simdi ben öksüz bir kitabeyim bir mezarin basinda
bana çarpip geçiyor günün kambur kuslari
ugulduyor kalbim, nasil da ugulduyor sanki bir ari kovani
ve dilsiz bir alfabe yürüyor dudaklarima
dilsiz bir alfabe, ilk harfi biçak olan
bir deniz düsün yükseliyor durmadan.
simdi ben öksüz bir hitabeyim bir mezarin basinda
beni hatirla kalbim o günlerin hatrina
hatirla ki o mavi yatagin bos kalmasin
çünkü tirpanla everirler bir basagin boynunu
utanilacak bir seydir dört ablayla büyümek
iyi bilir çocuklar bu tufanin sonunu
hatirla ki o baykus ardindan aglamasin
simdi ben öksüz bir kitabeyim bir mezarin basinda
bana yalan söylendi vahsi atlar yok burda
ve gelisi güzeldi nesenin gidisini hiç görmedim
kasvet mi orasi benim bahçem o çitleri ben çektim
çünkü yagmur korkutur bir dagi ancak
yasamak mi yazik ki ben beceremedim.
tanım: şimdi ben bu şiiri buraya niye yazdım diye serzensem, yazdım işte bana mı soracaktım bi de tarzında bir cevap vermesi muhtemel beceriksiz.
bir yazı yazılmadan evvel isim belirlenir de genel itibariyle şekillenen şeyler bir başlık halinde özet bir mana mı kazanır,yani once başlık mı saptanır da yazılacak şeyler onun altına kümelenecek şekilde belirli bir sistem ölçüsünde kümelenir?
bir yazı yazılmadan evvel konu belirlenir de onu özele çekecek bir kaç kelimeyle özet bir başlık mı tasarlarnır acep,yani henüz başlık ne olsun kasıntısı olmaksızın binlerce kelimeleyle tehavvurata geçen anlamlar zihinden belirli bir disiplin dahilinde geçer de onları yakalayıp yazıya döktükten sonra mı başlık konur. daha mücmel bir izah mı lazım:çocuk doğmadan once mi isim konur yoksa doğduktan sonra mı?
her ikisi de ve hiç biri.
biri için bir şeyler yazacak ve kimi noktada övgü ya da yergi salgılayacak şeylerle o yazıyı tezyin edecek bir anı yaşıyorssanız,
biri için bir şeyler yazmanın vakti geldi iç sesiyle akis bulan bir dürtü parmaklarınızla klavyedeki tuşlar arasındaki aralığın kısalmasıyla değil,aklınızda yarı somut bir form kazanmış birine zihnen yaklaşmak zorundasınız hatırlatmasını yapacak potansiyele sahipse,
biri için bir şeyler yazacak ve o yazıyı ne kadar erken yazarsam o kadar doğru olurdan ziyade ne kadar doğru yazarsam o kadar geç olmamış olur kalıbına dökecek olursanız,
biri için bir şeyler yazacak ve fakat o birini tanımlayabilmek her ne kadar kendini tanımlamaktan daha kolaydır ;lakin o tanımı, tanımladığın zatın prizmasından geçirirken kıldan ince olman gerekir müdakkikliği önünde kemerbeste-i hadim olacak kadar rakik iseniz,
biri için bir şeyler yazacak ve yazınızın tanım kısmında, o şöyledir böyledir klişelerinden dezenfekte edilmiş sarih cümleler cirit atsın istiyor olduğunuz halde onu ,onun kendini kavramış olduğu şekilde tanımlayabilme objektivitesini yakalayamayacağınız tedirginliğinize binaen ezberci, lavukane betimlerden ictinab ediyorsanız,
biri için bir şeyler yazacak ve yazınızın manasını ,seçeceğiniz kelimelerin sağlayacağı duysal tatminliği feda etmeyi kendinize ar sayıyorsanız,söz konusu yazıyı ya hiç tanımadığınız birine yazıyorsunuzdur ya da tanımak üzere olduğunuz birine.
zor varlık şu insan.bir dostumun bir şiirinden bir mısra geldi aklıma
tanımlayamadım seni, her tanım tanımladığı şeyin bir tarafını eksik bırakır.
dedirtiyor insana.
yazı, bir fikrin başka bir fikir mahaline edeceği seyahatin sabit seyir halidir ve bir düşüncenin ruhsuz beden kıvamındaki harflere olan izdüşümüdür.o bir bakış açısının şekillerle kodlanmış halidir.her haliyle canlı kanlı,haykıran bağıran çağıran ama kendini duyamayan, kendine el bir yabancılık vesikasıdır.o, bir şeyi, o şeye acımasızca yaklaştığı zaman, olduğu gibi kavrayabilir.ceylanın tanımı belgeselci için sermaye,belgesel seyircisi için şirin hayvan,aslan için aş şeklindedir.her üçü de ceylana acımasızca yaklaşmıştır.o ne aştır ne iştir ne de ,aa ne güzel kategorisinde bir hayvan.ama üçünün de bileşimidir.
