migros ta ağlamak

entry25 galeri0
    25.
  1. bir "bim de ağlamak" değildir.

    o değil de rus salatası ekmekle mi yeniyormuş?
    1 ...
  2. 24.
  3. migros şarkıları' nın etkisiyle oluşabilecek reaksiyon. neşeli bir şey çaldığını görmedikki. hep hüzün, hep ayrılık aq.
    0 ...
  4. 23.
  5. kısa boylu cici kız görevlileri tarafından teselli edilmek istiyordur.
    1 ...
  6. 22.
  7. bu gün itibariyle en ilginç yerlerde ağlamak sıralamasına girmiştir daha önce tencere tava arasında, otobüste ve bilumum yerlerde ağlamaktan sonra bunu da gördük.yaşadık.

    (bkz: daha neler göreceğiz)
    0 ...
  8. 21.
  9. migros'ta duygulanıp gözyaşlarına boğulmaktır.

    her şey 5 sene önce açılmış olan bu başlık ile başlamıştı, sonra öncesi yazıldı, daha sonra ise sonrası, sonra da bir bakılmış hobi olmuş yazmak.

    bu yazı ise yıllar içinde evrim geçirdi, başka bir yazı olan "kaset ile büyümüş nesil" ile birleşti, ortaya bu çıktı:

    http://ekspermental.blogs...z-migrosta-aglamak_5.html
    1 ...
  10. 20.
  11. 19.
  12. (bkz: yalnız değilmişim)
    hemide erkek. gardeşimmm. gel beraber ağlayalım.
    1 ...
  13. 18.
  14. migros bahanedir göz yaşına insan yoksa girer mi hiç hatırlamak istemediği bir yere acaba?! benzer durum başımıza geldi evveli zamanda şimdi iyiyiz yani ben ve 70'lik bazen onu 35'likle bazen ceple aldattığım oluyor ama mutluyuz hani değil mi?!
    0 ...
  15. 17.
  16. kızıltoprak'ta vardır migros bir de. kırık dökük teknelerin arasında yapılan uzun yürüyüşlerin sonunda her sabah son durak olagelmiştir o migros. nerde görseniz o marketin acı sarısını, acısı düğüm olur boğazınızda açılmamış bir şişe rose şarabın tadı.
    0 ...
  17. 16.
  18. sözlükte ağlamaktan daha kötü olmayan durumdur.
    0 ...
  19. 15.
  20. migrosta sıçmaktan daha kötü değildir.
    1 ...
  21. 14.
  22. uzunca zaman evde bunalım takılarak geçirilen bir dönemden sonra, sanırım ilk yüzleşme anıydı sokakla. evin alışverişini yapmak üzere markete gitmiştim. alışveriş esnasında pek tabi ki uzun bir ilişkiden yeni çıkmış her normal insan gibi, ot sap bana birşey çağrıştırıyordu. kahve görüyordum, annesinin "gelinim" imaları geliyordu aklıma, makarna domates görüyordum, paramız olmadığında çektiğimiz sefillikler, o gittikten sonra bütün maddi sefilliklerden daha da berbat bir manevi sefilliğe düşüşüm. 1,5 yıllık beraberliğimizde yemediğimiz, içmediğimiz kalmamıştı ve herşey onu çağrıştırıyordu. alışverişi tamamlayıp kasaya doğru ilerlerken, tamam bitiyor diye düşündüm, ama kasada asıl darbeyi yedim. bir çift gördüm kasada. bizim yaşlarımızdalardı. evcilik oynar gibi halleri bana oldukça tanıdık gelmişti. kız alışveriş sepetini boşaltırken, çocuk kasadan geçenleri poşete dolduruyordu. o hallerimiz geldi aklıma. kasa muhabbetlerimiz. "ya bunu neden aldın çok gereksiz" tartışmalarımız, paramızın az olduğu zamanlarda kızın söyleyeceği rakamı tedirginlikle bekleyişlerimiz. bütün o anılar video oynatıcıdan geçer gibi geçti gözümün önünden. tüm kokular burnumda, tüm görüntüler gözümde, tüm sesler kulağımdaydı. çıkışta poşetleri ona taşıtmanın bende yaşattığı küçük zafer mutluluğunu hatırladım. sonra aldıklarımızı arkadaşımızın öğrenci evine götürüşümüzü, benim doğru mutfağa geçip yarım yamalak aşçılığımla birşeyler pişirme çabamı, onun beğenmese de bana dünyanın en harika aşçısı muamelesi yapmasını. sonra sepeti tek başıma boşalttığım gibi, tek başıma poşetledim kasadan geçenleri. kendim taşıdım. annem moralim yerine gelsin diye hazırladığı güzel sofralardan bir yenisini hazırladı akşam.

