istisnaları elbette ki olabilmekle birlikte genel anlamda geçerli bir önermedir. yetişmiş olanlar da ya kaçmak durumunda kalır, ya cezalandırılır, ya da baskı nedeniyle eser veremez/eserlerini saklar. böylece meydan tek veya temel motivasyonu olarak militarizmi yeniden üreten ve çoğu sıradan ve yavan olan (istisnalar elbette tek tük olabilir) pohpohlanmış örneklere kalır.
sovyet rusyasında olduğu gibi (çarlık dönemine bakıldığında dünyanın en büyük entelüktüelleri yetişmiş (bkz: dostoyevski)), cumhuriyet türkiyesindeki entelektüel kıtlık gibi (cumhuriyet öncesi anadoluda yetişmiş düşünür ve edebiyatçıları unutmamalı) örneklerde olduğu gibi militer, kumandayla yönetilen toplumlarda elbette sanatçı ve düşünür yetişmez. çünkü sanat ve düşünce özgürlük ister, özgürlüğün olmadığı yerde sanat ve düşünce yeşermez.
doğru bir önermedir ancak yanlış olan ilerlemenin olmaması değil yavaş olmasıdır. sanatçı düşünür yetişmiş ancak sürekli saldırı altında ve savaş içerisinde ilerleme yavaş olmuştur. yüzyıllar boyunca saldırı altında varlığını sürdürmeye çalışan anadolu uygarlıklarının hayatta kalma içgüdüsüdür aslında bu.
faşist aynı zamanda güçlü olana yaltaklanan kralcı zihniyetli toplumun bir kesiminin aksine kısıtlı da olsa üretimler gerçekleştirmiştir. başkalarının adetlerini, geleneklerini sanatını, öğretisini dilini, inancını sahiplenmemiş, kendisi üretmiştir. kendi motifi varken aşığı olduğu, yaltaklanacağı motifi kullananlar gibi değil.
kendini savunmaya ihtiyacı kalmayacağı jeopolitik bir konumda olsaydı zaten bunlar tartışılmaz, böyle birşey gerçekleşmezdi.
yetişen düşünürlerin de bir çoğu ya öldürülür, ya da can güvenliği olmadığı için yurt dışında yaşamayı seçer. çünkü söz konusu ülkede elinizi attığınız yer ogün samastlara, yasin hayallere çarpar.
bu ülke kütüğüne mensup aydınların şanslı olanlarına, öldükten yıllar sonra iade-i itibar edilir.
başka bir pencereden bakarsak yetişir efendim. hatta genellikle böyle toplumlarda daha sık yetişir. o baskıyı hisseden yazar tüm hissiyatıyla yazmaktan kaçamaz, konformist yaşamın tavan yaptığı ülkelere kıyas çok daha fazla yetişir.
(bkz: yıkım edebiyatı)
j. j. rousseau, sanatın oluşabilmesi için (maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine benzer) bir takım gerekliliklerin sağlanması gerektiğini söyler. özetle, bu gereklilikler sağlandığı takdirde militarist bir toplum olsada sanatın oluşabilmesi bence de mümkündür. lakin; militarist bir toplumda bunların sağlandığı görülmemiştir.