atatürk diye bir şey olmadığından milliyetçilik de yoktur, inkılâpçılık da yoktur, halkçılık da... ölmedi mi daha o adam? hatta millet de yoktur, kuru kalabalık sadece. tarih mi? geçmişe mazi derler. devlet mi ? faşist düzenin parçası. vıdı vıdı vıdı... gerçek düzen, matrix'tir. hepimiz robotuz.
tanım : üstteki paragraftaki ifade tarzının sebebi.
atatürk ilkesi diye bir şey olmadığından bu konuda ahkam kesip milliyetçiliği övmeye çalışanlar ne kadar boş çabalr içinde olduğunu görmemizi sağlamıştır.
hemen celallenip kızmadan bir soluklanmakta fayda var.
milliyetçiliğin övünecek biryanı yoktur, bunun en basit örneğini bu kavramı atatürk' e bağlayıp o şekilde ortay sunan zihniyette görebiliyoruz.
milliyetçilik yoktur, varsa bile içi boştur. gazdır. geyik candır.
not: dostalrım sizleri seviyorum. cinsiyetinizi, milliyetinizi bilmeden. sadece sizi seviyorum. siz olduğunuz için. bu kafi.
Eşitlik , özgürlük , adalet şiarını milliyetçilik ilkesini kullanarak yok edenlerin onu eleştirenlerden daha çok unuttuğu aşikar olan durumdur .
Fransız devriminin temel paradigmalarına kendisine örnek alarak cumhuriyetin kuruluş aşamasında değişik etnik kökenli insanları bir ulus devlet kavramına ısındırma hareketleri demokrat partinin iktidarı ile birlikte mevcut siyasal yapının kapitalizmin ve sebep olduğu darbelerle işi Türk ırkçılığına kadar götürmesi sonucu oluşan önyargıdır .
Ayrıca komünistlerin hepsi bu ilkeye karşı değildir . Acaba durup düşünmek gerekir milli demokratik devrim kavramı nasıl Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi devrimciler tarafından oluşturulmuş ve 1965'teki işçi partisi tarafından uygulanmaya çalışılmıştır? Yoksa birilerinin milliyetçilikten anladığı şey Atatürk'ün milliyetçiliğinden farklımıymış ? Cevabı çok basittir . Milliyetçilik ilkesini kullanılarak emperyalist-kapitalist tekellere karşı halka boyun eğdiren tüyü bozuk işbirlikçi küçük -burjuva oligarşileri ve onların faşist kolluk kuvvetleri fransa III.Cumhuriyet dönemindeki Napolyon'un valisi Haussmannvari bir totalitarizmi temel alıp anti-emperyalist bir yapıdaki ve halkların kardeşliğini ilke edinmiş sosyalist düşünce yapısını ve ancak böyle bir fikir akımı içerisinde radikalizmi nötrlenecek olan bir ilkeyi olabildiğince partizan bir hale sokup bir nefret kavramı haline getirmiştir . Öncelikle milliyetçi olduğunu iddia eden insanların darbelerle , darbelere vesile olan insanlarla ve Türkiye'nin yakın tarihi ve uluslararası yalakcılık kurumları ve eylemleri ile yüzleşmesi gerekir .
Irkına duyduğun aşkı biraz da çalışmak , üretmek ve paylaşmak için besleseydin milliyetçilik yapmak için vaktin dahi olmazdı . Başkalarını sömürüp , başkalarının haklarını ve özgürlüklerini gasp edip , dogmalarla yaşadığın için ağzından salyalar dökerek uluyorsun ey muhafazakar milliyetçi güruh!
sınıftan kaçan solla, sınıfta kalan sol( siz sosyalist ya da komünist diye okuyun bunu) diye bir adlandırma yapmıştık daha evvel türkiye solu'nun eğilimlerini incelerken. sınıftan kaçan solun ulusalcı kanadının sınıfsal analizlerindeki bunalıklık, sosyolojik tanımlamalardan ve yaratıcı marksizmin yani ekonomik belirlenmeciliğin karşısında bulunmaktan öte kapitalizmin ana çelişkisini eğip bükmekten kaynaklanıyor. yani kapitalizmin ana çelişkisi olan emek-sermaye çelişkisini ezen uluslar-ezilen uluslar ikilimine indirgiyor. ne yazık ki kapitalizmde yer alan böyle bir nedeninin kaynağının emek-sermaye çelişkisine bağlı olduğunu çözümlemeleri içinde yer almıyor.
