Sahneler aklıma geldikçe oturup hüngür hüngür ağlama isteği getiren film.abi olmanın,kardeş olmanın vurgusunu naif ama bir o kadar da damga vururcasına yapan film.bunlar yetmezmiş gibi de Erkan Oğur müzikleri...
Fena can yakıyor,oturduğunuz yerde çakılı kalıyorsunuz.Filmi durdurup yarım saat sonra eve gelecek olan abiyi arayıp onu sevdiğini söylemek.Eve gelince hiçbir şey söylemeden ona sarılıp tekrar hüngür hüngür ağlamak.
çok güzel film. gerçekten insanı duygulandıran sinema klasiği özellikle mete dönmezer, mustafa uzunyılmaz gibi oyuncuların filmdeki oyunculuğu tartışılmaz.
küçük kızın saçlarını kesildiği sahne çok üzmüştü beni.
öyle güzel vermiş ki o duyguyu o minicik surat.
bir de dedenin çaresizliği...
üzerine tartışma yapılmayacak kadar gerçekçiydi.
türk sinemasının en duygusal filmlerinden birisi. filmin doğallığı bu duygusallığı artırmakta. filmde başrol olan çocukların o köyden sıradan birer çocuk olmaları bu doğallığın en büyük etkeni. ayrıca film yaşanmış bir hikayeden alınmıştır.
türkiye'de binlerce kişinin yakınındaki birilerinin yaşadığı olaydır. benim babaannemin de buna yakın bir hikayesi vardır. eminim şu anda bile 10 yaşlarında olan birilerinin böyle bir hikayesi vardır. hatta ve hatta bundan yüz yıl sonra bile bu hikayeyi yaşayacak birileri vardır. böyle bir hayat gerçeğinin bu kadar geç film yapılması, bu konuya değinilmemiş olunması ne kadar acı.
film aslında film değildir. tamamen gerçektir. mutlu sonla bitmez. ama biter hayat gibi biter. zaman gibi biter. babaannem de bitti. öldüüü gitti. allah rahmet eylesin. ama kimbilir neler yaşadı.
edit: kolpaçino, recep ivedik gibi siktiriboktan filmlere koşa koşa giden, ayıla bayıla izleyen, salyaları aka akla anlatanların ta amına koyum. gerçeği yansıtmadıktan sonra yapılan sanatın da amına koyum.
şükürsüz, memnun olmamakta direnen, biraz daha kazanmak için hırs küpü olmuş, hatta bu hırsın getirisi olarak yakınlarını tek kalemde silip atanların, bizlerin izlemesi gereken bir film.
son derece sade, son derece gerçekçi, her sahnesi ayrı trajedi kokan bir film. o bizim duygulandığımız sahneleri düşünüyorsunuz, halbuki o sahnenin gerçek aktörleri alışmışlıktan umursamıyorlar bile. babası o küçük kıza sırtını döndüğünde hepimiz küfretsek de gerçek hayatta o sahneyi yaşayan bir küçük kız umursamıyor bile. çok garip.
dedelerine bakıyorsunuz çocukların, "ne koca yürekli bir adam yahu, sakat haliyle çocuklara bakıyor da gıkını çıkartmıyor" diyorsunuz. ama o adam da gerçek. ve o gerçek adam bizlerin buna hüzünlendiğimizi veya bunu takdir ettiğimizi görse belki tekme tokat girişir.
izleyin bunu izleyin.
edit: unuttum söylemeyi. o filmi şehirlararası otobüslerin belleğine atanın da ta amına koyayım. kalabalıkta izlenmez o film.
hikayesinin alindigi soylenen gercek hayattaki kahramanlarinin kim ve nerede olduklarini merak ettiren film. filmin cocuk oyuncularindan buyuk usta mete donmezer'e kadar butun ekip o kadar dogallar ki ortada senaryo yok, gercek karakterler el kamerasina cekilmis hissi uyandiriyor. izleyin, izlettirin.
