genelde arkalarda milletle göt göte oturmayım diye tercih ederim. ama minibus tıkabasa doldugunda motorun uzerine bir yolcu (motorun buyuklugune gore iki yolcu) daha oturunca kucak kucaga oturulur. bir de motorun uzerinde oturan biryere tutunamadıgından tum virajlarda ani frenlerde hoooppp yan yolcu uzerinde. göt göte otururm daha iyi lan..
en az arka tarafta oturup yakınlardaki teyzenin evladım şu parayı götür de şoför beye ver denilmesi ile yerinden yurdundan kovulmak kadar tehlikeli durumdur.
kulağınıza mp3 çaları takıp, kafanızı cama yapıştırırsanız bir ihtimal kazasız belasız atlatılabilecek mevzudur.ancak arka sırada oturan yaşlı teyze kulaklık denen icadı tanımıyorsa ve sizin onu duymadığınız gerçeğiyle yüzleşmiyorsa, omzunuzu oyana kadar ısrarla parayı uzatacaktır.iyisimi siz oturun kuzu kuzu yapın matematik hesaplarını kaderinize razı gelin.
olasi bir kaza aninda ölmek icin ideal mekandir. minibuslerde emniyet kemeri gibi bir fazlalik! olmadigi varsa bile kullanilmadigi icin onde oturan yolcu, rampasindan firlamaya hazir cruise fuzesi gibidir. ani fren ya da carpisma aninda, soforun altin saatli sol kolu ile fites* in bulgaristan tarafina bakan kismindan hafifce kavis alarak on camdan disari firlayabilir mazallah.
edit: soforun altin saatli sol kolu olmuyor. mantiken ters cenahta kaliyor. sag kolu olacak o.
sıkışık istanbul trafiğinde ön taraflara değil de, en ön tarafa, yani minibüs şöforünün sağ yanına oturmanın müstesna getirilerini gözlemledim yıllardır.
nedense burayı şöforün manitası yeri diye nitelerler, ki ne zaman bıyıklı, kıllı, orta yaşlıyı oraya oturmuş şöforle konuşur halde görsem ürperirim. son derece saçma bir yakıştırma.
bence oturulması en münasip yerdir zira. ne para uzatırsınız. ne teyzelerle manasız bakışmalarınız olur, ne de minibüs 98 nüfusu geçmişken bir sıkışıklık hissedersiniz kalbinizde. önünüz açık, kocaman cam, ferah ferah yolculuk.
ama daha da önemli ve keyifli yanı, özellikle şöfor korkusuz ve maceracı ruhlu ise, minibüs seyahatinizi adrenalin pompalayarak bilgisayar oyunu tadında yaşarsınız. başta dediğim gibi istanbuldan bahsediyorum. olur olmaz her yerden bir "ce ee" diye çıkmak, kırmızı ışığı sokağın dekoru olarak görmek, virajları 100ün üzerinde hızla almak, ve niceleri. ha bir de 23 saniyede bir fondan gelen "daat daat"lar.
en ön taraftaki o tekli koltuğu kaptığınızda özellikle yaz sıcaklarında kendi kontrolünüzde açık bir cama sahip olmak ve ineceğiniz yere kadar terlemeden bunalmadan gidebilme garantisine sahip olmaktır.
ön tarafta oturmak küçüklüğümden kalan bir alışkanlık. mide bulantısını önlüyor düşüncesiyle tercih ederdim. hiç unutmam 7-8 yaşlarındaydım. minibüsle köye gidiyoruz ve ben her zamanki gibi en öndeyim. şoföre en yakın oturan benim ve debriyaj, gaz, fren bana o kadar yakın ki. hele gaz tam ayağımın dibinde ' beni kökle der gibi'. gaza hafiften dokunmak geldi içimden. tehlikeli olabileceğini bile bile ayağımı şöförün ayağının kenarından gaza hafif hafif dokundurmaya başladım. şöför vites değiştirecek olmalı ki ayağını gazdan çekti ama ben bırakmadım. şöför gazın takılı kaldığını, arıza çıktığını zannetti ve şekilden şekile girdi. kaza yapmamız an meselesiydi. son anda benim gaza yüklendiğimi bir farketmez mi?
enseme okkalı bir şaplak kondurdu. önce ortam bembeyaz oldu sonra netleşti ama uzun bir süre şakkk sesi beynimin içinde yankılandı. ne yaptım dersiniz?
ayağımı gazdan çektim.