misafirlik süreci güzel muhabetler, tatlılar, börek-çörek evreleri sonlandırıldıktan sonra başlar aslında. yani ben hep öyle düşünmüşümdür. bir zaman bu düşüncemi ispatlamak istedim lakin kronometreyi ertesi sabah durdurmuştum. biraz üzüldüm buna, yine bir sonraki misafirliğin "kalın saglıcakla" fazına kaldım.
garip ama hep aynıdır:
artık sinyal vermek isteyen misafir kaş-göz işareti veya parolaları sonrası kalkmaya niyetlenir. bu ilk teşebbüsü aslında merasimi başlatan düdüktür bir nevi. anahtar kelimeler ise "hadi bize müsade" veya "biz kalkalım artık" gibi ifadeler olur.
**
bu sinyalin ardından ev sahibi bir o kadar cömert olur. önce meyve servisi başlar, ardından kuru yemiş türünden gıda malzemeleri misafire ikram edilir. çocuklar zaten 90 dakikayı başlatan bu düdügün çalmasıyla kaynaşırlar ki son dakikalarda çocukların da zırlamasıyla, misafirlikte uzatmalar oynanır.
bu esnada, o zamana kadar tüm konular bir bir dökülmeye başlar. gelecek ile ilgili planlardan bahsedilir, vaatlerde bulunulur. güzeldir aslında, severim bu anları.
spartaküs edasıyla bagımsızlığını ilan eden ve ayağa kalkarak sürecin dikey bölümünü başlatan bireydir ki bu ayağa kalkma merasimin dönüm noktasıdır bir nevi.
**
anneler, zorla çocukları ayırmaya çalışırlar. "hadi çocuğum, onlar da bize gelecek", "ama o bizim oyuncağımız değil evladım, abiye oyuncağını geri ver" ve bunun gibi ikna cümleleri sarfetmektedir.
ayağa kalkanlar sırayla birbiriyle öpüşmekte ve tokalaşmakta iken, kış ise ev sahibesi mantoları vs sahiplerine dağıtır, yine anneler çocukların kıyafetlerini giymesi için kolunu bacağını çekiştirirler.
erkekler ayakkabılarına yönelir. bir yandan maçtan veya misafirlikte icra edilen oyunlar hakkında görüş bildirmeye devam ederler. eğer ev sahibesi ayakkabıları çıkış istikametine doğru çevirmediyse ayakkabı ve çekecek karmaşası da eklenir.
bu süreç oldukça gürültülü bir süreçtir.
--spoiler--
takdir edilmelidir ki, misafirlik çekirdek iki aile arasında gerçekleşmekte ise bile en az 4 kişiden oluşan bu güruhta herkesin birbirini öpüp, tokalaşması ve iyi dileklerini ve ona buna selamlarını iletmesi bile uzatmalarla beraber:
C(8,2)=8! /(8-2)! x 2!=8!/6! x 2! = 28 (her bir tokalaşma ise 28 x 10 saniye olsa)
sonra kapı açılır ki, eğer misafir sayısı fazlaysa mutlaka kapı manto giyme sürecinde açık olacak ve kakafonik iletişim apartmanda yankılanacaktır.
kapı açıldıktan sonra, bir dahaki seferin planları yapılmaya devam eder, selamlar iletilirken hatırlanan uzak akrabalar veya arkadaşlar anımsanır. kapı önünde geçen en az bir 5 dakika sonrası misafirler artık ev dışından çıkmış, apartmanda varlıklarını hissettirmektedirler.
apartman çıkışından sonra ise, misafirler arabaya kadar geçirilir. evin erkeği ve bazen büyük çocuk arabaya yerleşen kişilere el sallamak ve gittiklerinden emin olmak için aşağıya inerler.
sürekli üşüyen evin dişi kısmı da pencereden bakarak gittiklerinden emin olmak istemektedir.
misafirler ve ev sahipleri arasında konuşmalar yine yüksek sesle sokakta da devam eder ve nihayetinde arabaya yerleşilir.
eller sallanır ve misafirler artık yola çıkarlar.
misafir geçirme merasimi ev sahibi homurdanarak evine girip kapıyı üstüne kapatana kadar sürer aslında.
ev sahibi artık konu komşuyu rahatsız etmek istemediğinden boğuk bir sesle konuşmaya çalışırken, homurdandığını fark etmez.
sonuç olarak misafirlik, misafirin ilk "hadi biz kalkalım artık" dediği an başlayıp, ev sahibinin kapıyı kapatıp kilitlediğinde sona eren gürültülü ve de sancılı bir süreçtir.
işte misafirlik ritüelleri böyle tatlı anıları barındırır bir çok kereler. e abi gözlem yaptık... fakat dikkat ettim ki bilim tarihine geçmeyecek bunlar, o yüzden buzluktaki beynimi alıp geliyorum.
insanı birhaylı gerer. küçüklüğümden bu yana misafirliğe gitmekten hazetmemişimdir. kalabalıktan nefret ederim zira. istiklalde bile katil olacak raddeye gelirim neyse.. misafirlikte uyulması gereken birtakım kurallar vardır. bu kuralları ev sahibi belirler. ebeveyn de kaç göz işaretleriyle bu krallara destek verirler.
