evet heyecanlıydım. içimden bir ses otur oturduğun yerde diyor, diğeri ise gitmezsem hayatım boyunca korkak olarak kalacağımı söylüyordu. ikincisini dinledim ben.
kulaklığımdan manic street preachers - if you tolerate this ve sex pistols - anarchy in the uk gibi isyan temalı parçalar dinleyerek olay mahalline gidiyordum. son derece havaya girmiştim. yaklaşık yarım saat gecikmiştim başlangıç saatine göre. hava nemliydi. terletiyordu. arabadan inip iskeleye doğru sahilden yürümeye başladım. bir süre yürüdüm. önümde yürüyen üç polis ve uzaktan gelen sloganlar, alkışlar ve gürültü iyice yaklaştığımın habercisiydi. heyecanım içten içe coşkuya dönüştü. alacakaranlık moda sahilinde gürültünün geldiği yere polislerin arasından geçerek yürürken, gürültünün sandığımdan daha uzaktan geldiğini farkettim. içki yasağı bulunan iskelenin hemen girişinde bekleyen, sayıları 20-25'i bulan polis grubunun önünden geçerek, yukarıya doğru yürümeye başladım. bana bakıyorlardı. rte oraya yemeğe gelse, mevcut koruma daha farklı olmazdı diye geçirdim içimden. herneyse. yürümeye devam ettim. insanlar 100 metre kadar yukarı konuşlanmıştı. ben sahil tarafından geldiğimden, önce polislerin barikat kurduğu iskelenin önünden geçtim, daha sonra bayıra karşı yürümeye başladım. polislerin o halinin fotoğrafını çekmeye cesaret edemedim açıkçası. sayıları çok fazlaydı.
aralarına gireceğim gruptan gürültü, alkışlar ve sloganlar yükselmeye devam ediyordu. bu arada yukarı yürürken sıradışı bir olayın cereyan ettiğini anladım. topluluğun arasına girdiğimde sayıları 30'u bulan bir polis grubu daha vardı. tam karşıda beklemekteydiler. agresif görünmüyorlardı ama teyakkuzda olduklarından şüphe yoktu. toplanan kalabalıktan dolayı yol tıkanmış, karşıdaki polislerden 2-3 tanesi geçmeye çalışan arabalara yardımcı olmaya çalışıyordu ama işleri kolay değildi. etrafıma baktım tam bu sırada. balkonlardan izleyenler, camlardan seyredenler, oturdukları kafeden meraklı gözlerle bakanlar, dükkanlarını bırakıp ortamı süzenler...
bulunduğum toplulukta genç denecek insanlardan tutun da 65-70 yaşlarında kadınlı erkekli geniş bir demografik yapı dikkatimi çekti. dha'dan ve nereden olduğunu saptayamadığım bir kaç muhabir sürekli flaş patlatıyor, kameraya çekiyordu. o anda grubun ön tarafındaki bir kaç kişi slogan atmaya başladı ve sonraki tekrarlarda topluluk eşlik etti.
" - kadıköy'de a-ke-pe istemiyoruz "
bir kaç kere tekrarlandı bu. kısa bir süre sessizlik oldu.
sonrasında yine slogan :
" - a-ke-pe yi istemiyoruz " ve alkışlar, ıslıklar yükseldi. topluluğun içinde olmayan, ama evlerden kafelerden izleyen insanlar eşlik etmese de bizim tarafımızda olduklarını anlayabiliyorduk.
hemen sonrasında başka bir slogan ortalığı inletti:
" - tayyip gelsene, bir bira içsene "
bu slogan ortamda gülüşmelere sebep oldu.
topluluğun içinde kimileri hiç bir şey içmiyordu. kimilerinin elinde içki vardı. su, soda yahut gazoz içen görmedim. ilk geldiğimde çantamdan çıkarmaya çekindiğim biramı, ilerleyen dakikalarda çıkarttım. çıkartana kadar kendimle resmen savaşmıştım. ama en sonunda çıkarma yönünde olan dürtüm baskın geldi. oraya boşuna gelmemiştim. o kadar polisin önünde çevir-aç kapaklı biramın kapağını açtım ve içtim. evet polise karşı. evde oturup tepkisiz kalmadığım için mutlu olmuştum.
sıradışı bir şeyler olduğunu hissetmiştim dediğim gibi. insanlar konuşurken " tonguç " adlı arkadaşımızın göz altına alındığını öğrendim. kadıköy sahil karakoluna götürmüşlerdi.
moda'dan ayrılıp, karakola doğru yürümeye başladık.
sokaklardan ve caddelerden geçerken sloganlar ve alkışlarımız ortalığı inletmeye devam ediyordu.
"- kadıköy'de a ke pe istemiyoruz"
"- katil abd, işbirlikçi a-ke-pe "
sokaklardan geçerken balkonlardan bizlere tutulan alkışlarla, önlerinden geçtiğimiz lokanta, restoran ve kafelerden "- helal olsun sizlere çocuklar ", "- aferin çocuklar haklı olanı yapıyorsunuz" haykırışları kulağımıza geliyordu. o haykırışlar bizim de iştahamızı kabartıyor, tabiri caizse ayaklarımızı yere daha sağlam vurmamızı teşvik ediyordu. geçtiğimiz her sokaktan, insanların farkımızda olduklarını anlayabiliyorduk.
ve kadıköy sahil karakoluna ulaştık..
