umudum umudundan yana, gözlerin ne güzelmiş.
dünyada erkeği tek doğuran canlı denizatı'ymış, ne tuhaf.
içimde umudunu taşıyorum derdim, kaç aylık derdin , gülerdik.
miş li geçmiş acılarımdan çay demledim, sesimin altı kısık.
yansın diye bütün devreleri kalbimin,
yere düşen elmaların kurtlu olduğunu çok geç anladım.
seni çok özlemiş. öyle söyledi, ben dündüm.
yarın asla gelmeyecekmiş.
mişmiş diye bir şey var, kırmızı, soğuk buzlu bir içecek gibi.
gözlerin gibiymiş, öyle gördüm ben, gözlerim öyle kedi.
iyi birisiymiş duydum ben, istemeden sevmiş seni.
arkadaşım söyledi.
ben iyi değilmişim, nasıl mısın iyi misin? miş li geçmiş acılarımı göstersem öper misin?
sahi anne tükürüğünden ilaç yapılsa, bir milyon satar vallahi.
miş'li geçmiş acılar, kimsenin dilini değdiremediği.
acı seven insanları neden anlamıyorum ben.
muş'lu geçmiş askerlik zamanlarımdı sanki. muş çok soğuk muş. -bayılıyorum türkçe'nin bu yeterliliklerine-
telefonda sesi kötü geliyormuş diye bir oğlan çocuğu.
türk askeri, elbet babayiğit ama bir oğlan çocuğu.
gözündeki damla soğuktan donmuş.
kart bitiyormuş, ses gelmiyormuş, "bitti" diyormuş bir nefes karşısındaki kız.
nefes al nefes ver döngüsünde
her türk asker doğuyormuş elbet ama
komutanlar ağlamaya izin vermiyormuş.
miş li geçmişten ne gördük ki yarın ne getir -ecek/-acak.