tarihsel olarak ulusların evrimleşmesinin iç ve dış dinamikleri aynı değildir; fakat buna bağlı olarak tarihi anlayacağımız anlayışı öznelciliği ortaya çıkarmak değil marksizmle, bilimsel olan anlayışla da örtüşmüyor. batının sınıflı toplumlarının analizinden çıkan marksizmde bir süreliğine doğunun geri kalan halklarını aşırı batıcı bir anlayışla ele aldıktan sonra bu tarihsel eğilimi bırakmış ve daha bilimsel olana yönelmiştir. bu noktadan bakınca sultan galiyefçi anlayışın çöküşü de; bu görüşün kendi iç çelişkileriyle( doğunun analizini oryantalist yani batıcı anlayışa bırakmak) doğru orantılı olarak karşımıza çıkıyor.
doğrudan bakınca türkiye'de sınıftan kaçan solun ulusalcı kanadının söyleyecek yeni bir sözü kalmamıştır. ekonomik belirlenmecilikten kaçarken aslında doluya tutuluyorlar tarihsel gerçeklerden ötürü. tarihsel olarak bu belirlenmecilik tarzı kapitalizmi tahlil ederken devrimci bir sıçrayışın yalnızca üretici güçlerin gelişimine bel bağlayan ve iradeci yapı olan işçi sınıfının öncü partisinin görevlerini yadsıyan anlayışın ürünüdür. bu anlayış, işçilerin mücadelesinin siyasal ve kültürel yanını görmeyerek yalnızca mücadeleyi ekonomik mücadeleye indirgemiştir. tarihsel olarak ekonomizm akımı olarak nitelendirilebilecek akım, engels tarafından " sanırım bizlerin tahlillerini anlayamayan gençliğin ekonomiye saplanması yüzünden gelişti." diye eleştirmiş, ardından gelen süreçte lenin bu akımı kıyasıya eleştirmiştir.
doğu halklarının gelişimi ne tamamen kendine özgündür ne de batının kötü kopyasıdır. tez-antitez-sentez olgusundan yola çıkacak diyalektik anlayışın eseridir doğu halklarının burjuva devrimleri, işçi sınıfı devrimleri çağının ulusal kurtuluş mücadelerinin eseridir bu anlayış.
unutkanlık değil aksine göte göt diyememe eylemidir.
milliyetçiler adam öldürüyor diye milliyetçilerden korkan bir kuşağın, desteksiz savunmaya geçmesine de vesile olmuştur. türklerin 16bin yıllık tarihini anlatan tarih kitapları da atatürk zamanında yazılmıştır, türklerin yüksek antropolojik özelliklerinin incelendiği çalışmalar da atatürk döneminde yapılmıştır. dilde arılaştırma ve arileştirme çalışmalarının yanı sıra, türklerin kadim geçmişinin incelenmesine de ön ayak olunmuştur, dil tarih coğrafya fakültesinin kurulma nedeni budur. sümeroloji, hitit dili gibi, kadim türk geçmişinin izleri bu fakültede incelenmeye başlanmıştır.
bizi biz yapandır bu saf milliyetçilik, kimsenin unuttuğu da yoktur, sadece ifade korkusu vardır.
atatürk'ün milliyetçilikten kastı bugünkü milliyetçilik değildir ve bunun içindir ki unutulan bir şey de yoktur. bugün milliyetçi geçinen çoğu insan malesef ırkçıdır. şu anda milliyetçiliğin ırkçılıktan pek farkı yok bana göre, ikisine de dur demenin gerekliliğine inananlardanım.