--spoiler--
annenin erken ölümü, babanın başka bir kadınla evlenmesi, çocukları istemeyen üvey anne, dedenin bakmaya çalıştığı iki kardeşin yaşadıkları acıklı olaylar;
ağaca şekil vererek gemi yapmaları ve geminin daha sonra adamın suyun önüne açmasıyla yüzüp gitmesi, istanbullu bakkalın biz akraba sayılırız diyerekten iyi niyeti ile çocuklara elinden geldiğince sahip çıkması, eve her girişlerinde merdivenin yanındaki oyuktan korkmaları ve abi olan çocuğun gece bu korkusundan dolayı ambardan un alamayıp komşulardan dedem ekmek yapacak diye un istemesi, kız çocuğun dedesi aylık aldığında köfte yiyebilmesi, dedem her gün şehre gitse keşke demesi, film aralarında çoğu kişi tarafından pek dikkat edilmese de erkek kardeşin çok masum bir şekilde sokakta oynayan kızlardan biriyle bakışması, gözlerini kaçırması ve utanması, üvey annenin sertliği ve babayı etki altına alması, babanın belki isteyerek belki de istemeyerek çocuklarından uzaklaşması, kardeşlerin bisiklet isteklerini mektupla almanyadaki teyzelerine bildirmek istemeleri ama dedelerinin karşı çıkması, nasılsa teyzenin haberdar olması ve çocukların bisiklete kavuşmaları, erkek kardeşin evin işlerini çevirmesi, bariz bir şekilde yoksulluk, yokluk içinde olmak, çocukların ayrılmak istemeyerek korkmaları, almanya ya gidecek olmayı bir çare olarak görmeleri, dedenin bu zor felçli haliyle bile namazını kılabilmesi, çocuklara sahip çıkmayı denemesi almanya işininin uzayacağı haberini alınca gönlü razı gelmeyerekten belki iyi olur düşüncesiyle kız çocuğunu evlatlık olarak vermesi, ağlatan sahneler ise, kızın saçları kesilirken ayaklarını sıkması, dede beni gönderme demesi, öksüz çiçeği ile vedalaşması aynı anda erkek kardeşin elindeki şişeyi ölecesine düşürüp kırması bakkaldan şişe almaya gitmişken kardeşinin oradan arabayla geçerken bisikleti görüp abi diye bağırıp haykırması ve sonda da kardeşi gören abinin bisiklete binip yetişecekmişcesine arabayı takip etmesi var gücüyle pedal çevirmesi kızın arabanın arka camında ağlayarak kalakalması ve arkada dev konya ovası, işte orda bunlar yaşanıyor.
--spoiler--
film sadelik konusunda hayli başarılı, yalın karakterler ve gerçek bir hikayeden alınması daha da kendini yakınlaştırıyor insana. yönetmenin hikaye daha acıklı ve sert biz sadece yüzeysel olarak anlatmaya çalıştık anlamında açıklama yapması daha kötüsünde neler olmuş diye düşünmeye sevk ediyor insanı.
kerdeşinizle tartıştığınızda, ailenizle sorun yaşadığınızda mutlaka bu filmi seyretmeye çalışın inanın, halinize şükür edeceksiniz ve olaylara bakış açınız değişecek.
emek verilen bir eser için kolay kolay bunu demem ama;
"hakkaten yarrak gibi film"
iki üç kuzeyli entelin "du bakalım bu üçüncü dünyalı maymunlar sanat diye ne çıkarmaya çalışıyor?" geyiğinin mezesi olmaktan öte bir vasfı yok. bu muhabbet uzun süredir vardır. kendi sineması olmayan yada yok olmuş avrupa ülkelerinin entelleri böyle sikik sokuk, ne dediğini çekenin bile anlamadığı filmleri 100-150 dantelin eğlencesi festivallere çağırıp güya onore ederler (bkz: freak show). bizim basın esnafı da bunu sanki dünya fethedilmiş gibi haber yapar.
zamanında yılmaz güney'in 5 para etmez sıçmıklarına da aynı muammele yapılmıştı millet de seyretmeden etmeden ezberden o gerizekalıyı yönetmen zannetmişti. arkadaş, sürü yada duvar'ı kusmadan tamamlayana plaket veriyorlar şimdilerde...
kardeşliği hisettiren filmdir.
gizli gizli ağladım evet, arkadaşın yanında kastım kastım titreyen bir ses 'ehe çiş yapcam' diye girdim tuvalete ve geberene kadar ağladım.
gerçekten izlenmeye değer bir film.