bu nokta-i nazarla,biri için yazılan şeylerin tamamamı onu izah etmeye muktedir olmadığı gibi müstakil tanımlarda yalnız başına onu tasvir etme gücüne sahip değildir diyebiliriz.
yazı,fıtrattan fıtrata,donanımdan donanıma,zevkten zevke,görüntüden görüntüye de farklılık gösterir ki biz buna tarz diyoruz.tarz o insan hakkında bir takım fikirler verir ve onu kavrama vesilelerinden biri olur.biri çok gevezedir ve bir kaç kelimeyle anlatılacak ya da bir kaç kelimeden fazlasının israf olacağı bir konu için,dakikalarca yazar ya da konuşur.sonra başı ile sonu arasındaki farka bakar yazının;sonuç,baş ile son değişse pek bir değişiklik olmaz yargısına varılır.ama başka biri geveze değildir,o, anlatacağı bir çok şeyi zekavetinin winzip inden geçirir,sadeleştirir,özümser ve fehme takrib ettirir.en iyisini o yapmıştır.
bu bir tür,öff kim uzun uzun yazacak sıkılganlığına da yorulabilir ama bir çok anlamın sıkılmasından elde edilen süzme cümlelere sahip biriyse zaten çok kıymetli bir şeyini zamanını harcamıştır o.cümleleri parmaklarından değil aklından sudur etmiştir.o, beğeniyi sunmak adına çok cömert olduğu gibi,beğeniyi haketmek için gerekli evsaf noktasında da ganidir.yardımcı olması için küçük bir örnek verelim:
işe yaramaz züppe bir geveze:
gümüşü söz kılıp ger değerli dersen altından
altında ezilecek kal eylemem meramımdan
zemini zift derk ettiren gökyüzünden bahset
yer maviye çalarsa vazgeçerim o semadan
namına ram olan bir bahardan bahset
cemre kalbe düşse terk olurum neşv ü nemadan
merhameti sevgiye takrib edecek sözden bahset
acze rest çekmiş misal vereyim kalu beladan
arımı rahmına bahane ettiğinden bahset
sarfı perva edeyim boynuma yük bu hayadan
alçaltsa da muhabbetin hasıldan bahset
cismim göğe konsun mahrum olayım valadan
rest çekme ,beni aşkından payidar et
iktifa etmese de mesrur olurum o nühadan
her gördüğümü sen telakki etmemden bahset
yalan da olsa parsek i aşk eylerim her dümadan
der.ama kısa ve asık sözlü biri bunca şeyi ve dahasını:
türlü türlü hallerim var söyleyemem ele karşı
elvan elvan kokun gelir yar oturmuş yele karşı
cümlesiyle ihata eder.
efendim yukarıda da belirttiğim üzre birini tanımlamak basmakalıp ,o şöyledir o böyledir cümleleriyle olmuyor.bu düsturum gereğince öz sözlü bir insanın betimini yani missbee yi çok çok özetle anlatmak istedim.hadsiz,aciz bi kes bir müzehhibin güvenebileceği iki şey vardır fırçası ve varak ı ,bu vesileyle anlatım zaafiyetimizi mazur görsün murad ederiz.
bir de ; dibaçe-i kütbüme na pesend olması beni mütehezziz kılar, pezir-i peyveste olmasından emin olmamdır kelam-i neyyifedeki cesaretim.
daha yüzünü bile görmeden kelimelerle anlatamayacağım kadar kendime yakın hissettiğim yazardir. yıllar önce kaybolan ablam olduğunda ısrar ediyorum. bi hafızanı zorla hani pikniğe gitmiştik kaybolmuştun sen... *
"Biri bütün gece hastanın başında ağladı. Sabah olunca o öldü, hasta iyileşti. "
diyerek sadi, harfi harfine bu insanı tarif etmek istemiştir...
evet evet, a'dan z'ye onu anlatmaktadır.
masal kahramanlarına özgü bir kalbi vardır, insanı alıp götüren masallarda olduğu gibi hayatın içinde inanılması zor bir öznedir...
dostane yaklaşımı huzur dolu rüzgarlar estirmeye yeter insanın iç dünyasında,zordur böyle olmak, özverili olmak, "kendini adama" fiilini hakkıyla yapabilecek yetiye sahip olmak zordur/nadirdir.
kişi ışığını karartmayı da bilmeldir, böceklerden ve hayranlardan kurtulmak için. ışığını karartan bir ateşböceğidir/doğal ışık kaynağıdır gayriihtiyari...
kelimelerin kapısında yatığı, içeri alınmasalar dahi beklemekten vazgeçmediği insandır. onlar ayrılmazlar, başkasına gitmezler, ait olmazlar...
ve kelimeler onun adresini bilirler, kapısının, zilinin yerini bilirler...
kendileri iskenderunun pek değerli hanimefendilerindendir, ayriyetten yoğun isteklerim sonucu radyo uludagda siirde yazmisdir tekrardan kendilerine sozluk aracılığla tesekkur ediyorum. *