bana göre kendisi dünyanın en iyi filmidir. ben böyle düşünüyorum. çünkü gerçekten anlamak isteyene çok şey anlatır bu film. kesinlikle 1 kere izlemek yetmez. filmi tamamen anlamak istiyorsanız en az birkaç kez izlemenizi öneririm. sicim teorisi hakkında fazla bilgi sahibi de değilseniz, bu filmden sonra merakınızın artacağına eminim. verdiği bilgilerin günlük yaşantımızda kesinlikle çok büyük önemi ve katkısı bulunmaktadır.
butterfly effect ile hayli benzerlikleri olan, arkadaş tavsiyesi üzerine izlenmiş filmdir. anlık keyif filmi olsa da insanı bir noktaya getirir ki insan seçimlerini sorgular durur. filmi izlerken beynin çalışma hızından bahsetmeye gerek yoktur. izlenmese çok şey kaybedilir mi hayır ama izlenmesi de yerindedir. şu da alıntılanmadan geçilemeyecektir:
"Püreyle salçayı karıştırırsanız sonradan onları birbirinden ayıramazsınız. Mümkün değildir. Duman babamın sigarasından çıkar ama asla geri dönmez. Biz de geri dönemeyiz. Bu yüzden seçim yapmak zordur. Doğru seçimi yapmanız gerekir. Hiçbir seçim yapmadığınız sürece her şeyi mümkün kılarsınız."
Ha bir de jared leto'nun oyunculuğuna burada da diyecek yoktur.
filmi izlerken o kadar çok yerde kendinizi buluyosunuz ki daha sıkı sarılıyorsunuz. yer yer kopmalar da yaşıyorsunuz ama geçişler cidden çok başarılı. materyalizm kokuyor biraz. bu filmi izleyince keşkeleri, acabaları hayatından çıkarman gerektiğini fark ediyorsun.
senaryosu, kurgusuyla fark yaratıyor. oyunculuklar keza öyle.
eğer benim gibi eşeklik edip geç izlemiş ya da izlememiş iseniz açın, izleyin derim. pişman olmazsınız.
hayatımda izlediğim filmler arasında şimdilik 1. sıraya oturttuğum filmdir. 1. sıraya koymamın sebebi , filmi az önce bitirmiş olmamın etkisi olabilir.
filmde yok yok. her şey işlenmiş. aşk , ebeveynlerin geçimsizliği, annenin babayı aldatması , ergen yaş duyguları , fizik-kimya-biyoloji , ölümsüzlük , gelecekte dünyanın hali v.s..
aslında biraz dini bir film diyebilirim ve kıt bilgimle biraz dini yönden ele almak istiyorum. şimdi , newton ve einstein deterministtir. evrendeki tüm madde neden sonuç ilişkisi içinde hareket eder. birşeyin sonucu onun bir nedeni olduğu anlamına gelirki bunu iyi anlayabilirsek , o sonucu neden olarak anlamlandırabilirsek başka bir sonucun ortaya çıkabileceğini hesaplayabiliriz.
yani tüm hesaplar doğru yapılırsa bundan 10 yıl sonra şubat ayında cuma gününün öğle yemeğinde yiyeceğiniz yemek bilinebilir. çünkü madde bir kanun ve kural çerçevesinde işler ve bu hiçbir zaman sapmaz. kısacası tesadüf diye birşey yoktur. e iyide bu teori bize biraz kader ile bir bağ kurdurmuyor mu? milyonlarca insan , bu teorinin peşinden giderken , kader in gerçektende var olabileceğine inanmak istemiyor.
kader değil miydi insan doğmadan önce yazılan ve bilinen ....
ama , Belirsizlik ilkesi'ni bulan Alman fizikçi Karl Werner Heisenberg vatandaşı Albert Einstein dan farklı düşünüyor. madde nin sadece kanunlar içinde hareket edemeyeceğini anlatıyor. aslında ben , '' Bir elektronun yerini tespit edebilmek için dalga boyu kısa olan ışınlara ihtiyaç vardır '' gibi teknik kelimelerle açıklayamasamda , anladığımı magazinsel olarak yazmaya çalışıyorum.
