ineceğiniz durağa daha kilometreler varken panik yapmaya başlarsınız. minibüs kalabalıksa hele bu kadar insandan nasıl görürüm durağı nasıl inerim diye telaş sarar tüm bedeni. o anda ineceğiniz yerde ineceğini konuşan iki kişi gelir yanınıza ve onlar her kıpırdadığında panik yaparsınız. kapıya yönelirler. yapışmış gibi peşlerinden gidersiniz. inip kurtulma anı herşeye değer.
eğer minibüsün en arkasında otuyorsanız, minibüs kalabalık ise, ve motor sesi çok kuvvetli çıkıyorsa, off ya şimdi " müsait bir yerde inecek vaaaaaaaaaaaarrrr!" diye cırlamam gerek düşüncesiyle oluşan heyecandır. genellikle bu cırlama zorunluluğundan nefret ederseniz. eğer sesiniz yeterince gür çıkmaz, minibüsü istediğiniz yerde durduramazsanız sadece etrafınızda ki malların sizi seyretmesine sebep olursunuz. "ulan inmek istiyorum işte şöför duymadı işte bakacağına durdurun len şu minibüsüüüüüüüüü!" diye diye düşünce dalgalarıyla gelip geçer.
genelde kalabalık minibüslerde yaşanan olaydır. şoför sesimi duyacak mı, arka kapıyı açacak mı, ben bir sakatlık çıkarmadan kapıya kadar ilerleyebilecek miyim gibi düşünceler içinde kıvranır insan, zordur. çok pis adrenalin olur. minibüsten inerken birinin gözünü çıkarmışlığım var, o günden beri korkuyorum.
çekingen ruhluların en çok sıkıntı çektikleri andır.
ben bunlardan biriyim maalesef. benim için ineceğim yere yaklaşmak büyük bir heyecanın sebebidir. Öncelikle içinde sayıca çok insanların olduğu bir yerde bağırıyorum. "müsait bi yer" diyorum. ne kadar zor bir şey bu bilir misiniz ey dostlar? peki ya şoförün sesini duymaması ve yoluna devam etmesiyle sonuçlanan "mal gibi ortada kalma" durumuna girmek?
hayatımı benim ineceğim yerde inenlere borçluyum bu kadar.