eğer islam dinini yaymak için çalışıyorsa hayırlı, vefalı, dört dörtlük insandır. ama diğer dinleri yaymak için çalışıyorsa suçludur, gençlerin beynini yıkayan, gençlere zehir aşılayandır.
yahu sen dinini yaymak istiyorsun da o dinini yaymak istemiyor mu arkadaş? sen nasıl kitaplar basıp, gerekli yerlerde vaazlar verip halkı kendine çekmeye çalışıyorsan o kişi de "aynı senin yaptığın gibi" dini değerlerini anlatmaya çalışıyor. sakın ola yok para veriyolarmış, yok onlara yurtdışı bursu sağlıyorlarmış demeyin! bunu yapan birilerini tanır gibi oldum sanki.* ah pardon tabi siz islam yolunda yaptığınız için sizinki meşruydu.
kendilerinden geride olan yöre halkı üzerinde, temsil ettikleri inanç sistemiyle eğitsel açıdan sahip oldukları değerlerin özdeş olduğunu... bir başka ifadeyle uygar ve gelişmiş olmakla hıristiyan olmanın aynı şey olduğu mesajını vermeye çalışan pisliklerdir, yanınızdan derhal siktiredin... ya da yanımdan siktir olun gidin.
emperyalizmin aktif ajanlarıdır. faaliyette bulundukları bölgelerde birlikte çalıştıukları emperyalist güçlerin denetimindeki alanların oluşumuna katkıda bulunurlar.
çalışmalarında yalnızca hıristiyanlığın anlatılması değil, islam ve islami değerlerle ilgili çeşitli kuşkular uyandırmak suretiyle müslümanları kendi kimlik ve değerlerine yabancılaştırmaya yönelik çalışmaları da dikkat çeker.
Avrupalılar geldiklerinde onların elinde incil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki incil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.(Jomo Kenyatta: Kenya'nın kurucu devlet başkanı.)
heralde bu amaçlarını açıklamaya yeterli bir sözdür.
müslüman olan batılılar arasında ömürlerinin büyük kısmını kiliseye adamış, misyonerlik yapmış olan insanlar da vardır.
"haçlı seferleri için hazırdım ve katolik kilisesi uğruna kendimi feda edebilirdim" diye söze başlayan isviçreli arkadaşım, "ben islam'a aşık oldum" diyor.
Ülkemizde başta istanbul, Taksim ve civarı, Adalar, izmir ve civarında cirit atan tiplerdir. Kürdistan işi kotarılmış sıra Karadeniz bölgesine gelmiştir. Bu bölgede yavaş yavaş çalışmalara başlanmış ne olacağını bir 10-15 yıl sonra göreceğizdir. En sık görülen bağlama çeşitleri her tarikatta olduğu gibi 'aa sahipsiz misin gel sana yemek verip maaş bağlayayım'dır. istiklâl'de görülen bağlama teknikleri : Gençleri partilemektir, kendinizi bir dehlizde misyonerlerle karşı karşıya bulursunuz. Çok serbesttirler, ülkemizi babalarının malı gibi kullanırlar ve her taşın altından çıkarlar. Onları el üzerinde tutan, kölesi olan ülke insanımızın katkılarını da unutmamak gerekir, çok teşekkürdür.
misyoner olan pozisyon değil aslında erkektir. çünkü kadın için en rahat pozisyondur. tüm görev erkeğe düşmüştür. illa ki göz teması olsun diye de ısrar ederler. bir süre sonra da ne oldu yoruldun mu diye sorarlar. o yüzden misyoner sevmeyen kız candır.
