ABi ADAM ÖĞRETMEN OLMAYA GÖRSÜN, iKi PARAGRAF YAZI YAZDIK, MUSALLAT GiBi ONU DÜZELT BUNU DÜZELT. HOCAM SINAV MI Yapıyon ya? kır kardeşim oralardan puan ne çok uyladın anaa. *
şaka şaka, türk dili ve edebiyatına ayrıca imla ve yazım hatalarına, noktlama ve bağlaç olan "-de" lere verdiği önemden ötürü kendisini tebrik ediyor. ilgisinin devamını diliyorum. *
edit: o noktlama kelimesini silmiyorum arkdaş, baktıkç deli ol. hatta bu edite d baktkça da snir olman için elmden gelni yapacağm bil. :)
"hayat kısa,kuşlar uçuyor."diyordu süreya , bu güz ne öyleyse?
hayat artık kısa değil,günler rezil,nikotin...uçmuyor kuşlar da...aylardan bir göz seğirmesi,yıllardan saçını bağladığın o küçücük toka.
ekim dedin,kalmaz mı aklım?eylül'ü saymıyorum...ikisi ayrı bela!ikisi ayrı kızıl!
ben hiç bilmem nedendir,çok canım sıkıldığında dışarıdaysam ve yakınlarındaysam eğer tren garına gider bir sigara içerim.hatta bir keresinde öyle üzünç kusuyordum ki, kendimi aslında hiç de güzergahım üzerinde bulunmayan o yerde buldum.bir banka oturdum,elimin teki cebimde...seyrettim gelenin sevişini,gidenin sövüşünü...bana benzeyen birisini aradıysam belki.koşan... sadece koşan,umarsızca,elinde küçük valiz(yaşamaya yetecek bir kaç anı sıkıştırılmış olan hani, bir de kazak),kaçmasın diye tren nefes nefese koşan...yetiştiğindeyse nereye gittini anlamayan,niye bunu yaptığını anlamayan bir sürü insan var orada.benim gibi...hatta birşeyi sırf yapılması istenildiğinden yapan kendi duruşuyla,iradesiyle,aklıyla,hevesiyle,düşüyle bağını koparmış kendi olmaya çalıştıkça kendinden bir şehir gibi uzaklaşmış hatta bazen benliğinden ölesiye utanmış bir sürü insan...
sen gitme ama oralara bu düşüncelerle,böyle bakma insanlara...ipi sökülmüş,düşmeye yakın gömlek düğmesi gözünü almasın,iliğinde kendini arama. trenin raylarda çıkardığı o sıkışmış,havasız,kuru ses kulaklarını patlatabilir.böyle olmasın diye hiç tanımadığın, pencere kenarı bir adama el sallayabilirsin orada oluşuna bir anlam katmak için.gördüğün tablo seni gardan çıktığında aynı kişi yapmayabilir.
sen böyle güzelsin,öyle berraksın ki bir "yeşil"i kıskandıracak kadar,bir "mavi"nin üstünü eflatunla örtecek kadar!hatırlatacak kadar şimdi unutulmuş bir nisan akşamını,akdeniz'de portakal çiçeği kokularını...
ruhun müzikte bilinmeyen bir nota bu ekim'de bilmez miyim,gözlerin bir sokak kedisi gibi yitik bakıyor ne zamandır.birşey kaybetmiş de bulamıyormuş gibi...
"korkunçtur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe
ışıklarında
ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan
olmalarıyla
korkunçtur korkunç!
diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum
ayrıca
neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
tüketen kim. hani görmeden daha, sezmeden her şeyin bittiğini
ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz
inceliği
ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi
yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır
gibi
ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba."cansever
2012 güneşin ekim için doğurduğu son gün / akdeniz'de bir yer.
bajar diye bir grup keşfettim geçenlerde hala aynı şarkısını dinlemekteyim.bu ben de alışkanlık olmalı birşeyden çok onu sevmeyi tutkuyla sevmek...gariplerdeyim,bazen yenilerdeyim ama bazen...düşüncede hep , pratikte ise neredeyse hiç!
içinden nehirler geçiyormuş şu aralar öyle duydum,sen içinde yüzen sandalmışsın bir de.küreklerini atmışsın..cesaret işi,böyle olmayı dilerdim.
standart değer yargıları standart olmayan durumlarda nükseder ve bazen dikleron kesmez sırt ağrısını.bazen öğretilerin aydınlanmacı buyruklar olmuyor benim için.bil ama bana küsme istedim.
