(bkz: Kosova)nın şirin kentidir. Bir o kadar da acılarla dolu kasabasıdır. Kenti bir nehir ortadan ikiye ayırır. Savaş sonrası bu nehir insanları da ayıran nehir olma özelliğini kazanmıştır. Yıllarca beraber oturmuş, beraber kahve içmiş beraber sohbet etmiş, boşnak, arnavut ya da sırplar politik egolar yüzünden ayrı düşmüş evlerini dostlarını sohbetlerini bırakmış köprünün öteki tarafına geçmişlerdir. Bir yanda sırplar bir yanda arnavut ve boşnaklar. Ortada yaklaşık 100 metre uzunluğunda bir köprü, arada ise özlenen sohbetler, arkadaşlar kalmıştır.
Kosova’nın kuzeyinde bulunan,
Kosova’nın Arnavut bölgesiyle, sırp bölgelerinin sınırları tam ortasından geçen bir şehir.
iki bölgeyide birbirleriyle bağlayan köprüleriyle meşhur-Muş. Muş. Çünkü ben bilmiyordum.
Geçen sene kosovalı dostumun düğünü için gitmiştim. sabiha gökçen üzeri aktarmalı. Tam bir gün öncesinde kosova’da sırp bölgeleriyle olaylar ve çatışma çıkmıştı. diplomatik krizleri hep var zaten, ama tansiyon son 10 yılda hiç bu kadar yükselmemişti demişlerdi. Havalimanında pasaportlarıma bakan Memur kardeş uçağa binmeden önce gözümün içine bakarak “sen istihbaratçımısın” diye fısıldamıştı. Hani neden Almanya’dan direkt uçmamışım da, istanbul üzeri uçuyormuşum diye kriz bölgesine. Ah be memur kardeş, sana o anda tabii “böylesi 100€ daha uyguna geldi, param yok. 12 saat daha uzun yolculuğu para uğruna göze aldım” diyemedim tabii, verdiğim cevap “kendini riske atacak sorular sorma kardeş” olmuştu. adamın rengi fena oynamıştı ama. yeminle diyorum.
Mitroviça’nın kendisi sakin bir kent. Her neyse, Düğün arefesinde düğün evinde telaş melaş derkene, bi akşam tek başıma takılayım felan dedim. O bahsettiğim köprünün hemen yanıbaşında bir club vardı. Çarşılarını turlayıp, iki fırt nargile çektikten sonra o cluba doğru yürüyordum, şöyle bi baktım bi köprü var. Işıklı mışıklı böyle. E tabii mevzuyu daha Bilmiyom, bi şu tarafı da turlayayım dedim. Köprüyü geçtim, ve geçer geçmez bi bulvar başlıyor ve o bulvar sağlı sollu Sırbistan bayraklarıyla donatılmış. Ben bunu fark edene kadar şöyle bi 150metre felan yürüdüm. bu da neyin nesi felan diye şok oldum. Kosova’da kimin götü yer lan Sırbistan bayrağı asmak? bi cafenin yanından geçerken, yanılmıyorsam bitane şampiyonlar ligi eleme maçı vardı içerideki ekranlarda. Ve o ana kadar fark ettiğim tek şey bayraklar ve tiplerin bi anda bariz değişmesi. neyse girdim dükkana, kola söyledim. instagramla felan meşguldüm. Maç bitti (zaten son 10 dakkası felan oynanıyordu vardığımda) , hesabı ödemek için uzattım € banknotunu (Kosova’nın para birimi €, her ne kadar Avrupa merkez bankası açısından gayriresmi olsa da, Kosova açısından resmî) . E bu eleman bi bakış attı, bu olmaz dedi. Genç bi çocuk. 19-20 felan. Sağolsun tamam ben değiştiririm dedi, 2dk sonra dükkana elinde sırp banknotlarıyla döndü. Bu paranın üstü deyip elime uzattı. işte tam o anda çaktım. Kafama sokim dedim. Lan ben sırp tarafına geçmişim ya la. Bu kadar yakın mı, bu kadar basit mi olur ya diye kendi kendime konuşurken, götüm üç buçuk atmaya başladı. Malum haberler bas bas bağırıyordu , savaş çıkabilir. hatta Kosova’da ilk uyandığım gün silah seslerinden uyanmıştım. Şimdi yarrağı yedin kerhaneci diye paniklerken, ben artık koşmaya başladım. Hemennn köprünün diğer tarafına tekrar dönmem lazım. Artık Allah ne verdiyse, koş bakalım felan derkene ,
köprüye 5-10 metre kala 3 tane asker, ellerindeki silah ve fenerleri yüzüme doğrultup , hoooop sen ne ayaksun , niye koşuyorsun felan diye altıma sıçtırdılar. Meğerse bunlar birleşmiş milletler tarafından görevlendirilen nato’nun kfor birlikleriymiş. Pasaport, kimlik kartı felan istediler, sonra bıraktılar. Koşma diye “nazikçe” uyardılar. Ben de donumdaki 20 kilo sıçtığım bokla arnavut tarafına geri döndüm.