belirsizlik ilkesi insanın özgür iradesidir. insan dünyada aldığı kararlarla ve yaptığı seçimlerle kendi yolunu çizebilir. işte tam bu noktada yine konuyu -din- ile bağdaştırıyorum. aslında , hem Heisenberg in hemde eintein in teorilerini birleştirirsek bize islam dinindeki kader inancını ortaya koyar. hem maddenin değişmez ilkeleri vardır ki kaza ve kaderin hayrın ve şerrin allahtan geldiğin inanırız , hemde belirsizlik teorisi ile insanın özgür iradesiyle hareket ettiğini bilir ve bu irade sonucunda ahirette aldığım kararlardan dolayı hesap veririz.
bu anlattıklarımın mr nobody filmi ile alakası vardır.çünkü filmde seçimlerimiz söz konusu. farklı seçimler yaparak insanın farklı hayatlar yaşayabileceğini göstermiş. ama filmin sonunda bunlar 9 yaşındaki çocuğun hayalleridir gibi bir laf ediyor. ayrıca filmde sicim teorinde bahsediyor. sicim teorisine göre farklı boyutlar var. bu konuda Michio Kaku bir numaradır. onun anlattıklarını okumanızı veye izlemenizi tavsiye ederim. yani bu farklı boyutlar bize cennetin cehennemin arafın olabileceğini anlatmaya çalışmıyor mu? burdan onu anlayamaz mıyız. bizim yaşadığımız evrenin ötesinde farklı evrenler olduğu tam olarak bilimsel açıdan açıklanamasada böyle birşeyin var olduğu biliniyor. ispatlanamadığı için teori olarak havada kalıyor. ama tüm bilim adamları buna ciddi anlamda inanır. ama kuranda cenneti , altından ırmaklar akan köşklerin ve hurilerin olduğu bir yer olarak tasvir edilir. aslında bu tasvir nedir? aynı zamanda bir hayaldir değil mi? arabistanın çöllerinde yaşayan bir insan için su köşk ve kadın ne kadar önemlidir düşünebiliyor musunuz? bence burda kuran bilinmeyen birşeyi bilinen birşeyle tasvir etmiştir. onun için inanmayanlar kuranda geçen şarabı hurileri gılmanları fazlaca diline dolar ve islam dinini alaya alır. bu konudada felsefeci caner taslaman ve ilahiyatçı emre dorman ın açıklamalarına kulak vermenizi tavsiye ederim.
son olarak kıyamet ile ilgili tespitlerim var. kuranı kerim 600lü yıllarda yazılmış bir kitap. düşünün , kızların utanç sayılıp diri diri gömüldüğü inanılmaz cahil bir toplumun yaşadığı dönemde muhammed adında bir kişi allahtan geldiğini söylediği bir kitap yazıyor. ve bu kitapta binlerce mucize var. her bir harfinde çok gizli sırlar var. ozamanın teknolojisinde böyle bir dönemde böyle bir ortamda böyle bir kişi tarafından yazılması garip değil mi? şunu söylemek istiyorum. kuranı kerimde big crunc yani büyük patlama yani kıyamet gününün geleceğinden bahsediyor. ama gel gör ki big crunch teorisi ortaya atılalı 50 yıl oldu. alın size kuran ı kerimde yazan kıyamet. filmde kıyamettende bahsedilmiş. ayrıca evrenin genişlemesi sıgaradan çıkan duman v.s.. tümü bir dağılmadır. aynı büyük patlama ile etrafa dağılan tirilyonlarca parçacık gibi. ve bu patlamadan öncesi bilinmiyor. kuranı kerimde ise yoktan varedilme diye bir kavram var. herşey yoktan varedildi patladı dağıldı oluştu ve hala dağılıyor dağılma zamanı oluşturdu herşey dağılacak ve bir süre sonra bu dağılma sona erecek ve herşey başladığı seviyeye geri gelecek. her ne kadar ismi büyük patlama teorisi olsada çoğu bilim adamı bunun içe doğru tekrar kapanma olduğunu söyler. filmdeki sigar dumanı sahnesi , ketçap sahnesi , mürekkep sahnesi buna örnektir.