canseverce söylemek gerekirse
--spoiler--
ve hemen gidemedim
ve artık gidemedim
ve sonra hiç gidemedim
Kurtuluş'ta, son durakta bir tramvay ölüsü
sanki ben
öylece kalakaldım
--spoiler--
iki kelimenin yana yana gelemeyip bir cümle bile kuramadığı anlar vardır.sanıyorum onlardan birindeyim.ne çok istiyorum artık güzel şeyler anlatmayı,keyifle okuyabileceğin satırlar yazmayı.
güz bitiyor gibi..ortalarına yaklaşıyoruz kasımın.buna seviniyorum her ne kadar papatya mevsimi bitiyor olsa da..zaten papatya toplamayalı bir bahçeden ,almayalı birinden, kurutmayalı kitap arasında ya da bir vazoya ihtiyaç duymayalı yıllar oldu.inanmasak da büyüyoruz galiba.artık çiçek almanın daha zorlaştığı,çiçeğin böceğin önemsenmediği yaşlara geldik.parlak jelatinlerde şekerler de yok.umay umay ı sen getirdin aklıma.o da severmiş parlak jelatinlerde şekerleri.ne güzel ne de yalnız bir kadın.ama ne cesur yazarken,yazarken sanki daha dişi,dudağı her zamankinden daha kırmızı hayal ediyorum onu.ve bana yakışmadığı kadar yakışıyor ona kısa saçlar.(bir buhran anında kısacık kestirdiğim saçlarımdan tekrar özür diliyorum.) ama onun gibi olur sanmıştım,böyle sanmaya hakkım vardı.
Onu bunu bırak da senin saçlar ala oldu.Yeşilmişik sazmışık şarkısını getiriyor aklıma.aklım çok çalışıyor şu sıralar.amele gibi yani..saat yine üç olmuş ,sorsan geçmiyor zaman...
tezer özlü bir yazısında diyor ya hani
''işte gene uyumam için bir neden yok. Uyanmam için de. Bunları ben mi düşünüyorum? Yoksa söylüyor muyum? Oysa bambaşka bir yerdeyim.
sahi nerdeyiz biz?
Ben bugün oturdum hayal kurdum,evet hayal kurmayı bir iş haline getirdim buna zaman ayırdım ciddi ciddi.ki ben sonrasında kırılırım üzülürüm diye heves etmem çoğu şeye.ama bugün bunu yıktım.
Ankara daymışım,akşam üstü hastaneden çıkıp bir ara sokakta kiraladığım iş yerine gelmişim.kitap satıyorum orada ikinci el tabi,pikaplar,gramafonlar,bir sürü plağım var.meraklısına tabi aslında satamıyorum millet geliyor ay ne kadar da güzelmiş , fiyatını ne bunun?diyip iki raf gezip parmaklarını kitaplara değdirerek çıkıp gidiyormuş.gülüyormuşum vay be ben de zamanında kendime az sövdürmemişim diyormuşum.hava kararıyormuş iyice.çevre civardaki esnaflar ahbabım tabi,dükkanımın önünde bir masa iki de tabure varmış yan tarafta da çay ocağı.cay ocağında çalışan küçük çocuk bana açık çayımı getiriyormuş tabureye yanaştığımı görünce derken koyu bir sohbete dalıyormuşuz Fehmi amcayla(Fehmi amca yan taraftaki bakkalın sahibi).fehmi amca o sırada Türkiye üzerinde oynanan büyük oyunları anlatıyormuş bana.doğrudur Fehmi amca diyormuşum.sövüyormuşuz beraber devlet küçüklerine.bizmişiz ki büyük!
Gece çöküyormuş,köşede tekel bayi varmış bir şişe şarap alıyormuşum çalkarası ama.hala parasızmışım çünkü.(dedim ya dükkan iş yapmıyor maaşı ev ile dükkan kirasına veriyormuşum ya).haliyle kaçak sigaraya da devam..ama tabakam var artık.kaçak sigarayı tabakada taşıyan yurdum insanı oluyormuşum.
evim nasılmış biliyor musun kutu gibi.mutfağım var salonla aynı yerde Amerikan tipi mi diyorlar onlara ben anlamam ama mutfağım ankastre değil.pril de hala mutfak penceresinin kenarında yeşil yeşil parlıyor bulaşık bezi falan hep açıkta.umut Sarıkaya senin gibi benim de söyleyeceklerim var; güpürlü perdelerim de yokmuş.neyse pencerem de çiçeğim var ama.hala günlüğüm de.tekrar başlamışım yazmaya,saçlamaya. sevmeye bile başlamışım bu saçmalayışları,yeniden.
