böyle bir başlığın şimdiye kadar açılmamış olması tuhaf. aynı zamanda uludağ sözlük'e kemalizmle birlikte hakim olan bir diğer damarın da milliyetçi damar olduğunu gösteriyor ki bu da şaşırtıcı değil. nitekim 1970'lerde yaşanan aile için şiddeti bir tarafa bırakırsak, burada anlatması uzun nedenlerden ötürü kemalist cenah ile milliyetçi cenah aslında iyi anlaşır.
neyse asıl konumuzu milliyetçi çelişki. ama bu yazıyı şu anda okumakta olan sen, türk milliyetçisi, yanılıyorsun. bu genel bir başlık. yani kürt milliyetçilerini de, alman milliyetçilerini de, uganda milliyetçilerini de kapsıyor.
neyse, ilk konu olan "bölünme" konusuyla başlarsak, aslında bu bölünme hikayesinin dünyada hiçbir örneği yok ve böyle bir şey mümkünde değil ama bunu anlatması uzun mesele. sadece bir örnek verelim. bir ülke içinde bir bölge "ben artık bağımsızım" neden diyemez ve diğer ülkeler neden böyle bir şeyi kabul etmez? birincisi devletler onları kuran uluslararası antlaşmalarla ve westphalia sonrası oluşan sistemle hüküm sürerler ve bunun bir sonucu olarak zor kullanma tekeline sahiptir. bu durumda gereğini yapar. ikincisi de bu tip sorunlar her ülkede mevcut olduğu için, kendisinde de bu tip istekler oluşmaması için buna karşı dururlar. politika gereği diğer ülkelerdeki silahlı örgütleri yer yer desteklerler tabii ama bilinenin aksine bu hiç bir zaman bölme amaçlı olmamış, olsa olsa rakibini güçsüz düşürmeye yönelik olmuştur.
şimdi diyelim ki gönüllü olarak referandum yapılacak ve türkiye'nin bölünmesi görüşülecek. bir türk milliyetçisi buna nasıl tepki vermeli? şimdi öncelikle şunu belirtmekte fayda var. dünyada, hiçbir ekonomik avantaja sahip olmadığı halde bölünmek isteyen, daha doğrusu bir kısmı bölünmek isteyen tek grup kürtler. nitekim latin amerika'daki ayrılkçılar da, ispanya'daki ayrılıkçı gruplar da ekonomik olarak avantajlı bölgelerden oluşuyor ve aslında bölünme isteğinde bunlar etkili oluyor. mesela arjantin'de zengin bölgeler artık fakir bölgeleri bakmak istemediği için ayrılık istiyor. yine brezilyalaşma denilen bir kavram siyaset bilimine girmiş bulunuyor. bu, ülke içindeki farklı sosyo-ekonomik grupların kurdukları siteler ya da lüks yapılar yoluyla kendilerini diğer insanlardan ayırmaları, yani ülkenin kendi içinde site duvarlarıyla bölünmesi anlamına geliyor.
şimdi bu anlattıklarımdan "kürt sorunu ekonomik bir sorundur" yaklaşımına kayanlar olabilir. ancak anlattıklarımın bunla alakası yok. şunu anlatmaya çalışıyorum: imkansız da olsa bölünme isteği diğer ülkelerde, zengin olan "azınlık" bölgelerinden geliyor. salt siyasi ve kültürel sorunlar dünyanın hiç bir yerinde bölünme için destek niyetine kullanılmıyor. türkiye gibi bir ülke dünyada yok. yok çünkü, 100 yıl yaşasa bir kez gitmeyeceği hakkari'nin, tunceli'nin, şırnak'ın kendisinden kopma talebine ateş püsküren bir türk milliyetçisi, türkiye'den ayrılsa neredeyse tüm varlığını yitireceği halde "bölünmek" isteyen küçük de olsa bir kürt grup...
uzatmayayım. aslında mantıklı düşünen bir türk milliyetisinin bölünme istemesi gerekirken, tam tersine bir kürt milliyetçisinin türklerin bölünme isteğine şiddetle karşı çıkması gerekir. yani tıpkı arjantin'deki gibi. bunun ayrılan türk tarafında yaratacağı iktisadi etki tahmin edilebilir gibi değil. nitekim batı kazandığından daha az harcıyor ve bu artık doğu'ya akıyor. doğu ister ihmal edilsin ister edilmesin bu durum sürekli gerçekleşiyor çünkü doğu her durumda batı'nın iktisadi olarak gerisinde kalıyor. işte bu yüzdendir ki ismail beşikçi, "bazen sömürülmek sömürülmemeketen daha iyidir. zira sömürülmek sizde bir şeyler olduğu anlamına gelir. oysa doğu'da sömürülecek hiç bir ley yok" demiştir. neyse,bu anatılan bölünmeye olan tepkiler ışığında her iki taraf milliyetçilerinin çelişkisidir.
bir diğer konu "kürt yoktur" ısrarı. bu ısrar aslında gerçekleşmesinden korkulan "bölünme" isteğini engellemekten kaynaklanıyor. ama ne olursa olsun, doğu'lu gördüğü aman yüzünü ekşiten ve nefret cümleleri sıralayan bir türk milliyetçisi işi konuşmaya gekince "kürt yoktur" diyerek aslında milliyetçiliğin ruhuna aykırı davranıyor. zira kendini önce birilerinden ayırt etmek gerekir ki sonra bunla övünesin. madem hepimiz türküz ve tüm dünya türk, e sen nesin ki o zaman? senin özelliğin ne? ya da madem hepimiz eşit bir kavramla tanımlanıyoruz, bu tanımın ne olarak simlendirildiğinin bir anlamı kalır mı. yani düşünün ki kaleme kağıt, kağıta kalem dedik ve bu da böyle deva etti. bu durumda kağıt dediğimiz bir yazma aracı olacaksa son durumda, sizin onu nasıl adlandırdığınızın önemi kalır mı? yani demeye çalışıyorum ki, türk milliyetçileri "türk" kelimesini aslında tamamen ortadan kaldırıyor. ona gereksiz kılıyor. çünkü aksimiz yok diyor.