filmin başlarında (artık başımıydı sonu muydu pek hatırlamadığım ) bir sahne vardır. çocuklar bir yerde toplanmış dünyaya gönderilmek için sıra bekliyor. ve orda herkes (islama göre) müslüman. yani allaha inanıyor. filmde , bildikleri unutulsun diye çocuklara melekler tarafından ''sus''işareti yapılıyor. ve dünyaya gelen insanoğlu galubelada bildiği şeyleri unutuyor. filmdeki tasvirdir , işte sahneside burda : http://www.youtube.com/watch?v=JKLDaboFVYQ
biraz din-film bağlamından çıkmak istiyorum.
filmin şurası şöyle olsa burası böyle olsa sonu şöyle bitse diye eleştiriler olmuş. herkes eleştiride bulunabilir ama bence film kusursuzdu. tamdı! nemo nun önce yaşlanması sonra tekrardan gençleşme sürecine girmesi bana '' benjamin buttonun hakkında herşey '' filmini hatırlattı. hangisi hangisinden önce çekildi bilmiyorum ama birbirlerine çok benziyorlardı. '' benjamin buttonun hakkında herşey '' filmide süperdir. tavsiye ederim. (hemen edit : benjamin buttonun hakkında herşey 2008 yılında yani mr nobody den bir yıl önce yapılmıştır ama benjamin buttonun hakkında herşey filmi 1922 yılındaki bir öyküden alınmıştır)
son olarak şunu söyleyeyim. bu film birazda kelebek etkisi yani '' butterfly effect '' filmine çok benziyor.
butterfly effect filmindede yatarak geçmişe gitme vardı. yolunda gitmediğine inandığı sorunları geçmişe giderek düzeltmek istiyordu. ama nezaman geçmişe gidip bazı şeyleri düzeltip yaşadığı an'a geldiği zaman bu seferde başka sorunlarla karşılaştığını görüyordu. her geçmişe gidip yaptığı düzeltmeler sonucunda işler daha karmaşık hale geliyordu. mr nobody filmde buna bir örnektir. bu benzerlik tamamen kaos teorisi , kelebek etkisi ile açıklanabilir.
yani geçmişte pişman olduğumuz şeylerden okadarda pişman olmayın , belkide bu şekilde olmasaydı daha kötü bir şey yaşayabilirdik.
iyi güzel hoşta biraz fazla sübyancılık içeren filmdir. daha ergen çocuklar paso yiyişiyor. kaliteli film ama işte öyle. hem sonra film ayağına çocuk bi kaç farklı hayat yaşadığı için bi kaç ayrı manitayla sevişiyor. bunlar ayıp şeyler.
ölmeden önce izlenilmesi gereken filmlerden sadece bir tanesi.konusu hakkında hiç birşey söylemek istemiyorum açıp izleyin sorgulamayın filmi sadece izleyin.bazı filmler vardır soundtrakları ayrı bir güzeldir işte bu da öyle filmlerden soundtrackları insanı daha da duygulandırır.
buradan sountrackları dinleyebilirsiniz.
birçok canlı gibi güvercinler de, düğmeye basılmasıyla ödül kazanması arasında çabucak bir bağ kurar. fakat zamanlayıcı her 20 saniyede bir otomatik olarak kapağı açmaya başlarsa güvercin şöyle der;
"bunu hakedecek ne yaptım ben?" o sırada kanatlarını çırpıyorsa olanlar üzerinde belirleyici bir etkisi olduğuna ikna olana kadar kanatlarını çırpmaya devam edecek demektir. biz buna "güvercin itikatı" deriz...
her şeyiyle mükemmel olan film. uzun zamandır bi filme bu şekilde yaklaşmamıştım ama izlediğim bu tarz olan tek film. gerek senaryo, gerek kurgu, gerek sahne geçişleri filan hakikaten iyiydi.
şimdi bi filme bu şekilde yorum katıyorum sonra aklıma psycho filan geliyor. mesela şimdi izlediğimizde öyle bi olayı yok yani de türünün ilk örneği vs. muhabbetinde düşündüğünde harbi iyi diyorsun.
fakat mr. nobody gerçekten bu seçimler açısından farklı bi bakış açısı kazandırmayı başaran film. her film bunu yapamaz açıkçası.