kalabalık bir grup olduğumuzdan, bizi gören polisler irkilmişlerdi. bir kaç polis bizi durdurdu. sonrasında ilçe emniyetinden yetkili bir kişi bizimle konuşmaya başladı. önceleri uyarır ve sert bir üslupla konuşmasına başladı, bu üslup sonrasında telkine döndü. içeride arkadaşımızın olduğunu söyleyince, dört avukatıyla birlikte karakolda olduğunu doğruladı. arkadaşımız hakkında bir bilgi edinmek istediğimizi söyleyince, bize beklememizi ve avukatlarından birini göndereceğini, avukatının bize bilgi vereceğini ancak sonrasında dağılmamız gerektiğini söyledi. avukatı çıktı arkadaşımızın iyi olduğunu söyledi. arkasından sessiz biçimde dağıldık. ama neden içeri alındığına dair bir açıklama yapılmadı polisler tarafından.
bahsettiğim gibi bu geceki eylemde arkadaşımız " tonguç " göz altına alınmıştır. neden göz altına alındığı konusunda polisten bir açıklama gelmemiştir.
içilen onca içkinin ardından denize ve cevreye verilen zararı düşününce, üstüne üstlük bazı gecelerde içkinin de etkisiyle çıkan kavgaları düşününce, siz hakettiniz dedirten durumun sonucunda yapılmış bir takım inatcı güruhun protestodur.
keşke orda yasaklanan şey kerhane olsaydı da 7 den 77 ye herkes cuma 20:30 da oraya gidip bir güzel sevişseydi. sonra yurdum abazanları ülkenin dört bir yanından istanbul un o* iskelesine akın ederdi. otomatik olarak ordaki eczanelerin kondom, manavların çilek, bakkalların peçete satışları üst düzeye ulaşıp esnaf zengin olurdu ve böylelikle refah seviyesi yüksek bir turizm noktası olurdu moda iskelesi. sonuç olarak da 2010 yılı kültür başkenti olmayı hak ederdi istanbul.
1917 yılından beri insanların içkili veya içkisiz eğlendikleri bir mekanın, 2000 li yıllarda yozlaştırılması kesinlikle protesto edilmesi gerekir.
cuma günü 20.30 - 21.00 saatleri arasında olduğu söyleniyor, cuma nazamazına ve cuma günlerinin kutsallığına vurgu yapanlar iyi okumalı.
namaz kılan içki içeni, içki içen namaz kılanı rahat bırakmazsa çatışma kaçınılmazdır.
namazına, dini yaşantına saygı duyulmasını istiyorsan, insanların tercihlerine de saygı duyacaksın. sen onun içkisine karışırsan o da senin allah ına- kitabına karışmakta hak bulur kendine.
istanbul'da yaşayan herkes biliyor ki istanbul'daki deniz ve boğaz kenarındaki (veya manzaralı) restoran vslerin en az yüzde 90'ı içkilidir. içki içmemeyi hayat tarzı edinmiş insanlar da içkili ve eğlenceli yerlerde rahat edemez. istanbul'da içkili restoran kalmamış gibi arıza çıkaran bu tiplerin bu eyleminin de hiçbir haklı tarafı yoktur. ancak eylem yapma hakları vardır ona kimse birşey dememelidir. çok istiyorlarsa moda'da içkili bir restoran yapılabilmesi için belediye'den bir iskele isteğinde bulunabilirler, ki emin olun böyle bir istekte bulunmamışlardır.
istanbul'da olsaydım seve seve gidip katılacağım protestodur. cuma günü de olsa, ramazan da... çünkü yasak içki yasağı değil, sermayenin yeşilleştirilmesidir, yeşil yaşam kültürünün fetih için sağa sola saldırmasıdır. yeşil otel, yeşil restoran, yeşil semt diyerek genişledi de genişledi bademler, bıyıklar.
yapılan saçmalığa karşı yapılması gereken protestodur. ancak protestonun kime olduğu iyi seçilmelidir. cuma günü içki içerek bir şeyi protesto ederseniz doğrudan allah'ı protesto etmiş olursunuz, belediyeyi değil.
mimar vedat tek tarafından 1917'de yaptırılan tarihi moda iskelesi, 2000 yılında onarıma alınmıştı. 2001kabotaj bayramında tekrar açıldı. daha sonra büyük şehir belediyesi, işletme sözleşmesi biten iskeleyi geri aldı ve iskelenin işletmesini yandaş firma beltur'a verdi. geçen temmuz ayından beri aynı firmanın işlettiği; modalıların, kadıköylülerin, istanbulluların yıllardır rakı içip balık yedikleri, mehtaba karşı biralarını yudumladıkları, arkadaşlarıyla beraber şarap içtikleri iskelede, içki yasağı başlamış oldu.
içki yasağının uygulamaya başlamasından sonra adı şerbetli restorana çıkan tarihi iskelede bu yasağı protesto etmek amacıyla 7'den 77'ye insanlar her cuma 20.30 - 21.00'de içkilerini alıp iskelede toplanarak şarkılar söyleyip istanbul büyükşehir belesiyesinin bu dayatmacı uygulamasını protesto etmekteler.
polis ve çevik kuvvetin tabiri caizse kale gibi koruduğu iskeleye yürümek için üst araması yapılıyor ve hiç bir şekilde alkolle içeri girilmesine izin verilmiyor. ayrıca içeride mekanın özel güvenlik elemanları görev yapmakta. sanırsınız ki başka bir ülkeye geçiş yapıyorsunuz.
uygulamaya sırf içki yasağı olarak bakmak yanlıştır. çünkü bu yasak aslında modalılara, kadıköylülere ve istanbullulara bir mesajdır, özgürlük kısıtlamasıdır ve sindirme politikası olduğu açıktır.
yaklaşık 15 yıldır aynı zihniyetle yönetilen istanbul büyükşehir belediyesi'nin anlamsız icraatlarına hep muhalif olmuş ve aynı zihniyetin bir türlü belediye başkanlığını alamadığı kadıköy...
2010 yılı kültür başkenti istanbul'u seçenler, diğer şehirlere haksızlık mı yaptılar acaba?