nasıl oldu da şu 80senelik kısacık ömründe güzel Türkiye'miz bir ton değişik kılıklara bürünen insanlarla karşılaştı. nasıl meseleler bu kadar kısa süre içersinde türlü şekillerde ufalandı ve bölündü? sonuçta herkesin ailesinin geçmiş kuşağında bir tesettürlü büyük bulunur. sorun bu değildir zaten. sorun, günümüz türbanlılarının (bir kısmının) bir serseri şarapnel parçası haline dönüşmeleridir. tüm bunların sebebi tıpkı tarafın da söylediği gibi 80 sene siz bizi fişlediniz (yani sıktınız), şimdi de biz sizi fişliyoruz sözünden anlaşılabilir. türlü bilinçli graham fuller baskılarıyla türbanlılık bir öcü haline getirildi. bu klikler, türban yoktur, anadolu tipi yemeni vardır diyen sonsuz laikler ve belirli günler ve haftalarda penceresine Atatürk portresi asanların eli altında ezildi. burada şu 'x' bilinmeyeni çok önemlidir. ezenler de bilinçli bir şekilde ezmediler bunları. 'la haine' filmindeki tuvaletteki kısa boylu adamın sözlerini bilmediklerinden ezdiler. sonra 'y' bilinmeyi devreye girdi bilindiği üzere. akp geldi. zamanında özal ile temelleri atılan liberal islamcılık, önce naif saadetçilerin, ardından gemi azıya almış nurcuların "bir müslüman önce zengin olmalı" mottosuyla çığlık çığlığa orgazma ulaştı. şimdi tutabilene aşk olsun. kah sünnet törenlerine helikopterle inmeler, kah çeyiz hediyesi olarak şirket yöneticiliği teslim etmeler, kah şaşaalı tesettür defileleri almış başını gitmiş. ha bu demek değildir islamcılar fakir olsun, zebunluk içinde telef olsunlar. ama sonuçta sizin bazı düsturlarınız yok muydu lan, yoksa bizi mi yediniz, taa cumhuriyet zamanından bu yana. niye protestanlaştınız birden? Türkiye'de suni sıkıştırmayla ve onlarca yıl öncesinden yaratılan sözümona zor zamanlarda hep bir mehdi çıkar. ölenleri mezarlarında bırakmak gibi bir şeyi bilmediğimiz için bu önder olarak sunulan kişiler, önce geçmişten tevarüs edilen bir ideolojiyi sahiplenir? ardından bu mirasyediler sonsuz bir yobazlık ve kütlükle kimi odaklar tarafından taçlandırılıp ilahlaştırılır. artık gelsin başörtüsü fetişizmi, gitsin imamhatip sendromu, gelsin "bunların hepsi israil'in işidir" bilinçaltısı, gitsin hanzala t-shirtleri.
sonuç belli. "x" ve "y" bilinmeyenleri artık "içler-dışlar çarpanlarıyla" birbirlerini götürmeye hazırdırlar. çünkü artık "ne yaptınız bize" diyen bir "emine şenlikoğlu" vardır, bir kapı kapı gezip asla Türkiye'de eşi menendi görülmemiş bir türban bağlama stilini yaygınlaştırmaya çalışan yahudi asıllı alman maria destekli "şule yüksel şenler" vardır. idolleştirilen ve sürekli eşarbı boyuna bir yelkenbezi gibi indirilmiş "nazlı ılıcak" tarafından desteklenen "merve kavakçı" vardır. paha ve lüks düşkünü "adnan oktar", hâla davası süren kokainli grup sex ayinleriyle dini buluşturmaya çalışmaktadır. diğer yanda "tekbir giyim", ilk defa eşarplı kızlara ruj ve allık sürerek bedene taş gibi oturan adeta konsomatris türbanlı kadın imgesi yaratmaktadır. bütün bunlar olup biterken "x" bilinmeyeni de boş durmamıştır. sürekli irtica tehlikesini hortlatmıştır, imamhatip sorununu adeta bir kangren haline getirmiştir. sürekli aczmendi dergahlarının gözlere sokulmasıyla ve laiklik elden gidiyorculukla, payda eşitleme "istiap" hacmi, olanak sınırlarını aşacak derecede genişlemiştir ve elbette ki toplumsal dayanışma örgütleri ve dernekler. burası da böyle bir ülke işte. ne olmuştur? bütün içerik unutulmuştur. "fethullah gülen" in kanada'dan verdiği icazetle pantolon giyilebileceği ve daha modern olunabileceği öğrenilmiştir. çünkü mühim olan cemaatin her yere sızabilmesiydi. solun her şeyin özünü unutup yeşil parkayla özdeşleşmesi gibi, sağ da sadece dış görünüşle türbanla özdeşleşti. ezilen olup iyice dile dolanmış ötekileşme lafının ekmeğini yemek en kolayıydı. ve bu başka odakların da işine geliyordu.