9 yaşındaki bi çocuğun bi seçimi bu kadar mı şey değiştirir edasıyla izliyorsun.
gerçi butterfly effect'in birincisi de bu açıdan çok iyiydi. farklı şekilde kurgulanmış başarılı örnekler denebilir aslında. yazarken aklıma geldi de türünün ilk örneği de denemeyebilir.
her neyse kesinlikle izlenilmesi gereken filmlerden.
sizin de daha önce hiç aklınıza geldi mi bilmiyorum ama ben çok düşünürdüm bu meseleyi: eğer a'yı seçersem nasıl olurdu hayatım? şu an olduğum yerden daha iyi bir konumda, daha mı mutlu olurdum? olaylar ne yönde değişiklik gösterirdi? yoksa b'yi -şu an içinde bulunduğum durum- seçtiğim için daha mı iyi olacak hayatım? çok çok mu mutlu olacağım?
evet, biz bu iki tercihi de yaşamadan bilemeyeceğiz asla. ama yine de eğer siz de böyle düşünmüşseniz bu film size göre çünkü bu işi sizin yerinize somut şekilde ele alıyor.
seçimlerimizin ne derece önemli olduğunu, bir tercih yaparken diğer olası yaşanacaklardan kalıcı şekilde vazgeçtiğimizi karışık ama güzel bir şekilde bize anlatan film; başkarakterimizin pasta seçimiyle başlıyor "tercih" konusunu irdelemeye ve anne-babası/kalıp-gitme arasında seçim yapma durumu ortaya çıktığında ciddileşiyor...
ayrıca küçük yaşta olmalarına rağmen bu derece sevişme sahnesine izin veren yönetmene de şaşırıyorum doğrusu. filmin inanılmaz itici sahnelerinden biriydi...
filmden çıkarabileceğiniz sonuç:
tercihlerimiz önemlidir; bu bir pasta olsa bile...
filmin mottosu:
--spoiler--
eğer hiçbir seçim yapmazsanız kaybedeceğiniz bir şey de olmaz...
--spoiler--
yukarıda tek bir yere spoiler verdim, o da filmin can alıcı noktası zaten. verdiğim diğer ayrıntılar, film izleme hevesinizi kaçırmayacak türden, emin olun...
iki kez izledikten sonra az çok fikir sahibi olabildiğim film.
nemo, geleceği görebilme yetisine sahip malum, meleklerin dokunmayı unutmasıyla, geleceğini görebiliyor. nemo'nun yapacağı seçimlere göre hayatı da sürekli yön değiştiriyor film boyunca. bu noktada kafa karıştıran; yaşlı nemo'nun önce her şey gerçek hepsi yaşandı demesi, sonra da hepimiz aslında 9 yaşındaki çocuğun hayallerinden ibaretiz demesi.
filmin temel noktası tren sahnesine dayanıyor. ya annesiyle gidiyor, ya da babasıyla kalıyor. sonra yine annesiyle gittiği seçenekte bölünmeler var aynı şekilde babasıyla kaldığında da.
annesinden devam edersek; ilk hikaye; anna gelir, plajda gel yüzelim der, o gerizekalılarla ben yüzmem diyen nemo, ömür boyu anna'yı kaybeder. nüyork tren istasyonunda da elinde çocuklarla görür anna'yı ve neaptım lan ben tribine girer, o noktada bu hayatını istemediğine karar verip başa döner.
ikinci hikaye; anna gelir, nemo dürüst davranır yüzme bilmiyorum der, sonra yakınlaşırlar, aynı evde yaşamaları sonra birbirlerini kaybetmeleri, tekrar bulmaları sonra yine yavşak yağmur damlası yüzünden kızı kaybetmesi, en son yine bank sahnesinde dairenin içinde kızı öpmesiyle finale ulaşır bu senaryo da. en makulü nemo'nun en çok istediği senaryo da budur. hikayeler içiçe geçmiş olsa da filmin finali bu hikayeyle kapanıyor malum. yani finalden bir adım öncesi.
