mini öykü

entry3 galeri0
    1.
  1. "Küçükken yaramazdım herkese laf atar kavga eder sonra barışır maç oynardım.Annem sürekli onun bunun çocuğuyla kavga edip durma deyip dururdu. Ben de anlamaz "kimle?" diye sorduğumda kimseyle diye cevap alırdım. Bir gün mahallenin büyükleri kavgaya giderken mahalledeki Sinan abi birine "onun bunun çocukları" demişti.anlamını öğrendiğimde şok olmuştum onun bunun çocuğu o mu demekti? Peki ya annemin dediği onun bunun çocuğuyla yani kimseyle kavga etme derken herkese küfür mü etmişti. Şaşkındım.5-10dk sonra herşeyi unutup yoluma oyunuma devam ettim.
    Son.
    0 ...
  2. 2.
  3. karanlığın içindeki hışırtıları duydu fakat gözlerini henüz açamamıştı. duyduğu ses en sevdiği kumaşın sesiydi. ipek kumaş kendine has bir salınım yaparak ses dalgaları üretiyordu. birisi ipekten yapılan bir şeyi silkeliyordu. ne olduğunu görmek için yavaşça gözlerini araladı. günlerdir gözlerini açmamış gibi gözlerine giren ışık canını yakmıştı. gerçekten nerede olduğunu ve hangi zaman dilimini yaşadığını bilmiyordu. karşısında saçlarını bir çift çubukla toplamış, yüzü bembeyaz pudrayla kaplı, çekik gözlü ve kırmızı dudaklı bir kadın duruyordu. kadının elinde tuttuğu ise altın sarısı motifler işlemeli kırmızı bir kimonoydu. qǐlái dedi kadın. çince bilmemesine rağmen kalkmasının emredildiğini ses tonundan anladı. buzlu camlı çift sürgülü bir kapı dışarıya doğru aralık bırakılmıştı ve içeriye süzen güneş ışığı parlak teninin rengini ortaya çıkarmıştı. kollarını uzatıp kadının kimonoyu giydirmesine yardım etti ve kuşağını bağlattırdı. kadın gözlerinin içine bakarak geriye doğru 3-4 adım attı ve arkasını döndü. arkasındaki bambudan yapılma kutuyu hızlıca açtı. kutunun içine elini nazikçe daldırıp yavaş yavaş kaldırdı. avuçlarının içinde iki adet parlayan metal yükseldi. saf demir ancak bu kadar güzel görünebilirdi. keskinliği bir saç telini bile ayıracak cinstendi. çok iyi bir ustanın elinden çıktığı belliydi. subaları bambudan oyulmuştu ve kauçuk ile kaplanmıştı. kadın katanaları ahşap masanın üzerine bırakıp tekrar kutuya yöneldi. bu sefer kutunun içinden iki tane kauçuk ve deri karışımından yapılmış saya çıkardı. bu kınlar da yine kimono gibi kırmızıydı ve altın sarısı işlemeleri vardı. kadın katanaları dikkatli biçimde sayalara yerleştirdi ve ardından adamın kuşağına bağladı. adam kendini sirk gösterisine hazırlanan palyaço gibi hissetmişti fakat palyaçolar kadar mutlu göründüğünü sanmıyordu. kadın kapıya doğru ahşap zemin üzerinde çıplak ayaklarla süzüldü ve hafif aralık olan kapıları ardına kadar açtı. dışarıya baktığında geniş bir avlu gördü. avlunun tam ortasına giden, kenarlarında sakura ağaçları olan taş bir yol vardı. avlunun ortasına giden tek yolun bu olmadığını fark etti. aynı yoldan üç tane daha vardı ve her biri şinto tarzı mimarisi olan evlerin buzlu camlı kapılarından uzanıyordu. yola doğru birkaç adım attı, sendelememek için gözlerini taş yoldan ayırmıyordu. avlunun ortasına yaklaştıkça başka ayak sesleri de duydu, taşa basan çıplak ayak sesleri... avlunun ortası taş değil mermerden yapılmıştı, ayağını bastığında mermerin soğukluğunu hissetti. hafifçe kafasını kaldırıp çevresinde olan biteni izlemek istediğinde kendisiyle aynı giyinmiş üç farklı adamın avlunun ortasında karşı karşıya bakıştığını gördü. gözlerini odaklamak için biraz kıstı ve karşısındakileri tanımaya çalıştı. uyandığından beri yüzüne dokunmak aklına gelmemişti ve o an eli yüzüne gittiğinde suratında karşısındakiler gibi bir maske olduğunu hissetti. telaş yapmıştı fakat bunu onlara hissettirmek istemiyordu. karşısındaki adamlardan birinde kendi katanasından daha uzun bir ōdachi, birinde ince uzun bō sopası, diğerinde ise ucu sivri mızrağıyla birlikte naginata vardı. katanalarının subalarını tutup kaldırdığında diğerleri de silahlarını kaldırdı. demir ve sopa sesleri havada uçuşurken hepsi soluk soluğa kalmıştı. kazanan ve kaybeden yoktu. sanki hepsi birbirinin savaş tarzlarını ezbere biliyordu. hepsi aynı anda ellerini maskelerine götürdü ve maskelerini açtılar. maskenin altındaki yüzleri görünce şok geçirmişti. çünkü karşısındaki suratlar da aynı şokla kendilerine bakıyordu.
    2 ...
  4. 3.
  5. kapı tokmağını bir hırsız kadar sessiz biçimde çevirip kapıyı gıcırdatmadan araladı. ceviz oyması mobilyaların kokusu kapıyı açar açmaz burun deliklerinden hızlıca geçip ciğerlerini doldurdu. odanın üç farklı noktasında farklı boylarda mumlar yanıyordu. dışarıdaki fırtına elektrikleri kesmiş ve bazen şimşekler mumlardan daha fazla ışık veriyordu odanın içine. ufak aralıktan geçip ortadaki halının üzerinde örgü bebeğiyle oynayan kızını gördü. siyah elbisesinin içinde, siyah saçlarını sallayarak oynuyordu oyuncağını. yanına yaklaşıp omzuna dokundu. irkilen kız dönüp gözlerinin içine baktığında göz bebeklerinin küçüldüğünü gördü. suratına çok ışık geliyor olmalıydı. küçük kızın hiçbir şey demeden kalkıp kapıdan çıkarken karanlığa karışmasını izledi. ardından gözü eski sandığa takıldı. üzerinde kilit yoktu, ahşap bir kıskaç ile kapatılmıştı. kıskacı açtı ve sandığın kapağını kaldırdı. sandığın içinde ne aradığını biliyordu. elini uzattığı gibi aradığı şeyi buldu. odanın ortasına yavaş yavaş yürüyüp halının üzerine oturdu. mumların bu kadar süredir yanıp boylarının kısalmaması dikkatini çekmişti fakat umursamadı. elinde tuttuğu oyuncak bebeğin saçlarını tırnaklarıyla tararken kapı tokmağının sessiz bir şekilde açıldığını hissetti.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük