Refik Halid Karayın ucu günümüze kadar gelen pek çok konuya değindiği hatıratı. Sürgün döneminden bahsetse de ağırlıkla mütareke dönemini anlatır.
Osmanlının son döneminde iktidara gelen hükümetlerin acizliğini, particiliğin siyasete getirdiği sorunları, ülke siyasi bunalımdayken yapılan koltuk kavgalarını, basın-iktidar ilişkilerini ve hükümet gözünden Anadolu hareketinin başlangıcını bu eserde bulabilirsiniz. Bu yönleriyle siyaset okullarında bir ders kitabı olarak okutulabileceği düşüncesindeyim. Çünkü eserin konu aldığı zamandan günümüze geçen yüzyıla yakın zamanda değişen bir şeyin olmadığını üzüntüyle görüyorum. Bunun yanında kitabın dönemin istanbulunu oldukça güzel tasvir eden siyaset dışı bölümleri de var. Bu bölümleri okurken, Anadoluda vatan-millet mücadelesi verilirken, ingiliz işgalindeki istanbulda zevk-ü sefanın devam ettiğini görüyoruz.
90 yıl önce yazılan bir eser olması sebebiyle dili oldukça ağır. Sözlüksüz zar zor okuyorsunuz. Ben 1964 baskısından okudum. Sanırım yeni baskılarında açıklamalara, sözlüğe daha geniş yer vermiş olmalılar. Gene de eserin ne ifade etmek istediği anlamak zor değil.
Keşke sinemaya da uyarlansa. Ancak bu eseri sinemaya uyarlayacakların, bu durumu Atatürke saldırmak için fırsat bileceklerinden şüpheliyim. Hâlbuki eserin Atatürk düşmanlığı ile uzaktan yakından alakası yok. Hatta kitabın pek çok yerinde Mustafa Kemale (Atatürk) hak verilen satırlar mevcut.
Zaten politikacılar, iş başından çekilmenin zamanını bilselerdi hem kendileri şeref bulmuş, hem de dünyada her devlet kurtulmuş, her millet rahat etmiş olurdu!. (124)*
( ) irtibat kumandanlığından ingilizce bir kâğıt geldi, tercüme olundu. Tire kasabasının şarkında bir mahallin Yunan askeri tarafından işgaline karar verildiği bildiriliyordu; ( ) Koca harita açıldı, dört kişi, yani Harbiye Nazırı, Erkân-ı Harbiye Reisi, bir kaymakam ve ben, o ismi geçen yeri aradık, aradık, bir türlü bulamıyorduk; nihayet on dakika sonra ne acaip iştir bu! Bulmak bana nasip oldu.
işte Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarına karşı hükümeti kurmağa ve elden kaçırmamağa çalışanlar, bizler, bu halde idik. Şöyle de söyleyebiliriz: Mustafa Kemal Paşanın rakipleri bu kudrette, bu idrâkte adamlardı! (170)*