(arada bir tane atlamışım; nemo ve anna birlikte mutlu bir hayat yaşamaya başlıyorlar, birbirini kaybetme falan olmadan, ama nemo o hikayede de göle uçuyor arabasıyla ve ölüyor. haliyle bu finalden de memnun kalmıyor. hatta bu hikaye'yi başka bir seçenek de başkası da yaşıyor, hikayeler birbirine de giriyor bazen.)
nemo babasıyla kalırsa;
üçüncü hikaye; nemo elisse'i görür ona aşık olur. ama elisse başkasına aşık. nemo mektup yazar aşkını itiraf edecektir ama stefano'yla kızı görünce kaza yapar, hikayenin bu kısmı da hastane de olduğu süreçle biter. bunu da istemez nemo ve diğer hikayeye atlar.
dördüncü hikaye; nemo elisse'e aşık stefano'ya rağmen hamlesini yapar ama kız onu iter. o da ilk gördüğüm kıza yapışırım ulan o zaman der ve jean çıkar karşısına, aşk dışında her şeye sahip olmayı diler bu hikayede ama aşk olmadığı için hiç bir zaman mutlu olamaz. bir tür intiharla da(ne kadar vurulmuş da olsa) bu hikayenin de sonunu getirir. bunu da beğenmeyen nemo diğer seçeneğe atlar.
beşinci hikaye; nemo elisse'e aşık, siktirtme stefano'sunu der ve mars hikayesiyle elisse'i alır ve evlenirler. hikaye bu noktada tekrar ikiye bölünüyor.
beşinci hikaye ilk seçenek; köprüde düğünden sonra kaza olur, elisse ölür nemo ömrünü ona adar bir nevi küllerini marsa döktüğü sahne de bu hikayenin devamındadır. burda ayrıca anna ile de karşılaşır. ve yine meteor yağmuru ve istenmeyen başka bir hikaye.
beşinci hikaye ikinci seçenekte; elisse ile 3 çocuğu olur nemo'nun. ama elisse hala stefano'ya aşıktır ve bir türlü dikiş tutturamaz mutsuz bir hayat yaşarlar. araba yakma sahnesi de bu hikayenin içindedir ki, izleyen herkese bir hassiktir çektirmiştir. en sonunda elisse evi terkeder, yine sonu kötü biten bir hikaye.
elimizde türetilebilecek milyon tane hikaye var zaten ama filmde gösterilenler bunlar. filmdeki temel espri ara ara da belirtildiği gibi, seçip diğer seçenekleri elemektense hiç seçmemek daha iyi gibi bir vurgu var. zaten nemo da, tren sahnesine geri dönersek, ne annesinin peşinden gidiyor ne de babasına dönüyor, aslında hiç bir hikayeyi seçmiyor, seçmemeyi tercih ediyor, toprak yola doğru koşuyor, film de böyle bitiyor zaten.
yaşlı nemo'dan ayrıca bahsetmek lazım. bu hikayelerin tamamı, hipnoz sırasında nemo'nun hatırladıklarından ibaret. şu herkesin aynı süveteri kazağı giydiği sahneler de araf gibi bir yer herhalde, nemo'nun hikayeleri oluşturduğu bölüm, birim diyelim. çünkü oradaki yazılarda ya uyu komutu geliyor yada uyan komutu geliyor yüzü boyalı doktordan olsa gerek bunlar da.
teorilere gelelim. öncelikle zaman vurgusu filmin dikkat çekmek istediği nokta zaten. senin algıladığın gibi değil diyor zamanı, geçmişi nasıl hatırlıyorsan geleceği de bilebilirsin gibi bir ima var. hatta daha da ileri gidip, büyük patlama nasıl varsa işte 2092 yılında da büyük çöküş oluyor ve her şey geri sarmaya başlıyor. diyor ki aynı hayatlar sürekli yaşanıyor ve biz tecihlerimizle bu hayatlara şekil veriyoruz. nemo'nun yaşadığı tüm sahneler bu açıdan gerçek olabilir belki de hepsini tek tek yaşadı, ve çocuk nemo da yaşadığı hayatları hatırlıyordu. her seferinde de yeni daha ideal bir şey denedi.
