günümüz itibarıyle tüccarların eline düşmüş meslek.
sanatmış, ideaymış... yerler.
ee ne dedi çevre ve şehircilik bakanı zaten? -"müteahhitlik sektörü".
canına yandığımın dünyası.
mimarlık bölümlerinde kasım kasım kasılan ögrenci arkadaşlara tavsiyem; sakın ola ki piyasa mimarı olmaya kalkmayın, eğer bu balçıgın içine bir düşerseniz bir daha çıkamazsınız. sonra bir bakmışsınız para karşılığı proje müellifi olan (proje başı imza atan) birisi olmuşsunuz. birileri aman ne güzel imzamı atarım paramı alırım diyebilir. ama nereye kadar güzel kardeşim. hele birde adınız çıkdımı varya, imza karşılığı para alan mimar diye, rezil bir duruma düşersiniz, ne itibar kalır nede onca sene okuduğunuz için sokaktaki simitçiden hiçbir farkınızın kalmadığını anlarsınız (yazar burda simitçileri kötülemedi, simitçi ile lisans mezunu bir insanın toplumda ki karşılaştırmalarına degindi)
zorlayın kendinizi gidin yüksek lisans, öğretim görevlisi olmayı düşünün, olmadıysa eğer büyük mimarlık şirketlerini kovalayın, en son ihtimal görmemişoğulların dan birine gidin gerekirse kapısında yatın, yarışmalara katılın illaki birşeyler çıkacaktır oralardan.
piyasaya girip para kazanıcam derken kendinizi perişan etmeyin.
mimarlık bölümünde okuyor yada mimarlık bölümünü seçmek istiyorsanız; nelerle karşılaşacağınızı ve çalışma alanlarını bilmeniz gerekir.
Mezuniyetin ardından heves ve tedirginlik karışımı duygu yoğunluğu içerisinde başlanan iş arama serüveni; önünüze serilen çeşitlilik karşısında soru işaretleriyle baş başa bırakır sizi. Bilmediğiniz, tecrübe etmediğiniz alanlarla ilgili seçim yapmak durumunda kalabilirsiniz. mimarlık çok yönlü bir meslektir ve çalışma alanı da oldukça geniştir. aklıma gelenleri sıralayayım öncelikle;
_Genel kanı doğrultusunda bir mimari büroda çalışmaya başlayıp bir tasarım ekibine dahil olmak,
_Program bilginize göre 3 boyutlu görselleştirme uzmanı olarak çalışmak,
_Şantiye sorumlusu,saha mimarı ve daha ileri aşamalarda şantiye şefliği yapmak,
_Bir dekorasyon firmasında iç mimarlık üzerine tasarım ekibinde çalışmak,
_Giydirme cephe ya da prefabrik sektör firmalarında tekliflendirme bölümünde çalışmak,
_Satış temsilcisi olarak çalışmak,
_Çeşitli kamu kurumlarında görev almak,
_ya da evde freelance diye tabir edilen serbest çalışmak,
_ya da kendi büronuzu açmak...vs
Farklı alanları tecrübe ederek ardından seçiminizi yapabilirseniz, şanslısınız demektir. Zira tüm işverenler haklı sebeplerle uzun vadeli çalışmanızı isteyeceklerdir sizlerden. Salt tek bir yerde çalışarak öğrenebileceğiniz şeyler kısıtlı olacaktır.
Eğer mimarlık bölümünü isteyerek okuyup bitirdiyseniz, sizin için en verimli olan bir mimari büroda başlamanızdır. Çünkü mesleğinizin gerektirdiği şartların birçoğunu görebilirsiniz. Proje tasarımından başlayıp; belediye ruhsat işleri, avan projeden uygulama projesine geçiş, şantiye takip aşamaları...vb gibi.
işin maddi kısmına değinecek olursak bir mimari büroda yaptıklarınızın karşılığını almanız çok zordur. Tabi istisnai şirketler de mevcut. Ne kadar acı ki bir firmada tekliflendirme departmanında ya da satış temsilcisi olarak çalıştığınızda aldığınız ücret daha fazla olacaktır.
Projelerin bilgisayardan üç boyutlu resim programlarından çizildiğini zannederek bölüme gidenlerin bilgisayarla alakası olmayıp sayfalarca çizim yapmak zorunda kalacağını görünce göt oldukları bölüm.
gelecekte icra etsem mi diye çok kararsız kaldığım, tüm kişilik ve meslek testlerine göre %100 ilgili çıktığım alan. uykuyu çok sevmem haricinde bir sıkıntı yok gibi.
bir yandan da okuldan çıkıp piyasaya düşünde ah vah eden çok mimar var. mesleğin öyle le corbusierli frank lloydlu şaşaalı tarihi türkiyede pek işlemiyor sanırsam.
avrupada yapılan bir ankete göre 29 meslek arasından mesleğinden memnun olma sıralamasında sondan 3. çıkmış meslek. yani mutlu mimar bulmak zor.
sanatçı olmak isterken inşaat teknikeri olup çıkmayalım sonunda.
bu meslekle ilgili yazar kardeşine bilgi vermek isteyen mimar abi ve ablalarımızın yardımları memnuniyetle kabul edilir.
