son birkaç gecedir uyku düzenimin içine sıçan oyun. çatıların arasında hoplaya zıplaya ilerlemekten bazen kendimi çatıda sanıyorum, başım dönüyor mnskym.
binadan aşağıya düşünce insanın içini bir hoş eden heyecanlı bir oyun.
yükseklik korkusu olanlara ise apayrı bir tadı var.atlarken tırsmalar, düşerken korkmalar, heyecanlanmalar.
ayrıca bu güne kadar gördüğüm, oyuncunun hareket kabiliyetini en az kısıtlayan oyun. silahsız olması da ayrı bir güzellik katmaktadır kendisine.
edit:yükseklik korkum var ve oynarken adrenalin orgazmı yaşıyorum.
oynadığım en keyifli oyunlardan. başrolde o çatıdan öbür çatıya, o boru senin bu klima benim zıp zıp zıplayan bir kız var faith isimli. inanılmaz güzel, çıtı pıtı, lara croft iticiliğinde olmayan bir karakter. sanal bir karaktere aşık oldum sanırım. canı yandığında içim gidiyor resmen. kıyamam ben ona.
oyunundaki şehrin mimarisi ise mükemmel. kullanılan renkler ve bina tasarımları çok iyi. mavi, gri ve turunçu ağırlıkları. ama renklerin tonunu anlatmam imkansız, oynayıp görmeniz lazım. oyunda ise çeşitli sorunlar vardır. özellikle asansör sahnesinde ana menüye dönme problemini yaşamayan yok. çözümü google'da var. ben o problemi yaşamadım.
fps türüne yeni bir soluk getirdi. silah kullanımı çok az. çok nadiren silah buluyorsunuz ve kısa sürede kurşunu bitiyor ya da atıyorsunuz. oyun genel olarak kaçmak üstüne kurulu.
call of duty, half life gibi full kan gövdeyi götüren, kasvetli oyunlardan sonra faith kızımızı masmavsi gökyüzünün altına koşturmak, zıplatırken ordan oraya ve çatışma anında çıkardığı sesleri duymak insanı rahatlatıyor.
son derece orijinal bir konsepti mundar eden oyun. ha kötü bir oyun değil, fakat kesinlikle çok daha iyi olabilirdi. sanki oyunu tasarlayan ekibe "hadi abi çok geç kaldık ! artık olduğu kadarıyla oyunu paketleyin de yarın piyasaya sürelim." demişler gibi.
bir kere oyun süresi kısa, hikaye suya sabuna bulaşmaksızın dümdüz ilerliyor. grafikler eh... ana karakter oradan oraya hoplayıp zıplarken gerçekten free run yapıyormuşsunuz hissiyatını yaşatsa da diğer karakterlerin fizik modellemesi çok kötü. bir de bu oyunda kesinlikle stealth mode olmalıydı.
her şeye rağmen fikir çok orijinal ve dediğim gibi peşinizdeki polislerden kaçmaya çalışırken free run kafasına sonuna kadar yaşıyorsunuz. zorluk seviyesi de fena değil... neyse, duyduğum kadarıyla ikinci oyun da yapım aşamasındaymış. umarım birinci oyun deneysel bir çalışmadır ve bu sefer biraz daha uğraşırlar...
"Şu ana kadar bildiğiniz bütün FPS oyunlarını unutun! Şu ana kadar oynadığınız bütün FPS oyunlarını unutun! Şu ana kadar FPS'nin anlamının sadece "küt" gibi zıplayıp çevredeki düşmanlara ölüm saçmak ve vücudumuzu hissetmeden, 10 santimetrelik engelleri bile aşamayan, şarjör değiştiren o savaşan adamları unutun! Ve şu ana kadar bildiğiniz FPS (First Person Shooter)'nin "Shooter" kısmını unutun! Çünkü artık bu oyunla birlikte EA bunların hepsini geride bırakmayı ve FPS'ye yepyeni bir anlam katmayı düşünüyor. FPS'nin "Person" kısmının artık "Shooter" kısmından daha önemli yer tutacağı yepyeni bir dünya yaratmak istiyor. Aynı zamanda türünün ilk örneği olma yönünde ilerleyen bir oyun yapıyor!