3 hatun olayında dikkati çeken de şu; anna ile deli gibi aşıklar, elisse'e o aşık, o başkasına, jean nemo'ya aşık, nemo elisse'e. nerdeyse her olabilecek senaryo filmde işlenmiş ilişkiler adına. en ideali de filmin bakış açısıyla iki tarafın da birbirine aşık olup yıllar sonra buluştuğu sahne ki yaşlı nemo da en son bu sahneyi hatırlayıp "anna" deyip, son nefesini veriyor. tabi sonra kaset başa dönüyor.
yazar burada küçük küçük çıkarımlar yapsa da temelde filmi anlamayanlar için daha basit hale getirip, hikayeleri sıraya koymaya çalıştı becerebildiyse ne ala.
Sicim teorisindeki 5. Boyut olayına fazlasıyla dem vurmuş mükemmel bir film.
--spoiler--
Şimdi adamın öleceği saati bilmesine şaşmamalı çünkü 4. Boyutta yaşayan biri için zaman akıcı bir şey değildir. Yani yaşamının her detayını bilmesi olası iken ihtimalleri yani yaşamındaki yol ayrımlarını dahi bilmesi bunu 5. Boyuta taşır ki filmin son karesinde olası ihtimalleri öngörüp vazgeçmesi sicim teorisindeki 6. boyuta rahatlıkla benzetilebilir.
--spoiler--
verilen kararların yada verilmeyen kararların olumlu- olumsuz her iki yanınıda anlatan sürükleyici bir bilim kurgu filmidir. bir çok konuya değinir aslında. sıkılmadan izlemek önemli filmi, biraz uzun ve belki bazı yerleri sıkıcı gelebilir fakat sonuna kadar filme yoğunlaşıp izlerseniz filmi anlarsınız.
hayatımın filmidir. bilim kurgu, romantik, dram, felsefik; ne derseniz deyin türüne, hayata dair her şeyi içerir. attığımız tek bir adımın, yaptığımız seçimlerin, hatta en küçük bir seçimin bile hayatımızın kalan bütün dakikalarını nasıl etkileyebileceğini anlatır. bir insanı para mı mutlu eder, aşk mı mutlu eder, hiçlik duygusu mu mutlu eder; bunun cevabını asla vermemiş, aksine bu soruları zihnimize iyice kazımış olan bir başyapıt. tekrar tekrar izlerim, ayrıntı filmidir, her izleyişimde farklı bir şeyler bulurum.
Birçok teoriyi tek bir filmde toplayarak işleyen muhteşem film.
bilim dünyasında bu denli çok konuşulan, tartışılan teorileri tek bir filmde işlemeye çalışınca biraz dağınık gibi gözükebilir fakat yinede çok başarılı bir film.
entryleri okuduğum kadarıyla bu filmden pek bir şey anlamayanlar da varmış. olabilir, ilgi odağı bilim kurgu değilse anlaşılmayabilir. benimde anlayamadığım bir çok film vardır muhakkak. ama bu film sanki benim düşünce yapıma göre yaratılmış. bir zamanlar bu konuyla ilgili kafamı çok fazla yormuştum. şöyle ki;
aslında bizim yaptığımız herhangi bir hareket, yalnızca bizim hayatımızı değil, bütün dünyayı etkileyebilir. nasıl derseniz, şöyle düşünün: şu anda evdesiniz ve benim bu entrymi okuyorsunuz, peki ya dışarıda olsaydınız? dışarıda yürürken belki birine çarpıcaktınız, bu çarptığınız insanın bundan sonraki hayatına 2 saniye daha ilerde devam edeceği anlamına gelir. yani 12:00:00'da evde olacak olan bir insan 12:00:02'de evde olacak demektir buda. ve bu belki bütün dünyayı değitirmeye bedeldir. yani o çarptığınız insan belki siz çarpmasaydınız caddeden geçerken gelen arabayı kılpayı atlatırken 2 saniye farkla arabanın altında kaldığını düşünün. şimdi siz katil misiniz? hayır, bunu sizde bilemezsiniz. arabayla ezilen kişi hayatını kaybetti. çarpan insan hapse girdi. bu hapisteki bütün zaman kavramını birden bire değiştirir. o adamın varlığı onunla konuşan herkes için zaman artık değişmiştir. belki hapisteki bir insan yapması gereken bir şeyi artık onun sayesinde yapmayacak, bu o adamın hayatını değiştirmek demektir. ne için peki? siz şu an bu entryi okumadığınız ve dışarıda olduğunuz için.
