arapçada millet dindir, aynı dinden olanlardır (bkz: millet-i ibrahim). bu anlamıyla kavim kelimesinden farklıdır.
(yusuf) dedi ki: size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. şüphesiz ben allah'a inanmayan bir kavminmilletinden uzaklaştım. onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir. (yusuf-37)
ayetin arapçasında kavim ve millet kelimesi yan yana olarak kullanılır (terektü millete kavmin lâ yu'minûn - inanmayan bir kavmin milletini terkettim).
aynı toprak parçasında yaşamanın yetmediği bir tanımlama olarak millet olmak türk ün tarih boyunca en güzel başardığı iştir.
türk milleti her zaman bir ve bütün olmanın ülküsü ile yaşamış ve zaman zamanda bunu başarmıştır.
fakat günümüzde de revaçta olduğu üzere türklük tanımıyla oynamaya yeltenen, türklük kavramını yoketmek isteyen gerek ümmetçiler, gerekse de türk düşmanı devşirmeler tarafından bu ülkü ya baltalanmış ya da tamamen yok edilmeye çalışılmıştır.
ortak bir geçmişin millet tanımı içine dahil olmaya yetmediğini düşünmekteyim.
ortak bir kültür tanımınında çok muğlakta bir tanım olduğunu düşünüyorum zira kültür dediğiniz şey ortak paylaşımlar, ortak değerler, ortak düşünceler, ortak hisler gerektirir.
yemek kültürümüz dışında paylaştığımız hiçbir şey olmayan adamlara milletim dememi kimse beklemesin benden.
sen geçmişine söveceksin, aslını, damarındaki kanı reddedeceksin sonrada geçip türk milletinin ferdi olduğunu iddia edecek hatta ihanetlerini örtmek için türk milletinin fertlerini senin gibi devşirme ya da dönme hainlere millet diyerek tehdit edeceksin.
hadi oradan ne idüğü belirsiz, milletsiz, şuursuz, geçmişsiz, kansız derim ben sana, susar kalırsın. konuşsanda dinleyenin olmaz.
Kurtarıcıya gereksinimi olmayan insan topluluğu. Aslında bir çok insanın zamanında öyle ya da böyle en az bir kere olsun izlediği, sevdiği ve aslında muazzam fikirler taşıyan şirinler çizgi filminde ki şirin köyüdür bu milletin adı. Ve bir çoğuna göre bir ütopya veya ideadır. Bu kadar mı imkansız diye düşünebilir. Hiç sanmıyorum! Aslında temel sorun bunun kimin ya da kimlerin ütopyası olduğu ve bize neden dayatıldığıdır. Bununla birlikle bu güzelliklerin, huzurun ve eşitliğin uygulanmasında benliğin-mesela senin benliğin- en dibinde oluşturulan imkansız fikri apayrı bir ironidir.
Lakin suçlamıyorum ya da bir siyasi görüşü savunmuyorum. Hayır. Haklı bir yenilgi ya da kabullenmiş bir mağlubiyet var bu işin içinde. Bir toplum, aynı fikirlerle beslendikçe, aynı duyguları paylaştıkça öreceği kurallar duvarında aslında farkında olmadan önyargı tuğlaları da ekler. En tehlikelisi de budur. En uç ya da acımasız fikirlerin bile artık gündelik, sözsüz yasalar sınıfına girmesidir bu tehlikenin adı
Nazi Almanyasında yapılan katliam ve kıyımlar o zamanlar çoğunlukta olan Nazi Sempatizanlarına ne kadar da gerekli ve normal görünüyordu. işte bahsettiğim tehlike faşizmin bile ne kadar sıradan bir fikir gibi görünmesini sağlayan tehlikedir. Yine suçlamıyorum. Çünkü nihayet toplum suçlanamayacak kadar büyük bir duvar haline geldiğinde bizlerin onun karşısında direnme gücümüzü geçtim cesaretimizin bile kalmayacağından ah ne kadar da eminim. Fakat arada bu yargımı çiğneyerek tüm varlığı ile özgürlüğe adanmış bir ruh çıkar da karşı gelirse, ki burada karşı gelmek olarak anlatmak istediğim şey karşıt bir fikrin vücut bulmasıdır, hemen icabına bakılı verilir
Neden? Çünkü tarih boyunca insan etinin gücü insan fikrinin gücünü acımasızca ezmiştir.Peki bu insanlar neden direnmedi. Neden azınlık kaldı, bütün olup biteni neden pasif-isyankar bir tavırla izlemeyi seçti. Dediğinizi duyar gibiyim. En azından kendinizde en ufak bir vicdan kırıntısı görebiliyorsanız bunu sorgulamanız gerekmektedir.O zaman siz neden duruyorsunuz. Tüm bu açlığa, sefalete ve haksızlığa seyirci kalıp nefret ettiğiniz bir avuç devlet adamı karşısında boynunuzu öne eğiyorsunuz. Demekte benim görevimdir. Ve bu ironi de komiktir.
