mit krizi cemaat ve fbi

entry1 galeri0
    1.
  1. zihni çakir rotahaber

    2006 Mayıs’ında gerçekleşen Danıştay Saldırısı bir bakıma Türkiye’nin paralel devlet yapılanmalarıyla savaşımının tetikleyicisi sayılabilir. 2002 yılında Necip Hablemitoğlu suikastı da bu açıdan bir mihenk taşı olabilecekken siyasal yelpazedeki istikrar olgusunun henüz yerleşik bir hal almaması bunun önüne geçti diyebiliriz.

    Danıştay saldırısı sonrasında saldırının faili olan Alparslan Arslan’ın üzerinden çıkan Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği kimlik kartı ve bu dernekli ilişkili isimlerin backraundları olayın bir derin operasyon olduğu şüphesini güçlü kılmaya yetti. Sonrasında Ümraniye’de bir gecekonduda “tesadüfen” ele geçirilen askeri mühimmat ve bağlantılı isimler Ergenekon denilen yapının deşifre sürecine büyük katkı sağladı.

    Tabii bugün eşcinsel eğilimleri dillerde dolaşan ve inanç tercihini “Yahudilik” olarak deklare eden Tuncay Güney’in arşivleri de yabana atılmayacak türden detaylar barındırıyordu.

    Bu yönde kaleme aldığım kitaplarımdaki tüm bilgi ve belgelerin arkasında durduğumu ifade ederek;

    Şimdi bu süreci ezber bozacak bir yönle okumanıza yardımcı olacak şekilde yeniden tartışmaya açacak sorular yöneltmek istiyorum.

    Danıştay saydırısının faili Alparslan Aslan’ın bu eyleminin, paralel yapılanma diye tanımlayabileceğimiz ve derin devlet klişesiyle anılan Ergenekon’un deşifre sürecine direk etki ettiği doğru mudur?

    Doğrudur.

    Peki bu aşamada, böyle bir bağlantı için Aslan’ın tüm ilişkileri irdelenmeli midir?

    Hukuki zorunluluk olarak da her yönüyle irdelenmelidir.

    Öyleyse neden bu irdeleme sadece Vatansever Kuvvetler ve onun çevresiyle sınırlı kalmıştır? Neden Aslan’ın son dönem görüşmeleri ve kız kardeşine ait numaradaki mesajları “hasıraltı” edilmiştir? Aslan’ın kızkardeşi soruşturma aşamasında ifadesine bile başvurulmadan kim ya da kimler tarafından yurt dışına gönderilmiştir? Aslan ailesini olay sonrasında ve de soruşturma sırasında soruşturmadan bağımsız ve alakasız bir şekilde hangi emniyet mensupları ne amaçla sık sık ziyaret etmiştir?

    Galiba işin sırrı da burada. O dönem Elazığ Emniyeti’nde görevli hem istihbarat hem Terör ve Organize Birim amirleri bu soruların cevabından haberdar olabilir...

    Ama benim maksadım sadece bununla sınırlı değil. Bu ziyaretleri gerçekleştirdiklerinden şüphelenilenlerin kimlikleri benim asıl anlatmaya çalıştığım. Malum ki Emniyet teşkilatında “cemaatçi” bir yapı olduğu hep tartışılır. Oysa ben bu yapının cemaatçi değil; cemaat içerisinde pozisyon alıp gizli gündemlerini hayata geçiren bir paralel devlet yapılanmacı grup olduğuna inananlardanım.

    işte hem o ziyaretleri gerçekleştirenlerin hem de Alparslan Aslan’ın azmettiricilerinin üstelik düne kadar mücadele ediyormuş gibi gözüktükleri Ergenekon denilen yapıyla karanlık bir ittifakı bulunan grup mensupları olduğundan şüphe duyuyorum.

    Geçmişte de böyle bir derin ittifakın bulunduğuna dair ifadeler kullandığım yazılarım oldu. Samimiyetine ve hizmetlerinin yararlılığına hep inandığım ve daha da ötesi sempati duyduğum Gülen Cemaatinin hizmet erleri bu yöndeki tespitlerime şiddetle karşı da çıktı. Ama bugün ortaya çıkan bazı somut olgular, o iddialarımın temelini doldurur nitelikte.

    FBI iLE CEMAAT iŞBiRLiĞi

    7 Şubat operasyonu diye bilinen MiT krizi ve o dönem yaşananlar, MiT’e yönelik bir “ele geçirme” hamlesinin argümanlarıyla doluydu değil mi?