Şu ana kadar önümüzden ne FPS'ler geçti. Call Of Duty mi desem, Medal Of Honor mu desem, Unreal mı, yoksa Bioshock mı desem, yoksa daha bunlar gibi nice efsane oyunlar mı? Bunların hepsi de birbirinden güzel, zevkli ve eğlenceli oyunlardı. Aslında bu oyunlarda bizim eğlenmemizi sağlayan şeyler; silahların özellikleri, oyundaki karakterler, olayların geçtiği mekanlar, grafikler, sesler, oynanış ve bu tür şeylerdi. Her ne kadar yeni yapımlar özellikle Call Of Duty 4 gibi oyunlar vücudu ön plâna çıkarmaya çalışsa da ateş etme ve sanki karakterin hiçbir hacmi yokmuş izlenimi ağır basıyordu. Ancak gelin görün ki bunların arasına asla "vücudumuzu yönlendirme" mantığı girememişti. Vücudumuzu yönlendirme derken "Nasıl olur, ben adamı sağa ya da sola hareket ettiriyorum, hâtta zıplatıyorum," demeyin çünkü bunu kastetmiyorum.
Karakterimiz yolda koşmaya devam ederken kafamızı arkaya çevirip, bize doğru gelen düşmanın nerede olduğuna bakmamız, yüksek yerden aşağıya atlarken sağ ayağımızın ufacık bir nesneye dokunmasıyla yere tepetaklak inişimiz, yine yüksek bir yerden atladığımızda eğer düşüş açısını ve düşüş noktasını ayarlamazsak kendimizi uygunsuz biçimde yerde buluşumuz, bir duvarın köşesine çarptığımızda aldığımız darbenin bizi çok gerçekçi anlamda savurması ve bizim direkt bu olayın içinde olup birinci elden yönetişimiz, yere bastığımızı hissetmemiz ve neredeyse yalpalayarak yürümemiz ya da düşman bize yaklaştığında ileri doğru atletik bir hareketle atlayıp arkamızı dönmemiz ve düşmana ateş edebilmemiz, hâtta düşman yerine yanlışlıkla kendi bacağımızı vurabilmemiz ve artık bir metrelik duvarları bile aşabilecek olmamız! işte bunları kastediyorum. Bunların hepsi ve çok daha fazlası oyunda olacak ve tamamen bizim yeteneklerimize bırakılacak. Oyun, Prince Of Persia tarzı bir oynanış serbestliğine sahip olacak ancak PoP'taki hareketlerin hepsini direkt birinci şahısta yapabileceğiz ve elimizi, kolumuzu, bacaklarımızı yüzde yüz yönetebileceğiz. Oyunumuzun ne kadar yenilikçi ve farklı olduğundan bahsettiğimize göre artık bu başyapıta bir "ilk bakış" atalım.
Öncelikle, oyunun yapımcısı "Dice Stockholm" adlı bir firma. isveç oyun firması olan Dice çok şaşırtıcıdır ki daha önce yarış ve pinball oyunları yapmış ve bu konuda gayet iyi olan bir firma. Ancak takvimler 2002'yi gösterdiğinde Dice'ı Battlefield serisinden tanıdık ki yine o zamanlarda EA'yle ortak bir çalışma yürütülmüş ve gerçekten iyi bir iş çıkarılmıştı. EA ve Dice tekrar aynı yola baş koymuş durumda.
Oyundaki mekânlar; gökdelenlerin tepesi, apartmanların çatı katları gibi yerler olduğu için karakterimiz sürekli yüksek yerlerde gezecek ve oyunun serbestliği açısından bizim o yüksekliklerden aşağıya düşmememiz için çok daha fazla çaba göstermemiz gerekecek. Oyun Fransa'nın Grime adlı şehrinde geçiyor. Karakterimiz bir bayan ve adı da "Faith" ve polisin elektronik iletişimi tamamen elinde tuttuğu şehirde kurye olarak çalışıyoruz. Şehir suçtan tamamen arınmış ve hayat normal akmakta. Polis asayişi sağlamış, her şey gayet normal ve biz de bu rutinlikten sıkılıp olaya dalıyoruz. Half-Life 2'deki şehrin tıpatıp aynısı fakat sadece insanlar burada özgürce yaşıyor ama işin aslı daha farklı. Bu şehri yöneten devlet değil, polisler. El altından şehrin denetimini almışlar ve istihbarat da tamamen onlarda. Yine Half-Life 2'deki gibi bu düzene karşı koymuş bazı insanlar var ki bunlara "yeraltı" insanları diyebiliriz. Faith de onlardan biri. Bir de işin karanlık yüzü var ki oyun boyunca peşimizi bırakmayacak olan polis memuru Miller bu karanlık yüzün ta kendisi.