Sembolleştirdiğiniz ve sizler olmadan hiçbir anlamı olmayan bu adamların değerini doğumunuzdan bu yana haberiniz olmadan, başkalarının benliklerinizin en derinlerine yerleştirdiği korku kültürü ile beslediğiniz (aman ne besleme) saygıyı ona kendi ellerinizle verdiğinizin neden farkında değilsiniz. Üstelik ona korkularınızın ve ezikliğinizin en saf haliyle altın tepsi de sunduğunuz saygınızı ona ikram etmeye devam ettikçe fanatizminin de o denli arttığını göremiyor musunuz?
asıl anlamı "din" ve "ümmet" olmasına rağmen osmanlı döneminde, 19. yy'da "nation" kelimesinin karşılığı olarak kullanıldı. anlamıyla çok oynandı yani gördüğünüz gibi.
Kendine has dili olanlara MiLLET denir.
Sonu ''...Li, ....Lı '' ile bitenler soyu belirsizdir;
... Amerikalı, Kanadalı, Perulu,Pakistanlı, Avustralyalı, Arjantinli, Şilili, Yeni Zelandalı,isviçreli....diyebilirsiniz çünkü bunların kendine has dilleri yoktur.
Alman'a Almanyalı, Fransız'a Fransalı, italyan'a italyalı, ingiliz'e ingiltereli, Rus'a Rusyalı ,Japon'a Japonyalı.......diyemezsiniz .
Aynı Türk'e Türkiyeli diyemediğiniz gibi Allah'ın öküzleri...
bu sözcükle ilgili en güzel tanımı desiderius erasmus şöylece yapmıştır;
". . .
ingilizler, güzel adam, iyi müzisyen ve ziyafetlerinde cömert olmakla övünürler. iskoçyalılar, asaletleri, ünvanları, krallarının hanedanı ile olan akrabalıkları ve skolastik tartışmalardaki olağanüstü incelikleri ile iftihar ederler. fransızlar, nezaket iddiasındadırlar; parisliler özellikle sorbonne'larında en bilimsel teoloji okuluna sahip olmakla gururlanırlar. edebiyat ve söz söyleme sanatına sadece kendilerinin sahip olduklarına inanan italyanlar, kendilerini dünyanın barbarlık karanlıklarına dalmamış biricik kavmi sanırlar. aralarında bu tatlı yanılgıyı en fazla yaşayan romalılardır; eski romalıların büyüklüğünü sayıklar ve onlardan bir şeyler aldıklarına iyice inanırlar. venedikliler, asaletlerini düşünmekle; grekler, bilimlerin kurucuları olduklarını düşünüp, eski kahramanlarının sıfatlarını kendilerine takmakla mutludurlar.
türkler ve yeryüzünün dörtte üçünü kaplayan şu sayısız barbarlar, doğru dine girmiş olmakla övünürler; boş inanç sahibi, alçak kimseler saydıkları hristiyanlara yukardan bakarlar.
çok daha mutlu olan yahudiler, mesihlerini tatlı tatlı bekleyerek yaşar ve bu arada daima musa'nın dinine bağlı kalırlar. ispanyollar, dünyanın en büyük askerleri geçinirler. yüksek boylarından gururlanan almanlar, sihirden anladıklarını, büyük sihirbaz olduklarını iddia ederler.
dünyanın başındakilerin sömürecekleri insanları paylaşma şekilleridir.
bir bakıma malların karışmasını engellemek için mallarına taktıkları isimlerdir.
-x senin y benim t onun
+anlaştık mallarıma yaklaşma onlar benim.
tel örgü çemberi (ülkeler) içinde tutulup bir bakıma hayvan çiftliği gibi sömürmelerine vesile oluyor. dinler ile de zihinlerini ele geçirmeleri sonucu insanlar da hayvanlar gibi çiftçilerini sevmeye başlarlar.
lanet olsun ki insanlar bu gerçeği görmekte zorlanıyor. ve domuz çiftliğinde ki domuzlar gibi sömürüldüğümüzü göremeyecek kadar aptallar.
kimiz, kimlerdeniz, nereden geldik, nereye gidiyoruz gibi akidevi sorulara ortak cevaplar verebilen geçmişiyle ve geleceğiyle bütün toplumlara denir.
milletlerin bir değer sistemi vardır. bu değer sistemleri asli ve tali olmak üzere iki boyuttadır. bu değer sistemlerinin asli unsurlarından biri önemsiz dahi kılınırsa artık bir milletten değil yığından söz ediyor oluruz. tali değerler ise zamana ve mekana göre değişebilecek, farklı milletlerin etkileşimi sonucunda daha iyiye daha güzele taşınabilecek değişkenlerdir.
bugün gelinen noktada türkiyede var olan toplum ne geçmişiyle ne geleceğiyle bütündür. ayrıca millet falan da değildir. millet olmanın vasıflarını taşımamaktadır.
türk siyasetinin bir numaralı malzemesi. hiçbirinin dilinden düşmez. yok millet şöyle yok millet böyle. her şey millet için. millet de millet. aslında hiçbirinin zikinde değil millet. ama bu millet bunu yedi. şimdi de yemeye devam ediyor. daha kötüsü ilerde de yemeye devam edecek.