Bir gün herkes insanın eşyaya değil, eşyanın insana hizmet etmesi gerektiğini anlayacak. Son iki nesil neyse ki bunun farkında, aldıkları her şeyi tepe tepe kullanıyor.
ben yiyemiyorum sen ye benzeri bi durumdur. en güzel, en pahalı eşyalar oradadır. ama sen sahibi olarak kullanamazsın. 40 yılda bir gelen misafir kullanır. gösterişe düşkün millet olmamızın en güzel örneğidir.
Dünyanın neresinde vardır böyle birşey çok merak ederim. Düşünün evinizin en güzel yerini, en temiz yerini, en büyük bölümünü misafirleriniz için ayırıyorsunuz. Türk milleti gibi bir milletin ne eşi ne benzeri vardır. Türk insanının büyüklüğünü görmek için misafir odalarımıza bakmamız bile yeterlidir.
içerisine beyaz koltuk alınıp üzerine örtü serilerek sadece misafir geldiğinde oturulan odadır. Zaman zaman kilitlendiği de görülmüştür. içerisinde yer alan yemek masasında köyden getirilen erişte, kuru yufka, fasulye gibi kışa hazırlık ürünleri kurutulur.
bu odalar müzedir efenim. içinde pek yaşanmaz. misafir olmadığı zamanlar kirlenmesin, toz kalkmasın diyerekten odanın kapısı kapalı tutulur. evde küçük çocuk çoluk varsa, odanın kapısı kilitlenir. odaya girildiği anda oda parfumu alıskanlığı yoksa ev sahibinin , eski mobilya ve havasızlık kokusunun birleşmesinden oluşan o tatlı koku farkedilir.saçmalıktır. misafir odası kavramını kınıyorumdur. onun yerine orası oturma odası olsundur. oturma odasıda cocuklardan birnin odası olsundur ve yahut bir çalışma odası, kütüphne ve benzeri olsundur .... evdeki odaları maximum derecede kullanışlı hale getirmeliyizdir.***
en kokoş koltukların, vitrinlerin, koltuk kılıflarının bulunduğu odadır... ayrıca, kllanılmadığı zamanlarda, koltukların üstü beyaz bir çarşafla örtülür...
çocuklara daima yasaktır girmek.aman toz olur,aman birşey kırılır diye.derken misafir gelir ve fırsat bu fırsat odanın her yeri iyice bir keşfedilir...