Oyun tamamen farklı olduğundan senaryo da farklı. Örneğin FPS'lerde sürekli birilerini öldürerek görevimize devam ediyorduk ancak Mirror's Edge'de bunun tam tersi olacak ve karakterimiz oyun boyunca birilerinden kaçacak. Kafamızı ne zaman çevirsek polis arabası ya da helikopter bizi takip ediyor olacak. Sürekli çatıdan çatıya ve engellerin üstünden atlayabileceğiz. Bu yüzden Dice fiziksel çevikliğe çok önem vermiş ve bu da benim yazının başında yazdığım gibi oyunun tamamen "vücudumuzu yönlendirme" özelliği üzerine yoğunlaştığını gösteriyor.
Gelelim oyunun grafiklerine ve fizik motoruna: Fizik motorundan bahsetmeye gerek yok aslında; yeni ve muhteşem bir fizik motoru olacak, ve grafikler de en az fizik motoru kadar ince ve hareketli tasarlanmakta. Trailer'lara bakıldığında oyunun bol heyecan ve hareket içerdiği ve özellikle binaların çok iyi tasarlandığı görülmekte. Ayrıca çevredeki nesneler de tüm detaylarıyla açıkça gözlemlenebilecek ve aldıkları hasarları direkt nesnelerin yüzeylerine etki edecek.
Oyun Xbox360, PS3 ve PC için duyuruldu ancak şu an için PC biraz askıda görünüyor, ama yine de PC'ye çıkması yüksek bir ihtimal. Mirror's Edge, gerçekten sınırları zorlayan ve çağın lider ve örnek alınacak oyunlarından biri olacağa benziyor."
fps türüne farklı bir soluk getiren oyundur. bu oyuncağızda şehir öyle bir hal almıştır ki, her yer devlet tarafından gözetilmektedir ve artık gizli bilgi alışverişi yapabilmek neredeyse imkansız olmuştur. bunun için bir tim kurulmuştur, yasadışı bir tim. bu tim, belli noktalara bırakılan bilgileri alırlar ve koşmak sureti ile bilgileri alıcıya ulaştırırlar. koşma eylemi, polis tarafından durdurulması kolay olacağı için sokaklarda değil, binaların tepesinde gerçekleşmektedir. atlamalı zıplamalı, aslen bir fps platform oyunudur mirrors edge. aslında oyunun oynanışını ön plandadır, senaryo ikinci plandadır. oynanışa biraz olsun uyacak bir senaryo ile işi kotarmaya çalışmışlar ve başarmışlar da. kutluyorum.
şu ana kadar gördüğüm en iyi ( tatlı ve yaratıcı) grafikleri olan oyun. Tekrarlanan kombolar can sıkabiliyor. Hard modda bitirilmesi nerdeyse imsansız. (bkz: 2 mermide ölmek) Oyun size özgürlük hissini verirken bir yandanda hayal gücünüzü çalıyor. Seslendirmeler çok hoş. Yüksek bir yerden düşünce gerçekci bir ses ve hafif bir çığlık çıkıyor. Ayrıca ölmemizde çok güzel. Oyunda tempo 1 dakika bile durmuyor sürekli bir hız ve panik halineyiz. Faith'in oyunun sonunda görülmeside ayrı bir karizma katmış. Kısacası oynayabilceğiniz en ii FPS lerden biri.
birkaç dakika içinde çöküp masaüstüne atma gibi lanet bir problem yüzünden oynayamadığım oyun. onlarca forum gezdim, çok kişi yakınıyor bu problemden. ama çözüm yok. bilen varsa yardımlarını bekliyorum.