atatürk'ün milliyetçilik anlayışının aslında türkiye cumhuriyeti'ne sahip çıkmak, yani cumhuriyetçilik ve devletçilik ile aynı şey olduğunu düşünürsek fazla sorun olmayacak bir durum. esas milliyetçilik anlayışı ise her fırsatta kendi milletini kimi zaman gerekli kimi zaman gereksiz kayırıp, övmektir. en sonunda ise milliyetçilikten, ırkılık doğuyor. sonuçlarını da hrant dink cinayeti, akdeniz üniversitesi saldırısında görmekteyiz. günümüzdeki milliyetçileri gördükçe, milliyetçilik kavramının unutulmasında fazla bir sakınca görmüyorum.
siyasi, hukuki , felsefi anlamdaki gelişim ya da gerileme olsun, her tarihsel olguyu ve içinde barındırdığı süreci sınıfsal çatışma temeli dahilinde kurmak ve ekonomik yönü gereğinden fazla vurgulamak olayı basite indirmektir. milliyetçilik de dahil olmak üzere her tür olguyu bu şekilde tahlil etmeye çalışmak birçok marksistin de yaptığı gibi harika zırvalar yumurtlamaktan başka bir şey ifade etmez. (zırva kelimesi durumla ilgili olarak engels'in genç marksitleri eleştirmek için kullandığı bana ait olmayan bir terimdir)
kısa ve öz olarak her genel ilke her özel şarta kalıp olarak oturabilir diye bir kanun bulunmuyor. özellikle sosyal bilimlerde asla. sosyolojik olarak farklı altyapılara sahip toplumların değişim sürecinin de birbirinden farklı olarak ele alınması gerekir. bu noktada genel geçer ilkeler alaşağı edilebilir. ideolojiler kabul edilmek istediği toplumun şartlarına ayak uydurmak ve evrilmek zorundadır. ekonomik determiminizmi bu kadar baskın olarak kullanmak ise gerçeklikten tümden kopmaktır. batı ve doğu halklarının birbirinden bağımsız ve farklı yönmelerde gelişen tarihsel ve toplumsal özellikleri göz önüne alınırsa ansiklopedik tarzdaki bir salt marksist anlayış bu kalıba uymayacak ve tarihsel süreci değerlendirmede de yetersiz kalacaktır. bu her anahtarın her kiliti açamayacağının tespiti kadar kesin bir gerçekliktir.
batının marksist anlayışını, özellikle batı ve doğu arasındaki toplumsal katmanların oluşumunun , gelişen tarihsel sürecin niteliğinin birbirinden farklılıkları bu kadar aşikarken doğuya sentez etmeye çalışmak hastayı kan uyuşmazlığı nedeniyle kaybetmek demektir.
türkiye'de marksist anlayışının milliyetçiliğe de halkın inançlarına da bakışı bulanıktır. bu yüzden toplumdan bu kadar uzak, işte bu yüzden değişmezse asla kabul görmeyecek..
1980 darbesi sonrası, malum şahıslar, ülkedeki karışıklığı göstermelik olarak engellemelerine ve "bir sağdan bir soldan" kıvırmalarına rağmen, aslında milleti siyasetten soğutmaya ve olan biteni millete yansıtmamaya çalışıyorlardı.
bunun için de, pek çok "yenilik" ithal ettikleri gibi, anayasa'nın başına "atatürk milliyetçiliği" kavramını eklemişlerdi. bunun nedeni, sol-sağ arasındaki kavganın sona ermemesini sağlamaktı. "milliyetçilik" kavramı böylece yozlaştırılacak ve kim nereye çekerse o tarafa gidecekti. e, atatürk'ü herkes savunduğuna göre, her kesimden farklı bir "atatürk milliyetçiliği" tanımı ortaya atılacak ve milliyetçi gençliğin önü böylece tıkanmış olacaktı.
asıl amaç, sağ ve sol görüşlerin yapay kavgasını diri tutmak, milleti milliyetçilikten ve atatürk'ten soğutmaktır. günümüzde de, atatürk, solcuymuş ya da sağcıymış gibi gösterildiğinden, bu antipati işlemi gerçekleşmektedir. fakat asıl bilinmesi gereken, atatürk'ün çok yönlü bir lider olduğudur. hem milliyetçi, hem halkçı, hem de dindardır.
bu yapay kavgaların sürüp gitmesi, kimsenin burnundan kıl aldırmaması bu kavgayı canlı tutacaktır, biline.