--spoiler--
anlamsız gelen çalışmalarla,ödevlerle içimize akmaya başlar mimarlık. her öğrenci gibi diploma ve ideal mimar hedefi ile sabitler kendini ruhumuza. uykusuz, bol kahveli, bol bol alkollü geceler ile yer eder kendine geleceğimizde... bir sinyal çakar hedefler arasından bize; öyle kolay çekip gitmeyecek, bundan sonra hayatımızın her anında yanı başımızda olacaktır, istesek de, istemesek de. hayallerimiz kelimelere dökülemeyecek,aydıngere çizilecektir bundan sonra.
mesleki kaygıların büyüklüğü ile anladığımızı sanırız onu önce, oysa mesele mesleki kaygı değil, onu layığı ile yaşatabilme kaygısıdır. mimarlıksa hüneriniz; ilk önce ona layık olmak zorundasınızdır. bu, bitirme projenizin son haline jüri öncesi yaptığınız kendi eleştiriniz ile aynı tatta ve de piyasada vereceğiniz fiyat teklifinde ki son düzenleme ile aynı kıvamdadır.
film izlerken arka fonda ki detaylara takılma, bu yüzden alt yazılı film izleyememe gibi alışkanlıklar getirebilir karşınıza mimarlık, doku avcısı haline gelebilir, gördüğünüz obje, nesne veya malzemeleri parmak uçlarınızla hafızanıza kaydetmeye başlayabilirsiniz.
yatmak ile kalkmak arasındaki fark, yaşamak ile ölüm arasındaki fark gibi gelebilir. dünyanın en az olan şeyi sanki zamandır. hiç bir zaman yetmez, asla ama asla artmaz... yaşam tarzına dönüştüyse eğer mimarlık... bundan sonra asla ne bedenden ne de ruhtan ayrılmaz.
geçmiş olsun.
--spoiler--
Mimarlık: bencileyin, sanat kavramının tek başına yeterli gelemediği kavram dışı-ötesi kavram. Mağara kovuğundaki ilk insanın ev ya da yuva olarak gördüğü söz konusu kovuğu, mimari değer taşıyorsa(ihtiyaç olarak) o zaman mimari işlevselliğin de ötesine geçer. Mağaradaki adam; av avlar, kuş kuşlar ve yuvasına döner. Yuvasında mimari bir ögenin varlığı o an önemsizdir,(kaldı ki bilemez) fakat yuva formu -mimari- ise o zaman bu "mimarlık sanatı" olarak tanımlanamaz. Eğer en uç noktaya gidecek olursak yapıların yapısallığı coğrafya ve gezegenin ta kendisidir. Dünya başlı başına mimari bir yapıdır ve buna dayanırsak "Evren başlı başına mimari bir yapıdır" düşüncesine kadar gider. Burada değinmeye çalıştığım , Mimarlık bambaşka bir tanımlama ve kavram gerektirir. Vatikan'daki mimarlıkta mimaridir fakat orda başka bir durum öne çıkar.Vatikan'da her ne kadar yapılar ihtişamlı olsada öne çıkan öge mimari-mimarlık değildir. Vatikan deyince ilk aklınıza geleni düşünün bu kâfi. Öte yandan Mısır piramitleri de dini ögeler barındırır ama Mısır piramitlerini hiç bir ironi gözetmeden mimari bir tanımlamaya dahil edebiliriz. Fazla dağıtmadan en son şunu söylemek lazım, mimarinin güzel sanatlar ile(resim-heykel-tiyatro temeli alırsak)kesin bir ayrımı vardır. Sanat değildir demiyorum başka ve öte bir şeydir. Kapsamcıdır ve bu engellenez.
üniversitelerin en havalı bölümlerinden biri. ancak; içi seni dışı beni yakar cinstendir. mimarlık öğrencilerinin neler çektiğini bilmeyen insanlar hep özenir bu bölümde okuyan öğrencilere.
zaten tasarim ve proje sureci zor ve sancili bir meslek ve ustune bir de musteri diye birsey var. onunla mezun olduktan sonra tanisiyorsunuz zaten. okulda projeler, paftalar, hocalar, uykusuz geceler bile guzel; piyasaya cikinca kendini tatmin edilmeye hazirlamis zihniyetlerle karsilasiyorsunuz. zekana o kadar guveniyordun da bana niye geldin husnu diyesi geliyor insanin. adamlarin bu isin m sinden haberi yok ama oxford mezunu kesiliyorlar basima, ya ben boyle dusunuyorum, ben boyle oneriyorum. ulan ben de aya cikmak istiyorum ama simdilik mumkun degil. o olamaz cunku boyle su olamaz cunku burda bu var anlatiyorsun bes dakika sonra aynisini soruyor burdan gecelim kolonu kaplayalim. olmaz olamaz diyorum. bogaz ve bas sagli lazim bu meslege girerken. musteri veli nimet de sabir tasi olsan catlarsin yeminle. *