terkediliş
seni kaybettiğimi, sensizliğin yıkımsal vuruntularının oluşturduğu karadan daha kara dehlizlerde oltaya takılmış balığı yutan köpekbalığının, yutanı yutmanın onu da yakalanmış kılacağını bir anda farketmesi gibi irkilerek ve sarsakça sarsılarak farkettim.
ilk o zaman anlamıştım cristopher'ın yardımıma ihtiyacı olduğunu.
kirlenmiş beyaz t-shirt uyle bize doğru yaklaşırken izledim bir müddet bu çocuğu. ortalama bir zekaya sahip olmasına rağmen kibirli bir çocuktu cristopher. kilo problemi vardı bir yandan da, iriydi oldukça ama hep dayak yerdi semtin çocuklarından, özellikle de andy'den. izlemeye devam ettim cristopher'ı, bize doğru geliyordu ama birden içimi bir huzursuzluk kapladı. bir kaç şişman adımdan sonra hemen önümüzde durdu ve küstah bir tavırla konuşmasına başladı:
-naber lan, işe yaramazlar sürüsü-bize bu ismi takmıştı-?
cevabı david verdi:
-sana ne lan tarrağım?
cristopher david'e aldırmadan devam etti konusmasına:
-duyduğuma göre maxim semtimizden taşınıyormuş, adliyede zabıt katibi olarak çalışan babasının tayini taşraya çıkmış. yıllardır sağlıklı bir vücudum var diye beni kıskandınız ve semt takımına almadınız.
koltukaltındaki gıcır gıcır futbol topunu yere vurmaya başlayarak sürdürdü sözlerini:
-şimdi hepiniz babayı aldınız. artık maxim'in topu da yok. bense top yerine size başka bişi vericem. aşağı semtin kaptanı andreas beni takıma aldı, artık onlarla top oynayacağım. kalede çok başarılı olduğumu düşünüyorlar.
son sözleriydi bu cristopher'in. önce david ayaklandı ve cristian ardından.. birer ikişer daldı bizimkiler, abandılar bu küçük çocuğa. ilk o zaman anladım cristopher'in yardımıma ihtiyacı olduğunu.
içinde bulunduğu durumun farkında değildi belkide ve bu nedenle yapabileceklerini hatta yaptırabileceklerini her seferinde kısıtlamak durumunda kaldi. birgün düşlediklerinin gerçekleşmesini hiç bir şey yapmadan beklemesi belkide bundandı.
jakuzide gözlerimi açtım. elimde puro viskimi yudumlarken gözüm jakuzinin karşısında kendi halinde çıpı çıpı yapan karolina kurkova'ya ilişti. "biraz kilo mu almış ne" diye düşündüm. derken annesi ve babası da bize katıldı. bunların etleri ne kadar pörsümüş diye düşünürken gözüm herifin elindeki game boy'uma takıldı. "ulan ne aç herif gitmiş çekmecemi karıştırmış game boy'umu bulmuş. çekler ne aç millet" diye düşündüm. hem bu insanların benim evimde işi neydi? karolina ile evlilik aşamasına gelmemiştik ki. hemen karolina'ya bir göz atıp yan odaya çağırdım. fırçayı kaydım ama ağlamaya başladı. çok ağladı. çok çok ağladı. gözlerimi açtım, işe geç kalmıştım.