anne bombayı atacaklar mı sence?
anne şarkıyı sevecekler mi sence?
anne hayalarımı parçalamaya çalışacaklar mı sence?
anne bir duvar öreyim mi?
anne başkanlığa aday olayım mı?
anne hükümete güveneyim mi?
anne beni cepheye sürerler mi?
anne gerçekten ölüyor muyum?
aaaaah, bu yalnızca zaman kaybı mı?
anne o bana göre bir kız mı sence?
anne o benim için tehlikeli mi sence?
anne o paramparça edecek mi senin küçük oğlunu?
aaaah anne o kıracak mı kalbimi?
harika bir danzig parçasıdır. hikayesi ise kısaca şöyle;
amerikan yönetiminin üst düzeyinde görev yapan kocalarından aşağı kalmak istemeyen dört kadın 1984'te bir araya gelerek amerikalı gençleri muzır neşriyattan korumaya karar verirler. bu amaçla parents music resource center adı verilen bir kurul oluştururlar ve gençleri kötü etkileyeceğine inandıkları albümlerin kapağına ebeveynlerini uyaran bir sticker yapıştırmaya başlarlar. bu dört kadından biri daha sonra beyaz saray'ın kapısından dönecek olan al gore'un eşi tipper gore'dur. onun bu anaç(!) tavrından etkilenen glen danzig 'annesi, söyle çocuklarına benim yolumdan yürümesinler.' diye başlayan bir şarkı yazar ve adını tipper gore'a ithafen mother koyar.
darren aronofsky'nin yönetmenliğini yaptığı psikolojik gerilim filmi. başrolde de yırtık çoraptan çıkan baş parmak misali, evet doğru bildiniz, jennifer lawrence var. javier bardem ve ed harris de kadrodaymış. bak işte ed harris izlenir.
Şurada kaç bin kişiyiz bilmiyorum ama koskoca sözlükte mother movie ile ilgili sadece tek entry girilmiş. Hiçbiriniz mi izlemediniz kardeşim ya. Muhtemelen izleyenlerden de kimse "burada sanat kasmaya değmez" deyip boş vermiştir. Her neyse şuraya iki kelam edivereyim.
Filmi dün izledim. Filme ara verildikten sonra "neler oluyor aa dostlar" diye bir sure düşündürdü beni. Film boyunca da psikolojik drama beni çok pis terletti ve bunalttı. Üzerimdeki hırkayı filan attım ki zaten böyle yapıtları çok beğenerek izlerim. Filmin sonunda dumur olup çıktım tabii. Ne anlattı bu film şimdi lan derken sevgi, bencillik temalarından bir şeyler çıkartmaya çalıştım. Ama filmde fazlasıyla yer alan imgelerin üstünden sadece sevgi ve bencilliği çıkartmak filmin temasımı çok sığ yapardı. O kadar uğraşılmış bir yapıt sadece bu tema üzerinden çekilmiş olamazdı. Sonra okuduğum birkaç eleşti yazısıyla aydınlandım. Meğer jennifer ablamız filmde imgesel olarak meryem rolündeymiş, Eşi olan yazar ise tanrı. Eve gelen ve bize yazarın bir hayranı olarak tanıtılan adam ise aslında adem imiş, karısı olarak gelen kişi de havva. Eve sonradan dahil olan kardeşler de adem ile havva'nın erkek çocukları kabil ile habil. Eski ahitte bulunan hikayelerde kabil ile habil'in kavga edip kabil'in kardeşi habil'in kafasını taşla ezip öldürdüğü anlatılır, filmde de buna benzer bir sahnede erkek kardeşlerden biri diğerinin kafasını ezip öldürüyor. Filmdeki bir çok diyalogda da eski ahitten serpintilere rastlıyoruz. Tanrıyı sürekli veren ve affeden olarak biliriz. Jennifer, eşi olan yazara her şeyini veriyor. Ta ki çocuğu oluyor, her ne kadar dirense de tanrı imajındaki yazar en sonunda çocuğunu bile ondan alıp hayranlarına veriyor. Doğan çocuk ise isa. isa'nın "kanım içtiğiniz şarabınızdır, canım yediğiniz etinizdir." sözlerinden yola çıkarak buna benzer bir sahne yaratılmış. Ev ise dünya yani bir nevi cehennem imajında. En sonunda yanıyor ve (ash to ash, dust to dust) tekrar küllerinden doğarak, tekrar aynı döngü en baştan başlıyor.