    o gün ve üzerine geçen 7 yıl içinde çok alışveriş yaptım, aşçılıkta 10 level yükseldim, çok güzel sofralara oturdum, hatta çok güzel restaurantlarda yemek yedim. üç kuruş paramızı birleştirip yaptığımız alışverişlerin ve sonrasında yarım yamalak aşçılığımla pişirdiğim yemeklerin tadını hiçbir yemekte bulamadım.
    4 ...
  23. 13.
  24. fenerli şahsın, şükrü saraçoğlu stadyumu migros tribününde 2009-2010 sezonunun son maçı, şampiyon olduk diye sevinip acı gerçekle yüzleşmesiyle gercekleştirdiği eylemdir.
    2 ...
  25. 12.
  26. migrosta eski sevgiliyi yeni sevgilisiyle gördükten sonra da yaşanabilecek hadisedir. sizin beraber alışveriş yaptığınız yerden gene alışveriş yapmaktadır, ama artık evde tv karşısına yayılıp film izlerken yiyeceği cipsi seçerken yanındaki kişi siz değil bir başkasıdır.
    1 ...
  27. 11.
  28. migros cafede sevgiliyle kavga edip oturmanın bi deişik versiyonudur...
    0 ...
  29. 10.
  30. yağmurun ardından güneşin açtığının kanıtıdır...
    migrosları severim neden bilmiyorum ama küçüklükten gelen bir sempati olsa gerek. hani mmm migros, kanguru falan. sevimli şeyler bunlar elbet.
    ama herşey bu kadar sevimli olamıyor ne yazık ki.
    çok küçüktüm ben. o kadar küçüktüm ki kazana bile düşmüştüm. sonrasında böylesine hayvani bir açlığa sahip bir insan oluşmuştu elbette. günde 9 öğün yemek yerdim öhöö öhöö hala yiyorum tamam.
    migrosa girmiştim ki o zaman migroslar lüks mekanlardı. standlar arasında dolaşıyordum. bir elime kornişon turşu, ton balığı, haşhaşlı ekmek diğerine de portakal suyu sığdırmıştım. kasaya götürdüm bunları kadın bana gülümsedi. ancak cebimden yeteri kadar para çıkmamıştı. haliyle kredi kartım falan da yoktu. ama onları almalıydım. saçma şeyler yemeği seviyordum. midesine düşkün ama fakir biriydim o zamanlar.
    boş boş kasiyere baktım. köpek yavrusu gibi inledim. açlık başıma vurmuştu. işte o an ağlamaya başladım.
    standların görkemi arasında dolanırken herşey çok güzeldi halbuki. ortalığı birbirine kattım. çığlık bile attım sanırım.
    kadın beni teselli etmek istedi ama ağlama dozunu o kadar arttırdım ki bana engel olamadı. görevliler gelip beni dışarı çıkardılar. su verdiler. ama ben nesquik içmek istedim. nesquik getirdiler. baktım işe yarıyor. menü2 ye geçtim. milkshake ve soğan halkası! burada "yok" dediler. bende "yanda burger king var ama" dedim. ceketli kravatlı biri geldi sanırım manyak olduğumu düşünmüş olacak ki beni burger king e götürdü. evet evet gerçekten çok şaşırmıştım. elimden tuttu, "gelin bakalım küçük bayan. sizi şimdi fast food cennetine götüreceğim" dedi ve gülümsedi. arkasından da bir dolu kamera geldi.
    burger king teydik. bundan iyisi olamazdı herhalde. ama garip olan bişiler vardı. insanlar sürekli yanımdaki bu adama gülümsüyorlardı. gelip konuşmaya çalışıyorlardı. adının tanju olduğunu konuşmalar sırasında duyumsayabilmiştim. ben o sırada gidip siparişimi vermiştim bile tabi ki *
    inanın hiç soyadını öğrenemedim ama eminim o ünlü biriydi. tanju ile bütün bildiklerimi gözden geçirdim.
    (bkz: tanju çolak)
    (bkz: tanju okan)
    (bkz: tanju korel)
    (bkz: tanju gürsü)
    (bkz: tanju eren)...