annem arıyormuş beni her gece kapıyı kilitlemeyi unutma tüpü açık bırakma falan diyormuş bir yirmi beş sene daha.evet öyle planladım yirmi beş yıl daha yaşamalı.ama bunu ona söylemedim,bu fikirden hoşlanacağını sanmıyorum.sık sık ablamla birlikte yanıma geliyormuş.yiğenim büyüyünce şarkıcı olmaktan vazgeçmiş ben de küçükken astronot olmak istiyordum dediğimde ne demek istediğimi bile anlamış.evim diyordum,bir de yatak odam var televizyonum eski tip ama bu parasızlıktan değilmiş seviyorum ya ondanmış.yenisi de var elbette.eski olanı ileride balıklarım çoğalınca akvaryum yapacakmışım.balıklarım da var anlayacağın.evimin önünde yazları donla gezen çocuklar da varmış.balıklardan nasıl geldik buraya bilmiyorum.
* arıyormuş gecenin bir yarısı ben sana neler ettim ben tam bir hayvan oğlu hayvanım,seni sümüğünü kazağının koluyla silmek zorunda bırakılmış bir çocuk gibi bıraktığım için pişmanım o burcu senin yanından bile geçemez hiçbir kadın senin yanından geçemez,evet filtreli kahve içiyorum pc markam apple , telefonum blackberry tanışma partilerine falan gidiyorum her hafta, kültürlü zengin bir piçim,özel üniversite mezunuyum falan ama ben bu hayatı sevmiyorum anladım ki seni istiyorum diyormuş.aptallaşıyormuşum bu kadar aptallaşmasına.beynini sikim o hayat tepilir mi götveren ibne diyormuşum.ben seni bu kafanla alır mıyım,şu hallere,rollere bak siktir git lan puşt diyormuşum.ellerim titriyormuş sinirden.ahizeye vuruyormuşum.bu birkaç ay böyle tekrarlanıyormuş her gece her gece.ben o arada istediğimle gezip tozup gün içinde onu arayıp küfrediyormuşum aklıma o sözleri geldikçe.hayatımda senin kadar salağını tanımadım böyle mallık olmaz,okuduğun üniversiteye tüküreyim,babana yazık böyle evladı olduğu için diyormuşum.hatta ciddi bir ilişkim bile olmaya başlamış.ben de inanamıyor altında bir ibnelik arıyormuşum ama oluyormuş işte.hatta çok çok iyiymiş ama çirkin değilmiş düşünebiliyor musun,adam constantine constantine!gülme,gülünecek bir şey yok.bunlar gerçek!
yirmi dördü bitirir gibiymişim eleman da benden üç bilemedin dört yaş büyük.o da benim gibiymiş para getirmeyen ama mutlu olma gayesiyle açtığı küçük bir işetmesi varmış (ne iş yapıyormuş karar veremedim,belki müzisyen,bir yerlerde çalıyor bazen)onun da derken işleri büyütüp zincirleme sahaf dükkanları açıyormuşuz.(kredi çektik,batmasak iyi olur).zincirleme dediğim iki işyeri var işte o ara sokaktaki bir de köşedeki tekel büfenin yanında olan.akşamları geziyormuşuz sokaklarda,karı bile sever olmuşuz.ankara nın göt kesen soğuğu işlemiyormuş artık alışmışız birlikte dans kursuna yazılmışız meğerse bizimki bachata meraklısı çıkmasın mı!!ben daha düğünlerde oynayamazken dans ederken ne güzel oluyormuşuz.ilk olduğunu bilmiyormuş şımarmasın diye söylememişim ama böyle naif olmaya böyle insan olmaya devam ederse pekala söyleyecek hatta götünü bile öpecekmişim.
Arkası yarın
başta demiştim ya iki kelimeyi yan yana getiremiyorum diye inan yazma kıtlığımdan değil kafam,içi hınca hınç doldurulmuş peynir bidonu gibi.güzel şeyler ama bunlar..hayallerim yani.. artık olan biteni değil olması gerekenleri konuşalım istiyorum.çünkü olması gerekenler bunlar angie, gece yazmıştım şimdi gönderiyorum.artık sen angiesin ayrıca,bunu da tut cebinde.
Akdeniz de soğuk,yağmurlu bir kasım öğleden sonrası,elimdeki kahveden selamlar
skandal laiklik sorusu ile meb in
yavşaklığını sözlüğe yansıtan yazar.
anlamak zor değil, laikliğin yobaz bünyeler tarafından yeniden tanımının yapılmasını skandal olarak yorumlamıştır. hepimiz gibi, bu ilkelere göre yaşayanlar, bu ilkeler ışığında cumhuriyeti benimseyenler gibi.