kapalı,baskıcı ve halktan uzak küçük bir elit tabaka tarafından yönetilen ülkesini liberalleştirip,sosyalizmin insancıl yüzünü göstermeye çalışırken,farklı dinamiklerin etkisiyle ülkesi parçalanan lider.
çok gülüyorum gorbaçov a satılmış diyenlere.adamın devlet başkanlığını yaptığı ülke esaasen öyle karikatürize bir ülke idiyki,silahlı kuvvetleri dışında dünya ekonomisinde,teknolojide,refah devleti olmada esamesi okunmuyordu.ağır brokratik hantallığı yoketmeye çalıştı bu amca.
sosyalizm yıkıldığında,"bu kapitalizmin zaferi değil,mantığın zaferi" demişti.yani sscb nin yıkılması kapitalist ekonominin başarısını değil,150 yıl önceki eleştirilemez ve raforme edilemez "kutsal" söylemlere fanatik bir dini inanç gibi sıkı sıkı sarılıp,gerçeklere göz yuman,salt askeri ve polis marifetiyle istikrarını koruyabilen bir tuhaf rejimin yıkılmasıydı.
tarihsel şanssızlığıyla,hakkı en çok yenmiş,en yanlış anlaşılmış,ama benim gözümde ülkesini ve halkının refahını sağlamaya çalışan,saygın bir liderdi..
gorbaçov'a ve onun dönemine çoğunluktan farklı bir gözle bakmak ister misiniz ? buyrun.
sovyetler birliği denilen ülke stalin zamanından beri içe kapanık bir ekonomi benimsediği için tüketim mallarında sürekli olarak sıkıntı çekmiştir.
gorbaçov başa geldiğinde zaten kötü durumda olan, sosyo-ekonomik açıdan zayıf, dış dünya'ya kapalı bir ülke mevcuttu. bunun haricinde askeri gücü bir kenara bırakırsak yaşam kalitesi açısından içler acısı durumda olan bir sovyetler birliği vardı. hatta şöyle bir örnek vereyim; 1986 yılında gerçekleşen nükleer felaketi hepimiz biliyoruz değil mi ? bu nükleer felaket yaşandığında sovyetlerin haberi bile olmamış, buradan yayılan radyasyon baltık ülkelerine doğru ilerlediğinde oradaki yetkililer bir şeyler olduğunun farkına varmış ve bu şekilde sovyetler birliğinin haberi olmuştur. bu durum sovyetlerin ne derece köhnemiş, geri kalmış olduğunu bize göstermektedir.
gorbaçov'a gelecek olursak, yukarda anlattığım olayla, gorbaçov bu sistemin yürütülemeyeceğini anlamış ve bir şeyler yapmak gerektiği kanısına varmıştır. hem rusya coğrafyasında, hem de uydu devletler olan doğu avrupa ülkelerinde bir dönüşüm hareketi başladı. ki bundan önceki sovyet yöneticileri bu dönüşümün kan akıtılmadan olmayacağı yönünde bir görüntü veriyordu. bu bölgelerde iç savaş, yahut bir batı müdahalesi artık kaçınılmaz gibiydi. gorbaçov'un en önemli özelliği 'çok az' ya da minimum kan akıtarak bu dönüşümü desteklemesi ve nihayetinde bu dönüşümü gerçekleştirmesidir. nobel barış ödülünü de bu politikasıyla almıştır diyebiliriz.
tabii çokca kişi onu sovyetleri yok etmekle suçlayabilir, böyle düşünenlere tavsiyem sovyetlerin tarihini okumasıdır. asla bölünmeyecek bir güç iken mi birden devlet dağıldı, yoksa demir yumrukla sıkı sıkıya, zorla tutulur halde miydi bu devletler, bilmek gerek. refahın yüksek olduğu, halkın kaliteli bir yaşam sürdüğü hangi devlet bölünmüş, parçalanmıştır ? tarihte bir örneği var mıdır ? yahut işler tam tıkırında giderken , ekonomide, sanayide müthiş bir güç iken bir liderin başa gelmesiyle tık diye yok olan bir devlet tarihte var mıdır ? bu sorular yanıtlamak gorbaçov'u eleştiren dostlarımız için önemlidir.
gorbaçov, s.s.c.b'den sonra ki zamanlardan birinde odtü'ye gelir ve öğrenciler komünizmin tarihe karşımasının emektarlarından bu başkanın arabasına yumurta taş filan yağdırırlar, o da aracını durdurup; "sizde hala komünist mi var yahu" diye sitem eder...
cia ajanı olmasıyla ilgili ciddi iddialar dolaşan son SScb lideri.
reforma gidip ülkeyi 4 başlıkta yenileyeceğim demiş ancak ülkeyi kökten temizlemiştir. abd'nin amacına hizmet etmiş kukladır.
edit: yeniden yapılanma yapacağım dediği dönemde bu reformlara elzem ihtiyaç olan bir ortam yoktu, son çaresi buymuş da mecburen yapmış gibi göstermeyiniz