    ağlamak bazen hiç de kötü değildir...
    11 ...
  31. 9.
  32. ajanslar tarafından yönlendirilmiş tadımcıların migros çalışanlarının onlara kendi işlerini de yaptırmaları sonucu zaten ağrıyan ayaklarıyla dayanamayıp başına gelen durumdur.
    2 ...
  33. 8.
  34. zara'nin fiyat politikasi ve 32 beden mankenleri karsisinda duygulanip aglamakta olabilir pek tabi...
    5 ...
  35. 7.
  36. Dedeyle birlikte babane migrosa götürülmüştür. Migrostan alınan birkaç parça eşyayla dedenin arabasına dönülür. Karnınız biraz acıktığından torbadaki biküvilerden bir paket açıp afiyetle yemeğe başlar dedenize de -dede, dede, püsküvüt ister misin?- diye sorarsınız. Dedeniz bir adet bisküviyi ağzına atar, o arada da neymiş bunun markası diye sorar. Siz de aval aval bilmem ülker in bişeysi dersiniz. Olanlar olur ve dedeniz ağzındaki bisküviyi -neee o vatan hainlerinin şeysini mi yediriyorsun bana- diyerekten haaagk tuuuğ diye tükürüverir. Bu anekdot da migrosta gülsem mi ağlasam mı başlığı olmadığından buraya yazılır.
    10 ...
  37. 6.
  38. ismi "m" harfiyle başlayan sevgiliyi hatırlamaktır. "ulen melahat, yapmayacaktın bunu bana" deyip koyvermiştir.
    4 ...
  39. 5.
  40. migros ta kapanış saatinde yapılan anonsları duymayıp içerde kilitli kalan bireyin işi.
    6 ...
  41. 4.
  42. "aman allahım bunlar fasülye değil pirzola pirzola.. hele de şu ekmeklerin kokusu.. zeytinin cazibesine, peynirin asaletine, ülker cicibebelerin sevimliliğne bak.. sütler tazeyim diye bakıyorlar diğer raftan, kuruyemişler çıtır çıtır kokuyor.. migros club kartlar havalarda uçuşuyor.. kasiyerler sanki arı.. şu güzelliğe bak.."

    her bir olaya duygusallık yükleyenlerden beklenebilecek davranış. asıl ağlama kredi kartı ekstresi görülünce olur o ayrı mesele.
    9 ...
  43. 3.
  44. 2.
  45. 1.
  46. migros'ta duygulanıp gözyaşlarına boğulmaktır.