Film muhteşem ötesi özgün olmuş. Birçok yorumda da okuduğum gibi sinemada 15-20 kişi falandık filmi izleyen. Yani biraz sanata kafayı yoran kitlenin oturup üzerinde düşünüp ya da benim gibi araştırıp öğrendikten sonra çok büyük zevk alacağı bir film. Yani recep ivedik tayfaya hitap etmiyor anlayacağınız. Yine dinler üzerinden bir çalışmayla, ortaya mother'ı çıkartmışlar ama çok özgün ve insanı izlerken dumura uğratması bu klişeyi görmezden gelmemizi sağlıyor. Aynı yönetmenin filmi black swan'i izleyenler için ise mother çok farklı bir yapım kalacak ama aronofsky sevenler öyle dümdüz bir film izlemeyeceklerini bilirler.
Edit: film boyunca jennifer'ın tombikto memintolarını sadece kısa bir sahnede görüyoruz. Bu yönden benim beklentilerimi pek karşılamadı.
Filmi bugün itibariyle sinemada izledim. iddiam şu Jennifer lawrence bu filmin kadrosunda olmayıp bizim gibi bir seyirci olsaydı filmi anlamayan o yüzde 90 lık dilimin içinde olurdu. O da gidip recep ivedik izlesin mi?
Filmi izleyip bir bok anlamayan sonra da koşa koşa yorum sitelerini açıp okuyup eleştiri yazanları eksisozlukte; onları okuyan, film diyemeyip Mother movie diyen angutları da burda görürsünüz.
Bir kere herkes metaforları anlamak zorunluluğunda değil. Sözgelimi imge yüklü bir şiiri anlamayan birine sen şiir okuma kardeşim diyor muyuz? Ki imgenin hasının tek bir karşılığı da yoktur.
Tüm internet aleminde bir papağan sendromu; adam tanrı, kadın doğa/Meryem Ana, misafirler adem Havva Habil kabil cart curt. Vallaha mı amk? Lan bu kadar hızlı vurmayın gerçekleri yüzümüze. iyi güzel karakterlerin altında yatan metaforik gerçekleri kapmışsınız. Ne anlatıyor peki bu film? işte tanrının evini siktiler abi doğa çok kızdı. Aferin amk size. O cinayetin işlendiği yerdeki delik neydi? Hebele hübele. Ekşici şişko abilerin yazmamış mı onu? Delikten akan kan neden bir yol çizdi, ışık neden yok oldu, cehennemin kapısı neden açıldı? Onlar var mı? Ekşici abilerinde taze mi bitmiş onlar. Bak sonuncusunun cevabını da içinde verdim halbuki. Mal mal bakmasana amk suratıma. Ben o deliğe çürüme derim, bir diğeri bozulma der, diğeri ilk günahın açtığı yol der. Vs vs. Çoğalır gider böyle. Metafor böyle bir şeydir zaten.
Peki daren abinin ay metaforum geliyor Jennifer sıcak havlu getir diye yaptığı, bir tanesi sevgili kontenjanından olmak üzere bir kaç daşaklı oyuncuyu dahil ettiği bu film hemen iyi film olur mu? Bir demet metafor ile iyi film olunmaz güzel kardeşim. Bir şeyi metafor ile anlatmak tek başına zekilik belirtisi değildir. Filmin bariz bir şekilde senaryosu zayıf.
imdb nin de eksi benzeri bir tayfası olduğu için alacaktır bir 8 puan. Motofor vor obo motofor deyip işin sonunu Jennifer ın memesine bağlayan, malum yönetmeni siyah kuğu dan itibaren seyretmiş angutlara göre iyi film olabilir.