-ev sahibinin çocuğu hangi oyuncağı verirse onu gıkın çıkmadan oynıcaksın.
-uslu olucaksın, bağırmak çığırmak yok.
-fazla yemiceksin sofrada. aç aç gelmişler demesinler diye.
-lafa girmiceksin. pat diye. büyükler konuşurken.
-sıkılmıcaksın! ebeveyn ne zaman kalkarsa sen de o son dakikaya kadar oturucaksın.
en can alıcı noktası da bu. kahretsin ki. ama neyse ki bizimkiler öyle misafirliğe falan çok giden insanlar değil. zaten akraba falan kalmadı nerdeyse..
kasılmaktan sebep insanın mide ve bağırsak sisteminin içine eden ziyaret. hele ki gece yatıya kalınmışsa iyiden iyiye gerilir tuvalete gidemez hatta uyuyamazsınız. saçma sapan araştırmalarım çoğu kişinin bu durumu yaşadığını göstermekte. bense tövbeliyim bir daha asla.
Misafirliğe gittiysen rahatlık gitti demektir.
Tuvalete gidemezsiniz artık.(Gitseniz bile aynaya bakıp çıkarsınız. )
Çok sevdiğiniz bir yiyecek olur ama fazla yemek ayıptır. Doyamadan güzelim yiyecekler önünüzden alınır.
Evin ablası ve ya abisi varsa bakışlarıyla öldürür sizi.
en iğrenç olanı misafirlikte sıkışmak ve tuvalet ne taraftaydı diye sormak.. lafa bak, tuvalet ne tarafta? sanki istiklalde adres soruyor.
tuvalete gidince de kasım kasım kasılır malum seslerin sebep olacağı rezaleti absorbe edecek yan enstürmanlar bulaya çalışırız. musluğu açarak gürültü oluşturmaya varacak kadar utanılası bir hal içindeyizdir. yahu o evin sahibi o tuvalete sıçmıyor mu nedir bu akrobatik kasıntılar?
misafirlik hem kültürümüzde hem de örf annemizde büyük önem taşıyan bir ritüeldir tabiri caizse misafirlere türk toplumu olarak çok ilgi ve alaka gösterririz .
misafirlik tuhaf şey. oradasın, ama oralı değilsin. önüne sofralar kuruluyor, izzet-ikram görüyorsun ama hiçbir şey sana ait değil. rahatın yerinde de olsa kalkıp gideceksin bir gün, gitmek zorundasın. misafirlik dünya hayatına ne çok benziyor ve dünya hayatı misafirliğe…
Hiç sevmem. Artık bende bu kavramın yeri pek kalmadı. Midemi bulandırıyor, çok gereksiz. sadece köye teyzemlere giderim ki orada da misafir gibi hissetmiyorum. Benim yastığım ayrıdır. Yastık önemli. Ve her gün duş alabileceğim bir yer. Kendi evimden başka hiçbir yerde bu kadar rahat olamam onun için gitmiyorum.
Misafirlik sevmiyorum, birinin evinde en fazla 2 ya da 3 saat kala biliyorum. Yatılı ise hiç kalmam. Ama sevdiğim insanları evimde ağırlamayı seviyorum.
Çocukluğumdan anımsadığım kadarıyla, bir yere misafir olarak gittiğimizde, yemek seçmemiz, haylazlık etmemiz, evi dağıtmamız yasaktı. Hakeza evimize gelen misafire elimizde olduğu kadar ikram yapmamız, saygısızlık etmememiz, güleryüzlü olmamız tembihlenirdi.
Şimdilerde bakıyorum. Misafir çocuğunu evin içine salıyor, çocuk evin anasını belliyor, ses çıkarılmıyor. Misafirliğe gittiğimde ev sahibi, şundan yer misin, şunu getireyim mi diye soruyor. Bu davranış babamın bize en çok kızdığı ve aksini öğütlediği hareket. " Misafire yer misin denilmez, misafirin önüne koyun, yerse yer, yemezse kaldırın" şeklinde öğretmiştir bizlere de.
Velhasıl kelam artık zatımın ne misafirliğe gidesi ne de misafir kabul edesi var.