sınıfsal yapıları çözümleme de kullanılan tarihsel yaklaşımı bir kılavuz gibi kullanmayı sanırım marksistler dışındakilerin kolay kolay yapayacakları gün gibi açıktır. tarihsel gelişimin özündeki sınıf çatışması ne kapitalist sisteme özgüdür ne de bunu sosyalistler çıkartmıştır. bu toplumsal bir gerçektir, sınıflı toplumlarda ilerlemenin motor güüdür.
kılavuzdan anlaşılması gereken şeyin bambaşka bakış açılarına sahip olmadığı belli. yerelliği dikkate almakla yalnızca ona saplanmak arasındaki farkları görmek ise bir yeteneğin sonucu değildir, yalnızca bakmak yeterli bunun için. bu yüzden türkiye'deki milliyetçiliğin gelişmesinin kendine özgü koşulları olduğu gibi genel geçer olgulardan bağımsız olarak gerçekleşmemiştir. ekonomik belirlenmeciliğin etkisinden söz ediyorsak bu marksist metin çözümlemesinde; altyapının üstyapıyla olan ilişkinin ortaya konmasından başka bir şey değildir. bu olay mekanik bir şekilcilikten uzak, somut koşulların somut çözümlenmesinde yatıyor.
türkiye kapitalizmi, kapitalizmin kendi kurallarına göre(ki bunu ekonomik belirlenmecilikle adlandırıyorsak artık, göreciliciliğin kurbanı olmuşuzdur) gelişiminde eşitsiz gelişmiştir. bölgesel eşitsizlikler, siyasi gerilimlerin süzgecinden çıkınca kimi sorunlarda ortaya çıkmıştır. fakat bu gelişimin batıdaki gibi kendi iç dinamikleriyle olmadığı da besbelli bir durumdur. o nedenle kimi özgün yaklaşımlar içerebilir. yineliyorum ekonomik ve siyasi kaygılar türkiye kapitalizminin gelişimini tetikleyen unsrulardan yalnızca biridir. bu dönemde sınıf çatışmasının olmadığını düşünmek sanırım marks'ın ünlü asya tipi üretim tarzı görüşünün aşırı etkisinde kalmakla alakalı.
genç cumhuriyetimizin iktidarı ele alış biçiminde kimi sınıfsal kaygıların olmadığını düşünmekte bir başka yanlış ve özensizliktir. resmi tarih avcılarının söylediği gibi sınıfsız kaynaşmış kitlenin ideolojik sınıfsal bir eğilimin olmadığını düşünmek gerekiyor. herhalde sınıf çatışmasının genç cumhuriyetin başında olmadığını tarihsel gerçeklikler engelleyecektir. adana'daki tarım işçilerinin ve demiryolu işçilerinin önemsiz grevlerinin üstüne ateş açılması, sendikal hakların tanınmaması, türkiye iktisat kongresine katılan işçi şürası üyelerinin önerisi olan işçi sınıfı örgütlenmesinin kabul edilmemesi, zonguldaki 3-5 madendeki işçilerin grevi, kurtuluş savaşı sırasındaki 1 mayıs günlerinde istanbul işçilerinin işbirlikçi egemen sınıflara karşı direnişi, tkp kurucularının karadeniz'de boğulması( kemalist kadroların bilgisinin olup olmaması bir süre sonra anlamını yitiriyor ve ana noktadan koparıyor tartışmayı) ve daha niceleri sınıf çatışmasının kapitalizmin başlangıçtaki bir ülke için yeter de artar bile.
ekonomik determenizm ile siyasi iradeciliği ve kimi indirgemeci tutumları birbirine karıştırmak bize özgü olmasa gerek. milliyetçilik öyle ya da böyle tarihsel gelişiminde kimi kurallara bağlı olarak gelişir ve değerlendirilirken tarihsel süreçten değil, günümüz koşullarından güç alınır.
george washington'un konuşmasından bir alıntının idrak yollarını açması dileğiyle..
(bkz: olmayacak dua'ya amin demek)
Belirli bir millete sevdayla bağlanmaktan kaçının. Başka bir ülkeye nefret ya da sevgi duyguları beslemeyi adet edinen milletler köleleşirler, kendi görev ve çıkarlarını unuturlar.