Benim için mutlaka izlenmesi gereken değil fakat izlenebilir, yönetmenin yeni bir şey anlamatmadığı bir film.
2017 Darren Aronofsky yapımı, içeriği metaforlarla, benzetmelerle dolu, gişe hasılat derdi olmadan çekildiğini düşündüğüm, orjinal bir film.
izleyecek olanların hiçbir spoiler almadan gitmesi gereken film.
Aronofsky;
"Black Swan" ile "mükemmellik"e giden yolu insan üzerinden aradı. Fakat insan bu yükü kaldıramadı, öldü.
"Noah" ile peygamber üzerinden kurulan plan yine Mükemmelik içindi. Hiçbir günah olmaması için insanoğlunun da olmaması gerekiyordu. Fakat o da son sahnede torunlarını öldüremedi ve Mükemmellik gerçekleşemedi.
Bu iki seriden sonra "Mother" filmi Darren'in daha da derine inmesini sağlamış. Daha da büyük bir konuya el atmış. "Doğa"nın Mükemmelliğini, Mükemmel kalma isteğini işlemiş, fakat yine aynı son. Yaratıcının kendisi ve kendisine olan sevgisinin haricinde
herşeyin kül olduğu bir son.
Merak ediyorum bu filmden sonra, neye cüret edecek.
--- spoiler ---
Gelelim Mother filminin içeriğine, dünyanın başından kıyamete kadar geçen önemli dini olayların gerilimli bir tasviri. dikkatli izlendiğinde birçok metafor bulunur. Her yerde yazılanların aksine benim dikkat ettiğim birkaç ince detay.
-Eve gelen ilk insan Adem ve sırtında bir yara var. ardından eve Havva geliyor. Sırt Kemiğinden yaratılma durumu.
-Adem ile Havvanın yasak odaya girip, yasak kristale dokunması, kırması, yazarın odayı kapatıp,kilitlemesi, cennetin kapılarının kapanması gibi.
-Havve Mother'a soruyor. Neden bu evi yıkıp yenisini yapmıyorsunuz. Mother bu ev Onun Evi diyor. Kendi sahipliğinin olmaması ve farkında. Adeta Melek gibi.
-Evde akan ilk kanın, ampulu patlatması ile ışığı yok edip karanlığa çevirmesi, mahzende bir kapı açıp, cehennem yaratılması gibi.
-Eve gelen insanların farklı etnik kimlikleri, zenci, çekik gözlü vb, insanoğlunun dünya üzerinde çeşitlenmesi,
-insanoğlunun 3 kere yapma dendiği halde lavabo tepesinde tepinmesi, itaatsizliği, mother'a ilişki teklif edilmesi ve ona küfredilmesi ardından evdeki su borusu patlaması ile hepsinin evden kovulması, nuh tufanı,
-Bebek doğmadan önceki evin hali, tamamen isa doğmadan önce, yahudilerin dünyadaki halleri iken, bebek doğduktan sonra, aşırı sevgi gösterisi yapan ve bebeği öldüren, gittikçe çirkinleşen Hristiyan toplumunu görüyoruz.
Tüm bu durumları kaldıramayan Anne, Yazar tarafından hazırlanılmış olan evin alt katındaki Cehennemin yakıtlarını patlatıyor. Herkes ölüyor, sadece Yazar kalıyor.
--- spoiler ---
izleyiciyi son sahnesiyle zımba gibi koltuğa çakmıştır. Mutlak izlemek gerekir.
Eğer Gerilim yaşamaktan keyif alıyorsanız, Sinemaya gidilmeli. Ama bunu yaşamak istemiyorsanız, dvd si beklenebilir.