veya şöyle düşünün, otobüste gidiyorsunuz. önünüzdeki insanların konuşmalarına kulak misafiri oldunuz. bir arkadaşınızla buluştunuz ve başka bir konudan bahsedicekken ona bunu anlattınız. bütün konuşmanız burda kayar, yani konuşulacak konu değişir. belki anlatmayacağınız başka bir şeyi bu konunun açacağı konu üzerinden anlattınız veya o size anlattı. bunun doğrultusunda başka bir karara vardınız. peki bu karara nasıl vardınız, otobüstekileri dinleyerek. işte bu filmde anlatılanda tam olarak budur.
ama tabi filmde bu yönünden çok fazla bahsetmemiş daha çok hayatta yaptığımız seçimleri ya yapmasaydık bugün nerde nasıl olurduktan bahsetmiş. şu anki biz biz olur muyduk, yoksa bambaşka asla yapmam dediği şeyleri yapan biz mi olurduk? konularına değinilmiş. ama inanın mükemmel bahsedilmiş, bu konuları merak eden insanların bu filmi izlemeleri gerektiğini düşünüyorum.
bu verdiğim örneklerle ilgili filmin bir yerinde bahsedildiğini söylemiştim, anlamayanlar olabilir çünkü çok karmaşık olarak anlatılmış. şöyle açıklayabilirim;
anna nemo'ya telefon numarasını veriyor. nemo'nun anna'ya ulaşmasının tek yolu o telefon numarası. ve bu telefon numarası bir kağıtta yazılı. başka hiçbir şekilde anna'ya ulaşılamaz, öyle düşünün. nemo tam telefon numarası yazılı kağıda baktığı sırada gökten bir yağmur damlası düşüyor. peki neden?;
bir brezilyalı bir gün yumurta kaynatmış, hararet odada mikro-iklim yaratmış (yani sıcaklık değeri değişmiş). bu da demektir ki orada sıcaklık değerinin değişmesi dünyanın diğer ucunda yağmur yağacak olan son etkiyi tamamlamış, yani demek istediği yağmur yağmak üzere yalnızca bir etki kalmış geriye, o da o sıcaklık ayarının değişmesiyle tamamlanmış ve yağmur yağmaya başlamış, hatta bu konuyla ilgili bir çin atasözü geçiyor filmde: "Tek bir kar tanesi, bambunun yaprağını bükebilir." burada yağmurun tek bir etkiye kalmasını kısaca böyle açıklayabiliriz.
brezilyalı adamın aslında tam o sırada işinin başında olması gerekiyormuş, ama brezilyalı adam konfeksiyon fabrikasındaki işini kaybetmiş. bunun sebebi de farbikanın herhangi bir işçisinin kot pantolon fiyatlarını karşılaştırıp ucuz olanı almasıyla ilgili. bu sayede kot pantolon imalatı diğer ülkelere taşınmış.
bu işçi, pantolonun ucuz olanını alırken, bilebilir miydi ki nemo'nun aslında hayatını kararttığını, belki anna ile nemo o günden sonra mutlu bir hayat sürdürüceklerdi, evleneceklerdi ve çocukları olacaktı. sırf bu işçi pantolonun ucuz olanını aldı diye belki de bir çocuğun hayata gelmesini engelledi. veya bu olay 1 gün sonra olamaz mıydı? bu brezilyalı adam başka iş bulamaz mıydı? veya yumurta kaynatmak yerine farklı bir yemek yapamaz mıydı? bir kişinin hayatını mahfettiğini bilse gerçekten de o yumurtayı kaynatır mıydı? işte tam olarak anlatmaya çalıştığım da bu.
film bu konuları müthiş işlemiş, eğer anlattıklarımla gerçekten ilgileniyorsanız filmi mutlaka ve mutlaka izlemenizi öneririm, pişman olmayacaksınız.