bir buluş!)
Atatürk keşke cumhuriyeti Türk bürokrasisine değil de "Türk işadamlarına" emanet etseydi, şimdi bambaşka bir yerlerdeydik!
ben ölsem de eğitimle ve emirle her şeyi çözerler sandı, yanıldı. iktisatla çözülecekti çağdaşlık kavgası...