Çok konuşulacak uzun yıllar izletilecek (bkz: darren aronofsky) filmi. izlediğim en özgün film diyebileceğim, kullanılan metaforlarla müthiş göndermeler yapan, hayatı yaşama amacını sorgulatan bir film. Filme gidecekler için tavsiyelerim korku ve gerilim beklemeyin, yiyişmek için gitmeyin, düzgün bir psikolojiye sahip değilseniz gitmeyin.
Filmin hikayesi ile ilgili birkaç yorum yapılmış bu yorumlarla hemfikir olduğumdan yazmayacağım ancak anlamadığım kısımlar ile ilgili aydınlatılmayı bekliyorum:
Bugün sinema salonunda tek başıma (tek başıma diyorum çünkü salonda benden başka kimse yoktu.) izlediğim ilginç film.
bu film hakkında birkaç entry okudum, anladığım kadarıyla bazıları beğenmiş bazıları ise vasat bulmuş. Bana göre pek sanatsal değeri olmayan ancak anlam ve felsefi bakımdan zengin olan bir film. izlenmeli mi izlenmemeli mi o konuya girmek istemem ancak izlenirse, kişinin zihin dünyasına katkı sağlayacak orjinalliğe sahip.
doğa/havva/meryem, tanrıya soruyor: sen nesin?
Tanrı: ben neysem o'yum.
Film dini, sosyolojik ve özellikle felsefik temellerin üstüne kurulduğundan dolayı bu alanlara ilgisi olan izleyicileri kendisine çekecek türden.
zırvalıklar tanrıçası tarifi:
rosemery’s baby kasesinden yayılan ve the others dokunuşuyla marine edilmiş bir tutam parlaklık. son dokunuş niyetine, paul auster’in son şeyler ülkesinde'den bir parça aşır; ha, zombiler’i de katmayı unutma sakın! eklediğin tüm malzemeleri, mikserden çıkan gürültüyle birlikte hunharca karıştır. ve… işte burdaaa! zırvalığınız hazır. yarasın!
nasıl desem hristiyanlık takıntılı bir adam olduğu ve hep yaradılış ve varoluşu sorgulayıp durduğu için darren aronofsky'e pek düşkün değilim.
örneğin bundan önce yaptığı noah'ya ancak 20 dakika tahammül edebilmiştim.
bu filme de sadece oyuncularını sevdiğim için bir şans verdim.
tabii her zamanki gibi film hakkında hiçbir yorum vs okumadan bodoslama daldım.
diğer aranofsky filmlerinin aksine dikkatim hiç dağılmadan ilgiyle izledim. çünkü sonuna kadar nereye varmak istediğini anlamak mümkün değil.
belki de sadece filmin sonunda değil film süresi boyunca düşündürdüğü her şeyi anlatmak istiyordur.
metaforları anlatmakla uğraşmayacağım zaten burada bir yazar mükemmel şekilde özetlemiş (bkz: #37887152)
--spoiler--
filmin sonlarında yeni eseri yayınlandıgında evin önüne toplanan hayranlarıyla ilk kez etkileşime geçen şairin anneye söylediği bir söz vardı :
"çok sevmişler. hepsini anlamışlar. ama hepsi farklı şekilde algılamış."
aranofsky'nin filmden beklentisi de bu gibi görünüyor.
bu film hollywood'da -bardem dışındaki- standart hollywood oyuncularıyla çekilen filmlerde görmeyi hiç beklemediğim kadar çok katmanlı ve heyecan vericiydi. üstünde uzun uzun düşünülüp yorum yapılabilecek bir film. sanatın anlamı da bu zaten. bu yüzden şunu anlatıyordu diye kesip atmak haksızlık olur.
ama anlamayanlara şöyle bir ipucu vereyim. anladığım kadarıyla aranofsky diyor ki eğer bir yaratıcı varsa yaratma nedeni sanıldığı gibi çok iyi, üstün, merhametli, adil bir varlık olması değil kendisine tapınanlardan beslenmesi.