    2 yıl 8 aydır beraber olduğum hanımefendi tarafından pek hoş olmayan bir biçimde terkedileli bir hafta olmuştu. kendimi bol bol mesai yapmaya ve alkole verdiğim için evle pek ilgilenememiş, yine bir duygulanma anında buzdolabında kız arkadaşımla beraber aldığımız ne varsa bir poşete koyup çöpe atmış, sonuçta bomboş bir buzdolabı ve pis bir mutfakla yaşamaya başlamıştım. cuma günü iş çıkışında artık kendime zarar vermeyi bırakmam gerektiğine karar verdim ve migros'a uğradım. niyetim bir miktar abur cubur, kola ve az biraz meyva almaktı. biten ilişkinin üstüne migros'a girebilmek, oradan alışveriş yapabilmek benim için büyük bir hedefti ve eğer bunu başarabilirsem, herşeyi yapabilirdim. ilişki boyunca neredeyse her haftasonu mutlaka migros'a gidilmiş, balıktı, pirzolaydı, kalamardı, tavuktu, ciğerdi, ezmeydi, humustu, rus salatasıydı alınmış, sonrasında güzel rakı sofraları kurulmuş, muhabbetin dibine vurulmuştu. ah hele bir patlıcan salatası yapardı ki 2 yıl 8 aydır beraber olduğum hanımefendi, cenneti dilinizde betimlerdi.

    uzun lafa gerek yok. kapıdan girdim, sağ tarafta sebzeler duruyordu, korktuğum olmuştu, birden burnumda bir uyuşma hissettim, midem ağrıyordu. közlemelik tombul patlıcanlara , salata olabilecek kıvırcık marullara, taze soğanlara baktım. yutkundum, almayı planladığım şeftali bile yalan olmuştu, reyona hiç giremedim.

    adımlarımı hızlandırma kararı aldım ki, balık reyonu karşıma çıktı. çipuralar koyun koyuna dizilmişti, ben yatağımda tek başıma üşürken, onlar huzurla buza uzanmışlar, üşümüyorlardı, yanlız değillerdi, sırtsırta vermiş, muhtemelen biri ağa yakalandığı için diğerleri de peşinden gelmiş, büyük bir aşkın tasviriydiler. gözlerim doldu, o çipuraları alsam yemeğe çeviremezdim, çevirsem, soframı kuramazdım, kursam muhtemelen ya beni hiç anlamayan bir kız ya da sürekli abi sana kız mı yok diyen papağan bir arkadaşla paylaşmak zorunda kalacaktım, balığımın yanak etini. gözlerim dolmaya devam ediyordu, alnım gıdıklanıyordu, ellerim terliyordu.

    oradan da kaçtım, tam kurtuldum derken, meze reyonuna geldim, rus salatasını çok severdi 2 yıl 8 aydır beraber olduğum hanımefendi, ekmeksiz yiyemez, ben yiyince de beni ayı olmakla suçlardı. beni, benden soğudu için terketmişti, belki de rus salatasını ekmeksiz yiyorum diye soğumuştu, belki de suyu şişeden içiyorum diye olabilirdi. aslında şu markette ki her yiyecek malzemesiyle ilgili benden soğunacak bir neden vardı. iğrençtim. balığımı bile güzel ayıklıyamıyordum. rus salatasına son bir kez baktım, gözlerimden ilk damla süzüldü. utandım, kaçtım, boş bir reyon aradım. ramazan ayıydı, muhtemelen içki reyonu boştur diye düşündüm, tahmin ettiğim gibiydi. kırmızı şarapların önünde ağlamaya başladım, kimse beni görmüyor sanıyordum, koyverdikçe koyverdim kendimi. sepeti elimden bırakmış, öne eğilmiş şarap şişelerini inceler gibi yaparaktan ağlarken birden kuruyemiş reyonundaki görevliyi farkettim, bana bakıyordu, sanıyorum ramazan dolayısıyla alkol almayı bıraktığımı ve bu yüzden şarabı çok özlediğim için ağladığımı sanıyordu. suratında tiksinti vardı.

    hızla kapıya yürümeye başladım, kasiyerlerin yanından uçarcasına geçtim. ve ben o gün ömrümde ilk kez migros'tan elim boş çıktım.

    (bkz: sözlük ile dertleşmek)
    278 ...
© 2025 uludağ sözlük