Büyük ve güçlü bir ülkeyle öyle bir ilişki kuran küçük ya da zayıf bir millet, ötekinin uydusu olmaktan kurtulamaz. Yabancı entrikaların aleti durumundaki kişiler, güvenini ve alkışını aldıkları halkı aldatarak onun çıkarlarını başkalarına teslim etmesini sağlarken, bütün bunlara karşı çıkan gerçek yurtseverlerşüpheliduruma düşürülüp lanetlenebilirler.
George WASHINGTON
ABD Kurucu Başkanı
17 Eylül 1796 Siyasetten çekilirken yaptığı veda konuşmasından alıntıdır.
ümmetçiliğin* prensiplerini baştacı eden ülkücülerin düştüğü tarihsel yanılgıdır. sebepleri için : (bkz: glaudio) (bkz: cia taktikleri) (bkz: mhp) (bkz: alparslan türkeş).
edit : örnek ; genelde kendilerini en baba milliyetçi sayan bu gruba mensup bir ülkücüye göre uğur mumcu komunistti, yok olasıcaydı, oysa uğur mumcu atatürk'ten sonra yetiştirdiğimiz en büyük milliyetçiydi. öte yandan ülkeyi 12 eylül'e ve akabinde erbakan ve nihayet akp'ye götürerek bölünme eşiğine getiren cia'nın ajanlarına tapıyorlardı bizim ülkücü gençler.
atatürk'ün milliyetçilik anlayışısı şoven bir milliyetçilik olmadığı gibi, dil, ırk ya da din temellerine dayanan bir milliyetçilik de değildir. atatürk'ün milliyetçilik anlayışı toprak temeline dayanan bir olgudur.
türkiye cumhuriyeti topraklarında yaşayan ve kendini türk sayan tüm vatandaşları dili, dini, ırkı ne olursa olsun sarmalar ve aynı kültür potası içinde eritmeye çabalar.
"ne mutlu türk'üm diyene"
maddeci yöntemin tarihsel olgulara kalıp gibi uygulanamayacağını, tarih çalışmalarına ancak bir kılavuz olabileceğini ve her somut durumun tek başına incelenmesi gerektiğini unutan kimi marksistler de sıkça yaparlar bunu.
ekonomik determinizmi türk milliyetçiliğinin oluşum sürecine salla pati bir şekilde sokmaya çalışıp,feodalizmden girip kapitalizmden çıkarsan kendi ördüğün düğümde sıkışıp kalırsın. her sosyal çevrenin kendi içinde yaşadığı koşullarda ele alınması gerekliliği sosyolojik gerçekliktir. türk mlliyetçiliği de kendi toplumunun içinde bulunduğu şartlar dahilinde ortaya çıkmıştır. sınıf çatışmasını yaşamamış bir toplumun milliyetçilik anlayışını marksist temel ve ekonomik süreçlerle açıklamaya çalışırsan asla bu halkı da inançlarını da tanıyamamışsın demektir. sonuçta milliyetçilik gibi tu kaka ettiği değerlere asla sahip olamamış, toplumdan uzak aşırı uç bir idelojiyi savunan, desteklediği parti seçimlerde fasulyeden girmeye alışmış, gözü kör ideologlar çıkar ortaya..
atatürk ü sadece kendi ideolojilerinin bir önderi olarak göstermek isteyen kutuplaşmacıların eylemidir.Milliyetçilik vikipediye görekendilerini birleştiren dil, din, tarih veya kültür bağlarından dolayı millet veya ulus olarak tanımlanan bir topluluğun siyasi birliğini ve egemenliğini savunan siyas görüş. kimse bu milliyetçilik o milliyetçilik değil o bambaşka bişey, atatürk milliyetçiliği bu değil o cık cık gibi tavırlarda bulunup kafalarından yurtseverlik gibi elementler uydurmamalıdır. atatürk milliyetçidir. milliyetçiliğide oraya ilke diye koymuştur. atatürkçüyüm diyen uyar. diyosanızki atatürk ünki kafatası ırkçılığı değildi,atatürk ne mutlu türküm diyene dediydi o yüzden atatürkün milliyetçiliği farklı, yine yanlışsınız. kafatasçılığın milliyetçilikle alakası yoktur, faşizmle alakası vardır. milliyetçilik ile faşizmin arasındaki farkın farkında değilseniz tuncay özkanın mitinglerinde ağzınızı yırta yırta onuncu yıl marşını söyleyip ter atınız.isviçreli bilim adamlarına göre gaza gelmek araştırmacılığa yol açabiliyormuş.kusura bakmayın elimizde türk bilim adamı yoktu. (yoksa budamı faşist?)son olarak, atatürkümüzü yattığı mezardan kendi safhınıza çekmeye çalışmayınız efendim. o hepimizin önderi.
