tevfik fikret ve mehmet akif arasındaki ayar alışverişinin ürünü lakap. şiiri de vardır ve aynen şöyledir:
paraya hiç dayanmayan bir şairmişim
zangoçluk edermişim protestanlara gider
size edebî saygılarımı sunarım efendim
yani yıldızlı bir kürsünün üstadına
bilgin şairine yani islâm dininin
molla sırat hazretlerine yani
lütfen bize ne güzel
zangoçluğu yakıştırıvermişler
ama aldanmış olmayasın sakın üstadım
müslüman oğluyum ne de olsa
sen o güzel dini anlatma bana
o dinden senin kadar ben de anlarım
ben de okudum o tanrı kitabını
yüreğe doğan o sözleri ben de dinledim
ben de dolaştım sizin gibi cami cami
tanrı önünde ben de oldum iki kat
açılırdı hayâlimde cennet yolu
dolardı yüreğime cehennem korkusu
ulu tuba'ya ben de tırmandım
ben de çıktım melekler katına
ezanı duydum mu bayılırdım
nasıl koşardım o 'tanrı' sesine!
ben de tespih çektim, dua ettim
ben de namaz kıldım, oruç tuttum,
hepsini yaptım, halt ettim!
çünkü ne dendiyse inanmıştım
kanmıştım senin kandıklarına
bağlanmıştım körü körüne
canımı adamıştım dinime canımı.
tanrıyı da sevmiştim peygamberi de.
ama onlar bu gün çok uzaklarda
anladım ben asıl gerçek nerde
anladım hanya'yı konya'yı
bizi hakka götüren yol başka
senin şu saydıkların var ya hani
şu şaşılacak şeyler hani doğaüstü
onlar hep masal hep kafadan atma
bugün hiç durmadan arıyor insan
gitgide görüyor işin içyüzünü de
senin hokkabazlar unutmuşlar geleceği
isa ile musa, aldatılan ve aldatan
o büyülü değnek, bir koca kuyruklu yalan
işte insanoğlu bir yerde böyle sapık
beşerin böyle delaletleri var
putunu kendi yapar, kendi tapar
git ara kiliseyi, dolaş kâbe'yi
can sesini duy, tekbiri dinle
umduğun, beklediğin şeyler nerde hani
ortada bir tek şey göreme
şeytanı da düzme, allah'ı gibi
buda'sı düzme, ehrimen'i düzme, yezdan'ı düzmece
bir korkak kuşku yaratmış bunların topunu
gölgeler baktım, gölgeler, gölgeler...
sonra baktım bir karanlık uçurum
haydi dön geri, dön geri, dön oğlum!
ve beynimden vurulmuş gibi devrildim.
şimdi benim ne cennet, ne cehennem umurumda
bakarım evrene, şaşar şaşar kalırım.
ne tapılan tanırım, ne taptıran tanırım
yaradılışın kuluyum ben artık
ben yaradılışın kulu
pıtrak gibi işte gökyüzünde mescitler
işte onlara orda vicdanım secde eder
işte benim bundan böyle tapınmam bu
işte bundan böyle benim vaktim böyle geçer
artık öyle rahat, öyle rahat ki içim
ayırt edemem kendimi bir kayadan
tapınmakta biraz minnacık bir kuşla
bir ishak kuşu da, la il ilahe illallah der
ben de la ilahe illallah derim
ve doğruluk ve alçak gönüllülük ve sıkı dostluk
ve el uzatma ve koruma ve insaf ve acıma
ve sonra bir şaire zangoç dememek
işte buyuran bunlar benim vicdanıma
benim ayinim düşünüp yapmaktır
benim dinim insan gibi yaşamaktır
inanmışım: taparım ben varlığa
her kanat bana bir melek sesi getirir
ne işim var peygamberle benim
beni hakka bir örümcek oturur
kitabım işte yeryüzü kitabı
bendedir iyilik, kötülük tohumu
varırım hep böyle ta mezara dek
yeniden dirilmek bizim nemize gerek
taşır insanların hem aşkını, hem acısını
bağrımdaki şu deli, şu ince yürek
insan gibi yaşamaktır bugün gerçek din
insan gibi yaşamak.