bir din hocamızın,"ilk füzeyi müslümanlar buldu,ancak yakıt bulamadıkları için minare yaptılar"cümlesi ile gerekçesini bir zamanlar açıklamış olduğu yapı.
aslında islam dininde olmayan ve tek tanrılı dinler öncesindeki ilk çağ Anadolu kültüründen biçim değiştirerek gelmiş yapıdır. eski çağ dinlerinde, Anadolu'da ve Hindistan'da insanların üreme öğeleri kutsal nitelik taşırdı. ana tanrıça kybele'nin yönetiminde bulunan bütün doğum işleri insanların yürekten saygı, sevgi göstermesi gereken kutsal bir eylem sayılırdı. doğum tanrısal bir olaydı. onun insanla ilgisi yoktu. insan bu işlemde yalnız bir aracı, tanrıçanın buyruğunu getiren bir görevli durumundaydı.
bu amaçla, Hindistan'da yapılan tapınaklarda dişiyle erkeğin birleşme, sevişme olaylarını yansıtan duvar kabartmaları, heykeller yapılır, tapınağa girenler onlara saygı gösterir, adaklar adar. ilk çağda Anadolu'da fallos diye kutlanan erkek üreme organı bütün tapınaklarda, evlerde bulunur; birtakım ev gereçlerinin tutacakları, sapları fallosa benzetilerek yapılırdı. elbette fallos gibi kadın üreme organı da kutsaldı. fallos gibi ona da derin saygı gösterilir, adına törenler, şölenler düzenlenirdi.
bugün yapılan kazılarda tapınak kalıntılarında ortaya çıkan falloslar, çok tanrıcı çağlardan kalma kutsal varlıklardı. anadolu'da çok yaygın olan bu inanç zamanla biçim ve anlamını değiştirerek tek tanrıcı dinlerin de özüne giriverdi, eski anlamı, önemi büsbütün unutuldu.
islam dininde geniş yer tutan, gerçekte islam diniyle bağlantısı olmayan minare, fallosun bir kalıntısı olmaktan öteye geçemez. eski minareler, bugünküne göre daha çok fallosa benzerdi. bugün minareye konan külah adlı başlıklar eskiden şimdiki gibi sivri değil, biraz yuvarlaktı.
bu kutsallık sadece anadolu ve hindistan'da kalmamış, zamanla batıya, kuzeye de geçerek iskandinav uluslarınca da benimsenmiştir. bu inanç ayrıca sümer, akad gibi mezopotamya uygarlıklarında da vardı.
fallosla ilgili başka bir inanç daha vardır. karadeniz kıyılarında, özellikle yaylalarda yayıkta çalkalanan kaymağın yağa dönüşmesi geciktiğinde, sünnet olmamış bir çocuğun üreme ögesinin boyunda kırılan bir zafinos (zifin) dalı yayığa atılır, kaymak kolayca yağa dönüşürmüş.
not: bu entryin kaynağı 1974'te koza yayınlarından çıkan ismet zeki eyüboğlu'nun "bütün yönleri ile anadolu inançları" kitabıdır.
Artık bir kültür haline gelmiş ve istanbulu istanbul yapan özelliklerden biri olmuş simgelerdir. işlevinin olup olmaması tek konu değildir, önemli olan binanın verdiği estetik duygudur.
şimdilerde çok gereksiz olan mimari yapılardır. aslında minarelerin yapılma sebebi, imamın yüksekçe bir yere çıkıp ezan okuyarak halkı namaza çağırma girişimine katkı sağlamaktır. Ancak teknolojinin gelişmesiyle beraber, minarelerin uygun yerlerine megafonlar asılmıştır. Bu sayede imam ya da kuran kursundan bir velet oturduğu yerden gönlünce detone olmaktadır. Minarelerin diğer bir görevi ise her yıl oruç vakti, ramazan ayına düzülen methiyeleri afişe etmektir. Ancak bu da islamiyetin özünde olmayıp, yapsak güzel olur anlayışıyla oluşmuştur zannımca. Bu noktada minaresiz bir camiye verilecek tepki yobazlıkla çağdaş islamcılık arasında turnusol kağıdı vazifesi görebilir. Yıllardır düşündüğüm tasarımı gerçekleştirip, içi iznik çinisi olayını aşmış, dışı da bir o kadar çağdaş, insanı namaza davet eden bir cami inşa etmek için yetkililere ihale açılması için sesleniyorum. Bu şekilde minareler, din istismarıyla kimsenin süngüsü haline gelmez, kardeşi kardeşe kırdırmaz.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Minare işte bu, da neden bu kadar büyütülüyor anlayamıyorum. artık önemli bir işlevi yok ki, hatta artık bir işlevi kalmadı... *
yapacaklarsa adam gibi demirden vs ya da çok sağlam yapsınlar. en ufak bir depremde ilk onlar yıkılıyor. yıkılmayıp hasar görenler de tehlike saçıyor. gaziantep te yıkımı yapan operatör öldü geçenlerde. yapamıyorlarsa da sembolik ufak bir şey yapsınlar.. nasıl olsa binalardan gözükmüyor.
islam dininde ibadet yerleri olan camilerde namaza çağrıyı bildirmek ve sala okumak için inşa edilmiş ana yapıdan yüksek tasarlanan yapılardır.Camilerde minare ihtiyacı teknolojinin henüz olmadığı islamiyetin ilk dönemlerinden 20. yy.'ın ilk yarısına kadar, ezanın uzak yerlerden duyulmasına imkân sağlamak için yapılmışlardır. Eski devirde müezzin, caminin balkonuna yani şerefeye çıkar, istinare denilen şekilde dönerek ezan okurdu, modern çağda artık minareye çıkmadan cami içindeki mikrofondan okumaktadır. Mamafih bazı Nakşibendi tarikatlarında hoparlörle okumak yerine yine eski usul kullanılmaktadır ki, onlar teknolojinin bir kısmını bidat olarak görmektedirler. Camilerde minare zorunlu bir yapı parçası değildir.
bu gün merak etmem sonucu araştırdığım caminin kule şeklindeki yapısı.
Camilerde minare zorunlu bir yapı parçası olmamakla birlikte, bir islam beldesi imgesinde geleneksel ve güçlü bir yer edinmiştir.
Camilerde minare ihtiyacı teknolojinin henüz olmadığı islamiyetin ilk dönemlerinden 20. yüzyılın ilk yarısına kadar, ezanın uzak yerlerden duyulmasına imkân sağlamak için yapılmışlardır. Eski devirde müezzin, caminin balkonuna, yani şerefeye çıkar istinare denilen şekilde dönerek ezan okurdu. Modern çağda artık minareye çıkmadan cami içindeki mikrofondan okumaktadır. mimari açıdan 'hoparlör direği' yakıştırmasıyla tenkit edilirler.