artık her şey rayına oturmuştu. ilahiyat fakültesine, "ulan ben buradan mezun olduktan sonra nasıl ekmek bulacam" diye erkekler gitmezken 90/10 oranında kızlara kaldı ilahiyatlar. zaten ne idüğü belirsiz bir amaç uğruna açılan ilahiyatlar artık aydın türbanlı kadınlar yetiştirecekti. ve meyveleri alınmaya başlandı. artık kendisini kuramlarla eğiten, kah ibn-i arabi dersleri alan, kah kelam öğrenen kadınlar baş gösterdi. içki içenleri oldu, türlü şeyler yapanları oldu ama türbanlarından vazgeçmedi hiç biri. o inanmış oldukları din, tüm metafizik derinliğinden arındırılıp sadece şekilden ibaret oluverdi. namaz, oruç ve zekat toplumsal uygulamalardır diyen islamcılar çıktı. ciyzıs kırayst tanrım. "esra elönü", "ayşe arman"ın "bu sizce islami bir örtünme midir" sorusuna "evet kesinlikle" diye cevap verirken, bir uzaylı gibi görünüp, alabildiğince sürmeli emo gözleriyle ve baterist tipi ucu kesik siyah eldivenleriyle programdan programa, köşe yazarlığından radyo yayınlarına koştu. "başımı bir kesekağıdı gibi açmadan ne kadar açılabilirim"in çıtasını dahi zorlamaya çalışan bu kızcağız, bana kibritçi kızın karda üşüyen soğuk ellerini hatırlattı. "babam beni imamhatipe verdi ama bundan çok mutluyum" diye başlayan geçmişiyle barışık kalma çabaları kitap karıştırmacılık ve "gaza gelip leonard cohen dinliyorum, gaza gelip namaz kılıp rahman suresi okuyorum” a dönüştü. elbette bunlar onların hakkıydı. bastırılmış bir kalem yayının atması gibi her yerde çoğaldılar. Türkiye'nin ilk türbanlı spikerleri "kübra doğru" ve "serpil öcalanlar" başörtülerini attılar. fakat bunlar baş örtülerini atmadılar. emin olun şu an bir peygamber gelse ve dese ki "size cenneti vaat ediyorum ama tesettürden çıkmalısınız, artık tanrı'nın gözünde başörtüsü haramdır" son peygamber tâbisi olmalarına rağmen, gene de revize ve reforme ettiğini iddia eden önder bildiklerine dört kolla sarılır ve gene başlarını açmaz bunlar. çünkü sultalarını kurmuşlardır bu güruh.
kendilerine yeni bir din kurup başörtüsü takmak helaldir diye fetva savururlar. çünkü artık başörtüsü onların her türlü ve her yere çekerek kullanabilecekleri bir simgeleri olmuştur. tüm bu ayak diremelerini yaparlarken de kendilerini hala tanrı'nın bir mücahidi gibi görürler. ve artık "nihal bengisu karaca" ve "fatma karabıyık barbarosoğlu" çıktı sahneye. evlensem bile kızlık soyadımı taşırım diyen islamcı feminizm başlatıcı bu kişiler birdenbire tuhaf türban bağlama ile eski domestic ablalarının dibine kibrit suyu döktüler. tabi modanın saatli bombasının tiktakları artık durmuştu. ve çıkan patlamada çevreye bir ton sıkmabaş saçıldı. bunlar kafalarını "saçlarınızı deve hörgücü gibi yapmayın" ve "ayaklarınızı başkalarının duyacağı şekilde yere vurmadan yürüyün" emirlerine rağmen kafalarını adeta bir devekuşu gibi kapattılar. kafaları örtülü ama arkaları açık, halhal adetinin bile kaldırıldığı bir din düzeni içersinde apartman topuklu seksi çizmeler giyildi. ve önceki saatli bombanın tiktakı, bu çivi topuklu ayakkabıların tak-tukuna karıştı. ve maalesef gelinen nokta itibariyle Türkiye'nin yakın geçmişi bu oldu. artık önleri alıncak mıdır, hayır alınamaz. olan bir ton hala naif ve zararsız bir şekilde inancını yaşayan muttaki müslümanlara olmaktadır. ve bu taşın altında her zaman olduğu gibi gene onlar ezilmektedir.