girmiş bırakmış kendini beğenmiş biri olarak şunu hemen belirteyim ....hiçbişeyyy dışardan göründüğü gibi değildir.mimarsinana girmek zor değildir yalnızca biraz dikkat çekmek yeter.ha bir de geleneksel el sanatlarına girecekseniz ki girmeyin mısır çarşısına gidebilirsiniz bunun yerine .insanın yeteneğini geliştirmez köreltir bi okuldur girmesem de bunları söylesem kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş hikayesi olur da girdik gördük bıraktık bir çokları gibi....
An itibari ile benim okulumdur. Resim bölümünü kazandım sözlük. Evet çok coşkuluyum. Yetenek sınavına hazırlık sürecinde emeği geçen canım atölyem Sanathane 'ye ve hocalarıma teşekkür ediyorum eğer okuyorlarsa. Seviliyosunuz.
tartışmasız türkiye'nin en uç öğrencilerinin olduğu okuldur.
1-hippie (nesilleri tükenmektedir lakin msgsü onları korumaya almıştır sanki)
2-rocker (her üni.de vardır ancak deri yelekle dolaşıcak kadar uç noktası bulunmaktadır, evet üstünde sadece deri yelek vardı adamın, atlet filan giyseymiş bari)
3-entelektüel (bir elinde kitap bir elinde pipoyla dolaşan nice öğrenci ve öğretim üyesi bulunmaktadır)
4-casual (metrobüste, otobüste gördüğünüz normal insan giyimi, hal, tavır ve hareketleri ile sizi karşılayan insandır)*
5-tikki (evet sayıları az da olsa tikiler de vardır, tüm okul olarak dışladıklarımızdır)
6-eşcinsel (sayıları bir hayli fazladır, türkiye'deki tüm üniversitelerdeki eşcinselleri toplasan bir msgsü etmez)
Mezunları neredeler merak edilir?
Türkiye'nin en büyük, en iyi eğitim veren, en köklü beş yıllık mimarlık ve resim, heykel, tiyatro vs. eğitimi veren okulunu bitiren yetenekli insanların isimlerinin daha fazla duyulması gerektiği temenni edilir.
bazı görmüs gecirmis kısa süreli de olsa ikamet etmis kisiler bu okulun pastane sekerleri gibi sekilli ama tatsız oldugunu iddia ederler ama bünye bunları dınleyıp bu okula asık olmaktan vazgecer mi? tabiiki vazgecmez calısmaya devam eder.
güzel sanatlar fakültesi fındıklı da, fen edebiyat fakültesi 'nin bir kısmı fındıklı 'da bir kısmı beşiktaş 'ta olan üniversite. bu üniversitenin bir de konservatuvarı vardır ki o da beşiktaş 'tadır.
eğitimi iyi olan bir okuldur, ancak *hocaları pek bir havalıdır. burunları kaf dağı 'ndadır. bunlar notları cımbızla dağıtırlar. ama yine de sevilirler.
fındıklı kampüsü, denize nazır ve muhteşem manzaralı bir yerdir. oturulup denize bakılıp hiçbir şey yapılmasa da olur. *
dün kpds başvurusu maksadıyla ilk defa içine girip gezdiğim okul. ama ne okul **. fularım yok diye bohemlerden dayak yememi mi söylesem, üzerimdeki giysilerin renklerinin toplamı 2 olduğu için kapıdan geri çevrilmemden mi bahsetsem (minimum 8 renk olacak hacı) bilemedim * şaka bir yana; türkiyede sürrrrealizmin, kübizmin, emmmpresyonizzmin ve bilumum akımın "görüntüde" böylesine "canlı" yaşandığı bir yer daha görmedim. herkesin üzerinde bin türlü aksesuar var. kollardan sallanan ayrı, bacaklardan sallanan ayrı şeyler, boğaza fular takmamak yasaya aykırı, daire çerçeveli güneş gözlüğü ise istihkak mübarek. şansıma bak ki tam öğle yemeği saatinde içeri girdim, yani okulun çoğunluğu oradaydı. kantinine girer girmez tavuk kokusundan midem kalktı. dedim ki kendi kendime, "benim midem böyle kalkıyorsa, şu sanatkar bohem güruhunun midecağızları kim bilir nasıldır?" sonra rıhtıma çıktım ve orada da boş masalara oturmayıp, yerlerde takılan genç sanatkarları gördüm. kendime deniz kenarındaki taş sıradan bir yer bulmak adına daha da ilerilere doğru yürürken benimle birlikte yürüyen bir sanatkar gencin telefon konuşmasına da şahit oldum ufaktan : "abi mini etek var merve'nin altında, koş koş!!" sonra içimden dedim, bu genç sanırım ampresyonizm akımının destekçilerinden. bu vakitten sonra biraz daha uzak durup insanları izlemeye koyuldum, yemek saati bitip de personel dairesi açılana kadar. uzaktan uzağa, kafasında kasket, elinde pipo, boğazında fular olan ve keçi sakal bırakmış bir genci süzmeye başladım. yaşının 20-22 arası olduğu, sakallarının varla yok arası olmasından anlaşılabiliyordu, o kadar uzaklıktan bile. el hareketleri, kafasını ileri geri sallayışı, kahkaha atışı ve bacak bacak üstüne atışı ile tanımadığım/tanıdığı birinin hareketlerini yapıyor olduğuna o an kanaat getirdim. sonra kendime geldim ve "ne yapıyosun lan salak, gelmişsin böyle bir yere tespit kasıyorsun, otur boğazı izle, manzaranın keyfini çıkar." dedim ve vaktim gelene kadar boğazı izledim.
her şey bir yana, koca türkiye'de böyle bir yerin varlığından, bu yaşıma geldim, daha yeni haberim oldu ve itiraf etmeliyim, oldukça garipsedim bu gördüklerimi. hadi her üniversitede bolca vardır böyle tiplerden, üzerine ne giyip yakıştırdığını bir dakika süzmedikçe anlayamazsın, neresine ne takmış, ne tarafına ne bağlamış dikkatlice incelemek gerekir anlayabilmek için. ama bu üniversitede bu olay sanki giriş şartı gibi. etrafımdaki popülasyonun %90'ı böyle giyinmiş insanlardan oluşuyordu, kadınlı erkekli. zaten, oldum olası, sağına soluna bin türlü şey bağlayanların ne anlatmaya, ne göstermeye çalıştıklarını anlayamayan biri olarak ben bu durum karşısında, ciddi söylüyorum, dumur oldum. "neredeyim lan ben??" diye kendime sormadım değil.
sanatçıdan, toplum sorunlarına ışık tutmasının, toplumun içinde olmasının, topluma örnek olmasının beklenmesi geyiğine, klişesine girmekten nefret ediyorum ama gördüğüm şu görüntü, benim ülkemizde yetiştirilen sanatkarlardan ne beklemem gerektiğini ufaktan gösterdi. olayın toplumsal boyutuna inersek oldukça farklı şeyler de çıkacak karşımıza. yani senelerdir, beynimize işlenen "sanatkar" profili, bu şekilde sürdürülmeye devam ettikçe taşra hiç bir zaman kente, dahası modern sanata yakınlaşamayacaktır.