sabah kalkıp, her şeyi mekaniğe bağlayıp günü tamamlama modunda olma zorunluluğu...
ruhsuzlaşma,hissiyatı her geçen gün biraz daha yitirme çabası, neredeyse insan olduğunu unutmak.bi çok şeyi daha basiti indirgeme ve yaşama, korunma amaçlı,özel hazırladığı zırhın içerisinde akıp giden zaman.bu zamanın içerisinde harcanan duygular, yaşananlar, haketmediği halde harcanan insanlar kısaca ön yargılar ve yaptırımları.vicdan denen duyguyu kaybetmek, konuşuyorsa da susturmak. artık "cız" dahi ettirmemek, merhamet yoksunu olmak. en önemlisi her şeyi zamanın moda kılıfını uydurup geçiştirmek, konu atlamak ve de atlatmak...
mana arayışında değil de görme arzusunda bulunmasıdır. sonrasında ne var sorusu ve merakı insanın her adım atışında bir yerlerde boşluğa girmesine neden olmaktadır. singularity gerçeğinin farkında olan insan yine de merakına olan zaafiyetine yenik düşmektedir. hiçbir ahlaksal veya bilimsel gerçekten bahsetmiyorum insanla paralel olan. diyorum ki singularity (teklilik) kavramını yaratanın da ona inananın da ve onun geleceğini bilenin de insan olması beraberinde getirdiği birçok çelişkiyi cevaplanması gereken sorular içerisine dahil ediyor. bence modern insanın en büyük sorunu bu. doyumsuzluk. merak. mana değil amaç edinmesi. manasız bir amaç edinmesi. merakı amaç kılıp adım atması.
monotonluk ve tektipçilik. evet bugün modern dünyada var olan sayısız naylon kimliklere karşı herkes kapitalizm kültürün dayattığı tektip tüketim tarzını ve modelini benimsemek ve karakterini onunla sınırlandırmak durumundadır. toplumda zeki, ufku açık zıpçıktılar vardır belki ama bunlar talep oluşturmayacakları için niteliksiz çoğunluğun tüketim modelini ve ürün tercihlerini kabullenmek zorunda kalacaktır. dizileri ele alalım. ülkemizde en çok izlenen dizilere baktığımızda yaratıcılıktan uzak en vasat insanın zekasına göre hazırlanmış sığ öykülerden oluşmaktadır. bugün polat alemdar ın 4 kişiyle incirliği bastığı dizi izlenme rekorları kırıyor ve her perşembe bizler de bu ızdıraba katlanmak zorunda bırakılıyoruz.
türk insanı için kimlik bunalımıdır. batıdan alınanların doğuyla harmanlanmaya çalışılması sonrasında ortaya çıkan insan bizim modern insanımızdır. aslında modern insan anlayışımız tamamen farklıdır bu durumda. atalarından aldıklarını, batıdan aldıklarıyla -modernleşmek için sadece batının örnek alındığı göz önünde bulundurulursa- bütünleştirmek isteyen halkımız, dedelerinin 'yapma'larıyla, avrupa'nın 'özgür ruhu'yla içiçe büyümeye çalışan insanlarımızdır.
dış görünüşü değiştirerek modernleşen insanlar, içlerindeki tabuları yıkamamaktan öteye gidememişlerdir. bu onların suçu mudur, değildir tabi. türkiye'deki modernleşme kavramını değiştirip, 'adapte etme'yle gözümüze sokan zihniyetin suçudur. sonuç: binlerce kimliksiz insan.
yalnızlık diyenler bir hayli fazla fakat şu sıralar sizde kabul edersiniz ki yalnız yavaş yavaş bir sorun olmaktan çıkıp bir tercih gibi algılanmaya başlandı.
zamansızlık, yabancılaşma, tüketim toplumu ve türevleri tüm bunlara bakınca ben gördüğüm tablo metropol yaşantısı içinde acı çeken insanlar. bizi bu güzel havalar değil içine tıkıştığımız milyonluk nüfuslu metropoller mahvetti.
en büyük problemi kulak temizleyicilerdir. Kulak temizlendikçe aslında modern insanın kulağındaki sıvı içeriye itilmekte, her seferinde dışarı çıkarılan sıvının çoğu içeri tıkılmaktadır. bu durum zamanla öyle vahim bir hal almaktadır ki, kulağı duymayan insan zamanla herşeye duyarsız kalmaya başlamakta, yanlış partilere oy vermekte, demokrasiyi katletmektedir. bunların hepsi kulak temizleyiciler yüzünden olmaktadır, zaman modern insanın bu problemi nasıl aşacağını bize gösterecektir.
yabancılaşma; kendine, doğaya, yaratıcıya.
sözlerin içi boş, samimiyetsiz.
gözlerin içi boş, anlamsız.
kalpler, ancak kendimiz için atar oldu, ötesi yapay.
şimdilik geriye kalan tek net şey annelik hissi.