milliyetçiliği ulusal bazda bir örgütlenme biçiminin dışında salt siyasal verilere indirmek toplumsal sınıfları ve onların çıkarlarını göz ardı etmek manasına gelir. tartışmaları bütünlük anlayışından koparıp parçalarla ilgilenmek, tam da sermaye sınıfının üslubu gereğidir. eğitimli kişilerin bu sınıfın doğrultusunda, piyasa şartlarında eğitildiği düşününce bunun çokta garip olmadığını görüyorum.
milliyetçilik nasıl bir toplumsal sınıfın ideolojisi ve dünya görüşünü yansıtıyorsa, aynı şekilde bu sınıfın çıkarları da, onun karşısında yer alan sınıfların anlayışına ters düşmektedir. milliyetçilik tarihsel anlamda bakıldığında feodalizmden kopamamış, kapitalistleşme sürecinde geride kalmış ve emperyalizmin boyundurluğu altında kalmış milletler için kurtuluş düşüncesi olmuştur. diğer bir yandan, miliyetçilik kapitalizmi kendi iç dinamikleriyle geliştirmiş uluslar için bile ilerici bir düşünce biçimiydi, 19yy. süresince. 20. yüzyıl ise bize yukarıda saydığım kapitalizmi kendi iç dinamikleriyle gelişterememiş ülkelerin kurtuluş ve ilericilik umudu olmuştur.
reel sosyalizmin ya da sovyetler birliği'nin yıkılması ile birlikte dünyanın egemen sınıfları yeniden yapılanma dönemine girmiştir. kapitalizmde türkiye'de son 50-60 yıldır egemen bir üretim biçimi şeklinde gelişmiştir. diğer yandan bu yeniden yapılanma sürecinden bağımsız kalamayacak olan türkiye kapitalizmi de kendine düşen payı almış bulunmaktadır. türkiye'nin emekçi sınıflarının tam anlamıyla tasfiyesi anlamına gelecek olan bu yeniden yapılandırma süreci, dış dinamikler bakımından ise ülkenin tamamen bağımlı haline gelmesidir.
yeniden yapılanma süreciyle birlikte ülkeye sahip çıkabilecek ve ileri götürebilecek yegane ve biricik yapı türkiye'nin emekçi sınıflarıdır. bu nedenle onun dünya görüşü ve ilkeleri yalnızca ülkemiz açısından değil bu yeniden yapılandırma sürecine karşı çıkabilecek tek ilkelerdir. buna göre hareket etmek ise kişilerinin sınıfsal konumlanışlarından bağımsız olarak kendi seçenekleridir. seçim onlarındır; ya yıkım kapıda ya da kurtuluş.
--spoiler--
Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.
--spoiler--
türk milliyetçiliği sadece atatürk ilkesi değildir, onun değer yargılarının özüdür. hem üç beş ezberle stalinist-troçkist ayrımını yapabileceğini zanneden, kendi öz halkının içinden çıkan galiyev gibi marksist bir ideoloğu ise tanımayan lumpen komunist tayfasının , hem de biat kültürünü, şeyhe kul olmayı marifet sayan dinci yobaz takımının ortak hedef tahtasındadır milliyetçilik.
eğilip, bükülmeye gerek yok. türk milliyetçiliğine karşı olmak atatürk'e de, onun devrimlerine de, türkiye cumhuriyeti'ne de karşı olmak demektir.