Geçenlerde ankara'da denk geldim bunlara. 2 tane koreli kurtuluş parkında karşıma birden çıkıp çat pat türkçeyle birşeyler sordular. Acıkmışlar meğersem bildiğin yer var mı dediler. Aldım bunları çiğ köfteciye götürdüm ve birer dürüm ısmarladım , konu konuyu açtı ve lafı jesus'a getirdiler. ilk başta işkillenmedim bende islamdan söz ettim. 5 vakit namaz kılmamız gerektiğini söyleyince vauuvv oooo tepkileri müthiş. Ayrılırken başınıza birşey gelirse ya da yardıma ihtiyacınız olursa diye telefonumu vermiştim. Ayrıldıktan 2 gün sonra bir telefon geldi, bu sefer konuşan koreli bir hanım kızımız , yardım ettiğim arkadaşların bana minnettar olduğunu ve ankara'dan ayrılmadan önce benimle son kez görüşmek istediklerini söyledi. Ben de hala bir artniyet aramadan olur diyerek kabul ettim. Buluşma yeri bir oteldi ama nasıl bir otel 5 yıldızlı , benim yurtdışına gittiğimde kalamayacağım türde bir otel. Otelin konferans salonu bunlara tahsis edilmiş. içeri girdiğimde gayet sıcak karşıladılar. Yaklaşık 10-15 koreli, 3 avustralyalı, 1 amerikalı, 1 çinli, 1 afrikalıdan oluşan bu cemaatin %90'ı pro düzeyinde türkçe biliyordu. Anaokulu çocuklarına oyun oynatan öğretmen masumiyetinde herkes, teletabiler gibi öyle bir ortam var. Duvara'da türkçe tanrı sevgidir yazmışlar,heralde din kültürü ve ahlak bilgisi kolu yaptı bu çalışmayı dedim ve sonra içeride benim gibi 8-9 tane türk'ün olduğunu farkettim.Bir ara bu görüntüden ürktüm çünkü türk dediklerimle göz göze geliyordum lakin iletişime geçmiyorduk, yabancılarla daha iyi iletişim kuruyorduk,bu kumpasın içinde gidip türklerle konuşayım, kulaklarına su kaçırayım dedim ama onlarda teletabi modunda; misyoner mi acaba lan bunlar dedim fısıldayarak, bir tanesinin cevabı; yok ya gayet iyi niyetli bunlar bak yemek var çay var ister misin...
Ya hepsi beynini aldırmış ya da numara yapıyorlar dedim kendi kendime. Neyse sonra ibadet etmeye başladılar. unutmadan yuhanna inciline inanıyorlarmış. ibadet dedimse de bize çok komik gelebilir 3 tane koreli çıktı sahneye ellerinde gitar , incil ayetlerini mırıldanmaya. Sonra bir tanesi rap müziğe çevirdi. Hani ibadetleri birşey demedim son derece soğukkanlı bir şekilde izliyorum. Bu arada ayetleri türkçeleştirmişler , bize nasıl sevimli görünebilir resmen onun üzerine çalışmışlar,fikir güzel mekan güzel ama yemezler, zaman zaman bizi ne kadar iyi tanıdıklarını zayıf yönlerimizi çok iyi bildiklerini düşünüp korkuya kapıldım. Bir ara bir tanesi sende eşlik et bizle şarkı söyle dedi, sanki düğünde halaya çağırıyor pezevenk. Neyse danslı müzikli ibadetleri bittikten sonra bu yemek ısmarladığım çocuklar geldi. Nasıl iyi miydi, kafanda birşeyler değişti mi, senin için dua ediyimi ister misin demeye başladılar. O dakikadan sonra benim şalter attı başladım bunlara kendi dinimi daha ayrıntılı anlatmaya; isa peygambere bende inanıyorum,incile bende inanıyorum bu dinimizin bir gereği lakin siz bozulmuş ve insan eliyle yazılan şeylere inanıp ibadet ediyorsunuz. Bütün sevdiklerimi öldürseniz,ülkemi yakıp yıksanız ben yine de yolumdan dönmem haberiniz olsun dedim. Normalde ön yargılı değilimdir ama bu gibi bir durumla karşılaşınca ister istemez yabancı görünce ajan olduğunu,misyoner olduğunu düşünmeden edemem artık,bu benim suçum değil. Bu konuşmadan sonra yemek ısmarladığım çocuklardan biri elinde çayla gelip bizi yanlış anladın vs. anlatmaya başladı. En son ikimizde aynı şeye inanıyoruz senin yolun bu benim yolum bu dedim ama kontra atak yapmaya niyetliydi. 25 aralıktaki toplantımıza da gelir misin o gün jesus'un doğum günü dedi ve sabrımı sınamaya devam etti. Bende 1 defaya mahsus geldiğimi bir daha gelemeyeceğimi anlattım. Sonuç olarak farklı bir dine mensup insanların ibadet edişlerini gördüm, benden daha iyi türkçe konuştuklarını gördüm, uzun bir aradan sonra ingilizce pratik yapma şansım oldu. Bu da misyonerlerle ilgili böyle bir anımdı işte, anlatayım dedim.
insanların kafasında ne kadar net olmayan konu varsa o noktadan kendi söylediğinin bir üst kolay versiyonuna cümle kurup insanı o noktada şüpheye düşürerek birtakım keyfi akımlarla insanı rahatlatıp kendine kişiyi ısındırarak kendi düşüncelerini boşluk doldurma aracı olarak empoze edendir bunu nerede kullanabilceği üstündekilerin malzemesi olur bu şekilde kendi üstündekine hizmet eden misyoner kar sağlar hayatını burdan idame ettirir ve sizden daha çok şey bildiğine eminsinizdir ama aklınızı egale etmesine engel olabilirsiniz.