    Buna şiddetle karşı çıkılsa da bütün yaşananları böyle tanımlamak mümkün. Peki kimdi bu operasyonun arkasındakiler?

    Olayı önüyle arkasıyla araştırma üşengeçliğinden vaz geçmeyenler “cemaat” deyip sıyrıldı işin içinden. Oysa bir hizmet ağı olan Cemaat’in üslendiği misyon gereği MiT ile ilgili hiçbir planı olamazdı. Ancak cemaatin önlenemez büyüme ağına kendini atmayı başarıp, bu güç ve yaydığı manevi iklimi kullanarak karanlık planlarını uygulamaya koymaya çalışanlar hep gözardı edildi.

    Taa ki Özel Yetkili Mahkemelere dair düzenleme de içeren 3. Yargı Paketi’nin TBMM’de ele alınmasına kadar... Ne zaman ki ÖYM’lerle ilgili daha demokratik daha insancıl bir düzenlemenin 3. Yargı Paketi içerisinde yer alacağı netleşmeye başladı; işte o zaman cemaat üzerinden karanlık planlarını hayata geçirmeye çalışan sözde cemaatçilerin gerçek yüzü de belirginleşti.

    Ve ne tesadüftür ki bu yüzlerle MiT krizi sürecinde köşesinde ya da ekranlarda MiT’i illegal bir kurum göstermeye çalışan yüzler yine aynıydı.

    Bunlardan birinin, ABD’de yeşil kuşak projesinin öncülerinden olan ve bu doğrultuda “Yeşil Gladio” yapılanmalırının kaçınılmaz olduğunu düşünen Graham Fuller ile yakın ilişkisinin olduğuna bir önceki yazımda dikkat çekmiştim.

    Ve burada bir kez daha vurgulamak isterim ki; bu ve bunun taifesi, Yeşil Gladio diye tabir edilebilecek paralel bir devlet yapılanmasını tesis etmek için milli hassasiyetleri yüksek olan MiT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kellesini almanın şart olduğunu, en stratejik hedef olan MiT’in bu aşama sonrasında kontrole alınmasının kolaylaşacağını çok iyi bilmekteydi.

    Bu hedef için terör örgütü PKK ile bir işbirliği ve karşılıklı konsensüsün olduğuna dair bile güçlü emareler vardı. Zira örgütün kanlı eylemleri daha gerçekleşmeden bu karanlık gruba mensup kalemlerce deklare ediliyordu neredeyse.

    O güne kadar sorgulanmayan MiT’in istihbarat kabiliyeti de bu önceden yazılıp çizilen her eylemden sonra sorgulanır ve tartışılır heli geliyordu.

    Bütün bunlar kimileri için uçuk komplolar olarak değerlendirilebilir belki..

    Ama son olarak FBI’ın sitesinden yayınlanan bir metin komploları güçlü doğrular haline getirmeye yetecek cinsten.

    FBI, CREST (Toplum ilişkileri Yönetici Eğitim Semineri) adı altında bir dizi eğitimler veriyor. isteyen kuruluşlar da bu çerçevede FBI ile işbirliği kurabiliyor. FBI’ın kendi sitesinden yaptığı açıklamada, bu işbirliğini kurduğu kurum ve kuruluşların bazılarını da isimleri ile yayınladı. Bunlardan biri de Gülen Enstitüsü.

    Evet yanlış okumadınız. Fetullah Gülen Hocaefendi’ye yakın diye bildiğimiz Enstitü.

    Üstelik FBI bu eğitim seminerlerini daha sonra ajan olarak değerlendirebilecekleri bireyleri seçmede de kullanıyor.

    Bunun uygulama alanlarının başında da Irak ve Afganistan geliyor. Şimdi buyurun buradan yakın...

    Tamamen islami motiflerle bezendiğine inandığımız Gülen cemaatinin ne işi olur FBI ile? Daha da ötesi CIA bu işin neresinde?

    Bu soruların cevabını verirken yine kolaycılığa kaçmamanızı tavsiye ediyorum. Çünkü; cevap, kolaycı bir yaklaşımla “cemaat” odaklı değil asla.

    Uluslararası çapta devasa bir yapı haline dönüşen Gülen Cemaatinin bünyesine “sızmayı” başarmış “özel büro” ile ilişkili bir durum bu.

    Acele etmeyin, ne özel bürosu demeyin hemen.

    Bir sonraki yazımda da Özel Büro’yu irdeleyeceğim…
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük